Biri uzaktan eğitim mi dedi?
Sevgili okurlar, toplumumuz tam 15 aydır kendini salgın hastalıktan korumaya çalışıyor. Ülkemiz salgınla beraber büyük bir travmanın pençesinde kaldı.
Tam kapanma ile kısmı kapanma arasında geçen on beş ay…
Bu salgın ilk nasıl ve nerede ortaya çıktı?
Dünya, Covid-19 salgınından ilk kez, 12 Aralık 2019‘da haberdar oldu. Çin hükümeti Hubey eyaletine bağlı Vuhan kentinde kaynağı bilinmeyen gizemli bir solunum yolu rahatsızlığının ortaya çıktığını Dünya Sağlık Örgütü’ne bildirmesiyle salgının varlığını öğrenmiş olduk.
Hastalık tüm dünyaya yayılmasıyla beraber ülkemiz de bu salgının etkisine kısa sürede girdi. Türkiye’deki ilk tespit edilen COVID-19 vakası Sağlık Bakanlığı tarafından 11 Mart 2020 günü olarak açıklandı. Ülkedeki virüse bağlı ilk ölüm ise 15 Mart 2020’de gerçekleşti.
Ülkemiz 2020 Mart’ı itibariyle pandeminin sonucu olarak bazı tedbirler alma yoluna gitti. Öncelikli olarak okulları kısa süreliğine kapattığımızı açıkladık. Ardından birçok iş kolunda kapanmalar gerçekleşti.
Alınan bütün tedbirler tabi ki insanımızın sağlığını korumak amacıylaydı.
Şeyh Edebali’nin dediği gibi “İnsanı yaşat ki devlet yaşasın.” Tüm tedbirler insanımızı yaşatmak içindi.
Ne diyordu Kanuni Sultan Süleyman:
“Halk içinde mu’teber bir nesne yok devlet gibi,
Olmaya devlet cihânda bir nefes sıhhat gibi.“
(Halkın gözünde devlet (iktidar) gibi değerli bir şey yok. Hâlbuki şu dünyada bir nefes sıhhat gibi devlet (güç) olamaz.) Bu sözlerden de anlaşıldığı üzere sağlık, insan yaşamının vazgeçilmez unsurudur.
Türkiye özellikle salgının izlerini en aza indirmek ve bu süreçte de çocuklarımızın eğitim hakkından yoksun kalmasını önlemek amacıyla Milli Eğitim Bakanlığı önemli bir dizi kararlar aldı. İlk olarak, EBA (Eğitim Bilişim Ağı) diye bilinen bir eğitim platformu oluşturulduğunu açıkladı. Bakanlık, aslında EBA portalı için uzun zamandır çalışmalar yapmaktaydı. Bu portalın hazırlanması için bizzat ben de bakanlığın birçok çalıştayına katıldım ve komisyonlarında yer aldım. O zamanlar tabi ki hazırlığımızı öğrencilerimizin doküman sorununu en aza indirebilme çabasıydı bizimkisi. Ancak yapılan çalışma neye niyet neye kısmet olacaktı.
Öncelikli olarak sınavlara girecek öğrencilerimizi daha iyi motive edecek onlara en güzel şekilde rehberlik yapacak bir platform oluşturmak amacıyla çalışmalar yapılmaktaydı. Fakat bu, pandeminin ortaya çıkışıyla bakanlık çalışmaları kısa zamanda hızlandırarak, EBA’ yı daha da geliştirerek dünyada bir çok ülkeden de önce hareket ederek uzaktan eğitim yapacağını belirtti. TRT’nin alt yapısı kullanılarak EBA TV açıldı. Böylece uzaktan eğitimin ilk adımları atıldı. Ancak bu yeterli değildi, çünkü öğrenciler kendi öğretmenlerinden yoksundu. Öğretmeni kendi öğrencisiyle buluşturmak amacıyla da en büyük adım atıldı. O günlerde pek kimse tarafından bilinmeyen fakat bugün herkesin en iyi şekilde her şeyi ile öğrendiği “ZOOM” diye bilinen bir program aracılığı ile uzaktan eğitime geçildi.
