KADININ KIRMIZI BOYALI ANITI
Hayat bir tiyatrodur ve en iyi yönetmen kadınlardır. Geçmişte böyle olmuştur, gelecekte de böyle olacaktır. Tarihin dönüm noktalarına bakarsanız; perdenin arkasında bir kadının olduğunu görürsünüz.

Değerli Egetime Dergisi Okurları;
Bu ilk yazımda size ne eski Türklerdeki at binen kılıç kuşanıp savaşa giden kadınlardan ne de sindirilmiş baskılanmış kadınlardan bahsedeceğim.
Bu ilk yazımda kadının yaratılış ayrıcalığından, gücünden, hislerinden, düşlerinden de bahsetmeyeceğim. Bunu zaten biliyoruz.
Doğuran, doyuran, büyüten, kollayan ama öldürülen kadınlardan bahsedeceğim.
Antalya’nın Muratpaşa semtinde, Bayındır mahallesinde büyük bir park vardır. Bu parkın içerisinde piramit şeklinde demirden yapılmış kırmızı boyalı bir anıt göze çarpar.
Anıtın üzerinde öldürülen kadınların isimleri ve yaşadığı şehirlerin adı kazınmıştır. Ne acıdır kim yüzde doksanı katillerinin soyadını taşırlar. Çünkü öldüren ya kocaları, ya babaları ya da abileridir…
Kadına şiddet uygulamak; aciz, zavallı, topluma ve kendisine kendini kabul ettirememiş silik erkeklerin işidir. Bunların kafası sadece şiddete, tacize ve cinnete çalışır. Daha acı olan da kadına şiddet uygulayan, onları öldüren bir kesimin okumuş, tahsilli, belli bir mevkiye gelip toplumda saygınlığı olan kişilerden oluşmasıdır.
Bu durumun tek açıklaması; toplumsal yozlaşı, güç kıskançlığı, kontrolsüz güç, inanç erozyonu ve yalnız bırakılmışlıktır. Yani kontrolsüz güç ve yalnızlık karşı karşıya.
Bu yüzden aslında her kadın yalnızdır. İçinde bırakıldığı yalnızlık duygusu O’nu ya bir kafes arayışına iter ya da vahşi bir ormanda can pazarına…
Nazım Hikmet’in dediği gibi “Anamız, avradımız, kadınımız saygı ve sevgiyi hak edenlerdir onlar…”
Daha dün ANA’YDI
Daha dün BACI’YDI
Daha dün SEVGİLİ’YDİ
Daha bugün ÖL-DÜ-RÜL-DÜ.