Röportajlar

GIDANIZ İLACINIZDIR

“İçimizdeki doğal iyileşme gücü, şifa için en önemli kaynaktır’” diyen Hipokrat’ı, “İyileşmenin ilk adımı kendi bedenimize duyarlaşmak” sözüyle destekleyen Dr. Murat Balanlı, “Biyolojimizi belirleyen aslında biyografimizdir” diyor..  

ABD ve Avrupa ülkelerinden sonra son yıllarda Türkiye’de de modern tıpta şifa bulamayan birçok hasta sağlığına kavuşmak için ‘hastalığa değil hastaya odaklanma’ felsefesiyle tedavi uygulayan Holistik Medicine / Bütüncül Tıp hekimlerine yöneldi. Modern tıbbı da içeren daha köklü bir sağlık modeli olan Bütüncül Tıp, kanser, şeker, kalp, tansiyon hastalıkları, depresyon, migren, insülün direnci ayrıca romatoid artrid, sedef ve egzama gibi otoimmün birçok hastalığın tedavisini önce altta yatan asıl sebepleri bularak, hastalık hangi sistemlerden kaynaklanıyorsa ona yönelik bir tedavi uygulayarak, bedeni akort edip, fabrika ayarlarına geri döndürüyor. Tedaviyi doğru beslenme, vitamin ve mineral eksiklikleri varsa gıda takviyeleriyle giderilmesini sağlayarak, ozon, biyorezonans, glutatyon, lenf drenaj, kupa terapisi hacamat, andulasyon terapi, geleneksel Çin tıbbı (akupunktur), herbal (bitkisel) tedaviler, ho­meopati, manuel terapi, nöral terapi, zihin ve beden egzersizleri (yoga, tai-chi vs.) gibi yöntemlerle ilaçsız bir şekilde yapıyor.

 

Modern tıbbı da içeren bütüncül bir yaklaşım

Holistik / Bütüncül Tıp alanında Türkiye’nin önde gelen hekimlerinden İç Hastalıkları Uzmanı Dr. Murat Balanlı son yıllarda birçok kişinin hastalıklarının tedavisinde şifa aradığı, kendisinin de 15 yıldır hizmet verdiği Bütüncül Tıp yaklaşımının insan sağlığına etkisi üzerine özel açıklamalarda bulundu. Holistik Tıp yaklaşımının modern tıbbı da içeren bütüncül bir yaklaşım olduğunu belirten Dr. Balanlı, “Bütüncül Tıp’ın temelinde insan sadece fizik ve beden değil, aynı zamanda zihinsel, duygusal ve sosyal bir varlık olarak kabul ediliyor. Hastalıklarımızın hepsinin altında da zihinsel, duygusal ve ruhsal nedenler var. Onun için bir kişinin şikayetlerini iyileştirmeye kalktığınız zaman modern tıp sadece semptomları ve belirtileri ortadan kaldırır. Bir dahiliyeci olarak bana gelen kronik hastalıklarda bir şeker hastasının kan şekerini regüle etmek, düzenlemek hedeflenir. Oysa ki bütüncül tıp hekimi şekeri regüle etmenin yanında bunun altında yatan insülün direncini, vücuttaki oksitatif stresi, kronik enflamasyonu ve toksisiteyi ortadan kaldırmaya odaklanır.” diye konuştu.

 

Hastalık yoktur, hasta vardır

Dr. Balanlı, Modern Tıp ile Bütüncül tıp arasındaki tedavi farkını ise örnekleyerek şöyle anlattı:

“Dam akıyorsa modern tıp altına kova koyarken, bütüncül tıp yaklaşımı aynı zamanda damı aktarmaya çalışır. Buna yönelik olarak yaptığı şeyler aslında hastalığı değil, hastayı iyileştirmektir. Bu çerçeveden değerlendirecek olursak, tıbbın babası Hipokrat; “Hastalık yoktur, hasta vardır” demiştir. Yani hastalığı değil, hastayı iyileştirmek gerekiyor. Buna yönelik olarak yaptığınız şeyler aslında örneğin şeker hastalığında kişinin sadece kan şekerini düzeltirseniz altta yatan nedenler devam ediyorsa o kişi bir süre sonra insülin direncine, oksitatif strese, kronik enflamasyona bağlı olarak bir kalp damar hastalığı veya bir beyinle ilgili hastalık ya da başka kronik hastalıklarla zaten karşı karşıya kalacaktır. Onun için yapılması gereken şey mutlaka ve mutlaka bütüncül iyileştirmedir. Modern tıp bu anlamda bir endüstriyel bir tıbba dönüştüğü için böyle bir hizmeti sunamamakta.”