Türkiye, öğretmen ve öğrencisiyle yeni bir eğitim sürecine başladı. İlk zamanlar hem öğretmen hem de öğrenci bazında bir alışma evresi şeklinde geçti.
Neyse, sürecin öyle veya böyle nasıl yürüyeceğini öğrendik. 2020-2021 eğitim öğretim yılı itibariyle ilkokuldan üniversiteye kadar uzaktan eğitim kararı alındı. Özellikle ilköğretim ve ortaöğretim kurumlarında her sınıf, yüz yüze eğitimde ne kadar saat ders görüyorsa o kadar saat uzaktan eğitime tabi oldu. Uzaktan eğitim akıllıca bir çözümdü. Ancak planlaması o kadar da güzel sonuçlar vermeyecekti. Bizde bir deyim vardır “yağmurdan kaçarken doluya tutulmak”. Acaba bunu mu yaşayacaktık?
Sevgili okurlar, asıl sağlık sorunları şimdi başlıyor!..
Gelin ortaya çıkan olumsuzlukları hep beraber bakalım.
Bir öğretmen haftada 30 saat derse girmektedir. Yani Öğretmenimiz en az 30 saat bilgisayar-tablet ya da akıllı telefon üzerinden gibi çeşitli platformları kullanarak uzaktan eğitim dersleri yapacak. Bunun dışında her gün ders hazırlığı yapacak ki dokümanlarını en iyi şekilde hazırlasın ve geleceğimizin garantisi evlatlarımızı en iyi şekilde yetiştirebilsin. Bu hazırlık için de günlük en az bir saat bilgisayar başında geçirecek.
Ya öğrencilerimiz bir de onlara bakalım.
İlköğretimde her sınıf düzeyinde öğrenciler 30 saat, ortaokulda 35 (özel okullarda bu her ikisi için de 40 saate kadar çıkmakta), liselerde genel itibariyle 40 saat ders görmektedirler.
Daha önceki eğitim öğretim yıllarında yaşanan yüz yüze eğitimlerde bu kadar ders saatinin öğretmen ve öğrenci açısından hiçbir sıkıntısı yoktu (bu yorum pandemi dönemi hariç).
Uzaktan eğitime geçilmesiyle birlikte öğretmenler ve öğrenciler haftalık ortalama 40 ile 50 saatini bilgisayar ya da tablet başında geçirmeye başlamıştır.
Daha önce çocuğuna cep telefonu vermekten kaçınan bir toplum, uzaktan eğitimin için uzun süre bilgisayar başında kalan çocuğunun teknoloji bağımlısı olmasını önleyemeyecekti.
Sadece bununla kalsak; öğretmeniyle öğrencisiyle 50 saat boyunca bilgisayar ekranına bakan o gözler acaba hangi hale gelecekti?
Bunun dışında saatlerce bilgisayar ekranına bakarken sabit kalan boynumuz ne hale gelecek acaba?
Sevgili okurlarım, yaşadığımız bu süreç ileride hem öğrencilerimizin hem de öğretmenlerimizin birçok sağlık sorunuyla karşı karşıya gelmesine sebep mi olacaktır?
Gönül ister ki öğretmen ve öğrencilerimizi uzun süre bilgisayar başında tutmak yerine daha az süreli ve daha kaliteli ders yapılmasını sağlayan bir programa geçilmesidir. Temennim bu durumun ağır sonuçlarını yaşamadan bir an önce bu planlamanın yapılması…
Bunları gerçekleştiremezsek sanırım “göz doktorluğu”, “psikiyatri”, “ortopedi” çağın en ilgi gören meslekleri olmaya aday olacaktır.