 

İki şeker hastası aynı şekilde tedavi edilemez

Modern Tıp’ın hastaya konfeksiyon hizmeti verir gibi yaklaşımda bulunduğunu vurgulayan Dr. Balanlı, “Yani kişileri tanıya göre sınıflıyor. Şeker, tansiyon, romatoid artrid hastası gibi. Örneğin şeker hastalığı için, yapılacak tedavi bellidir. Ya tablet alacak ya da insülün iğnesi yapacak. Böylece kan şekerini dengeleyecek. Modern Tıp’ta tüm hastalara göre aynı kılavuz uygulanır. Bütüncül tıp hekimiyse, konfeksiyoner tarzda değil, bir terzi gibi olmalı. Tedavi kişiye göre yapılmalı mutlaka. Her iki şeker hastası aynı şekilde tedavi edilemez. Onun bu hastalıklarının altında yatan zihinsel, duygusal nedenler başka birisinde farklıdır. Mutlaka onların bütüncül bir şekilde ele alınması gerekiyor. Çünkü birçok kronik hastalığın altında vücudun dengesini bozan biyolojik, fizyolojik, genetik ve hormonal sebepler yatıyor. Bilinçli bütüncül bir yaklaşımla tüm bu hastalıklar önlenebilmekte veya erken dönemde saptanarak ilerlemesi durdurulabilmekte.”

 

Amiral gemi beslenmedir

“Bütüncül tıpta hastanın kendisi, kendisini iyileşmenin bir parçası olarak görmeli” diyen Dr. Balanlı, sözlerine şöyle devam etti:

“Bütüncül Tıp’a gelen bir hasta ‘bana şu ilaçları yazın, kullanayım iyileşeyim’ diye gelmez. Yaşam tarzımda ne tür birtakım değişimlere girmeliyim’ gibi soruları sormalı. İyileşme çabasındaysa kişi beslenmeyi mutlaka değiştirmeli ki benim burada yaptığım işlerin içerisinde amiral gemisi, beslenmedir.”

 

Otoimmüm hastalıkların en temel yeri bağırsaklar…

“Bağırsaklar vücudumuzun ikinci beynidir. Sekond brain denilmesinin nedeni en fazla sinir hücresi beynimizde var. Ondan sonra ise en fazla sinir hücresi olan organ bağırsaklarımız. Ama bağırsaklar bunun dışında da çok büyük bir öneme sahip. Otoimmüm hastalıkların en temel yeri bağırsaklarımızdır. Zira bağırsaklarımızda bizim normal kendi hücrelerimizden 10 kat fazla sayıda bakteri yaşamaktadır. Yani bizim onda dokuzumuz aslında bakteridir. Mikrobiyata diyoruz, bunların yüzde doksanı probiyptik yani yararlı bakterilerdir. Bu mikrobiyata ne kadar sağlıklıysa bizler de fiziksel ve duygusal olarak o kadar sağlıklıyız. Mutluluk hormonu dediğimiz serotonin hormonunu da bunlar sentez ediyorlar çünkü. Vücudumuzdaki pek çok hormonun ve enzimin sentezi bu bağırsaklardaki bakteriler tarafından gerçekleştiriliyor.”

 

Modern tıp semptomları, belirtileri, bütüncül yaklaşım ise kişiyi iyileştirir

Beyin ve bağırsak arasında direkt bir bağlantı olduğunu dikkat çeken Dr. Balanlı, “Bağırsaklardaki her türlü yediğimiz, içtiğimiz, mikrobiyatamız direkt olarak beyni etkiler. Beynimiz de direkt olarak bağırsaklarımızı etkiliyor. İkisi arasında çok kuvvetli bir bağı var. Beyin-bağırsak bağlantısını çok iyi çözebildiğimiz oranda aslında hastalıkların da tedavisini gerçekleştirebiliyoruz. Otoimmün hastalık dediğimiz pek çok hastalık, örneğin Multiple Skleroz ile ilgili en temel sebep aslında bağırsaklarımızda yatıyor. Onu iyileştirdiğimiz zaman direkt beyni iyileştirebiliyorsunuz. MS hastalığında bağırsaklarımızda olan akermesya dediğimiz bir probiyotik var. Akermansiya düzeyiyle o kişide gelişen MS hastalığı arasında direkt bağlantı var. MS hastalarında akernesya hiç yok. Ben hastalarımda bağırsak mikrobiyom analizi yaptırıyorum çoğu zaman. Bu bağlamda bunu tespit edip, düzelttiğimiz zaman kişinin hastalığını iyileştiriyoruz. İşte bütüncül yaklaşım burada. Modern tıp semptomları, belirtileri ortadan kaldırmaya çalışıyor ama bütüncül yaklaşım kişiyi iyileştirir. Onun için bu bağlantı önemli.” şeklinde konuştu.

 

Bütüncül tıp doğal takviyeleri tercih eder

Ciltte, ellerde, vücutta ve saçlarda görülen sulanma ve kabuklanma gibi egzama-sedef tarzı oluşumların da temel nedeninin bağırsaklardaki sorundan kaynaklandığını dile getiren Dr. Murat Balanlı, bağırsakların insan bedeni üzerindeki etkisi üzerine şunları söyledi:

“Kişinin herhangi bir yiyeceğe karşı bir intoloransı ya da geçirgen bir bağırsak durumu söz konusuysa bilin ki elde, yüzde, ciltte, vücutta, saçlı deride bu egzamatiform lezyonlar kendini gösterebilir. Egzamaya baktığınızda onun bağırsaklarının nasıl olduğunu anlarsınız. Buna yönelik olarak modern tıp belirtiyi oradan kaldırır, alta kova koyar. Egzamatiform lezyonlarda mutlaka kortizonlu kremlerle, bağışıklığı baskılayıcı ilaçlarla bu belirtiyi ortadan kaldırabilirsiniz. Egzama olan bir hasta yıllar oyunca o kremlerden kullanır, kullandığı zaman iyileşir, 3-5 ay sonra yeniden oluşmaya başlar. Ama eğer ki bunda bütüncül bir tedavi uygularsanız kişiyi iyileştirebilmeniz mümkün. Bu da mikrobiyatamızı, bağırsaklarımızı iyileştirmekle olur. Zor ve çaba gerektiren bir süreçtir. Bunun için oldukça fazla destek almak gerekir. Sağlıklı bir mikrobiyata ve bağırsaklardaki geçirgenliği ortadan kaldırdığımızda bu tür hastaların da çok rahatladığı ve düzeldiği görülür. Bütüncül tıp doğal takviyeleri tercih eder. Özellikle yüksek polifenollü zeytinyağı mutlaka beslenme menüsüne dahil edilmelidir.”

 

İyileşmenin ilk adımı kendi bedenimize duyarlı hale gelmek…

“Hastalıkların iyileşeceği mekanlar hastaneler değil, sizin kendi bedeniniz.” diyerek sözlerine devam eden Dr. Balanlı, sağlıklı bir bedene kavuşmak için neler yapılması gerektiğini şöyle anlattı:

“Kendi bedeninizde bir hastalık çıkıyorsa öncelikle kişinin şunu sorgulaması lazım. Kendi bedeniyle olan iletişimi nasıl? Kendi bedeniyle barış içerisinde mi yoksa savaş halinde mi? kendisine bakıyor mu yoksa kendisine karşı son derece duyarsız mı? Öncelikle kendi bedenimize duyarlaşmak gerekiyor. Normal naturopati dediğimiz hayatın içerisinde birkaç önerim var. İlki beslenme. Eskilerin dediği gibi ‘sık sık, az az yeme’ gibi alışkanlıklardan kesinlikle uzaklaşılmalı. Günde bir veya en fazla iki öğün yemek yenilmeli. Börek, pasta ve kek gibi unlu tahıl içeren yiyeceklerden olabildiğince uzak durulmalı. Uyku olayı çok önemli Melatonin hormonu salgılanması açısından en geç 23:00’de yatağa yatılmalı. 23:00-01:00 arası melatonin hormonu en çok salgılandığı dönemdir. Uyku iyi alınmalı. Diğer bir tavsiyem ise hareket-yürüyüş-egzersiz. İnsan oturup, pineklemek için yaratılmamış. Mutlaka hareket edecek ve çaba gösterecek. Günümüzde bir kişinin en az 10 bin adım atması gerekir. 10 bin adımın altı artık sedanter yani minimum hareketin olduğu bir yaşam olarak kabul ediliyor.”

 

Sevdiğiniz insanlarla ve doğayla daha çok birlikte olun

“İnsan sosyal bir varlık. Sevdiği ve keyif aldığı insanlarla daha fazla birlikte olması gerekiyor. İnsanların birbirine kattığı bir enerji var. Bu rezonans etkisi yaratır ve sevdiğiniz insanlarla birlikte olmak sizin enerjinizi yükseltirken, yanında bulunmaktan keyif almadığınız insanlarla birlikte olunca da enerjinizi düşürürsünüz. Onun için sevdiğiniz insanlarla ve doğayla daha çok birlikte olun. AVM’ler de bulunmaktan olabildiğince uzak dursunlar.”

 

Güneş ışığı aldıktan sonra en az 4-6 saat duş alınmamalı

“Serotonin hormonu sentezi için güneş ışığına ihtiyacımız var. D vitamininin %80’i güneş ışığından elde edilir. D vitamini sentezi için UVB ışınları gerekiyor. UVB’nin olabilmesi için güneşin en dik olduğu zaman yani gölgenizin en kısa olduğu vakitlerde güneş ışığı alınacak olursa, kol ve bacak içleriyle boyundan buradan 20 dakika kadar güneş ışığı alındığında o gün yeteri kadar D vitamini alınmış olur. Mesela deniz ve plajda o gün yeteri kadar güneş ışığı aldınız, ondan sonra duş alıp yıkandınız, elde ettiğiniz D vitaminini kaybedersiniz. Güneş ışığı aldıktan sonra en az 4-6 saat duş alınmaması gerekiyor.  Yeteri kadar alınamadığı dönemlerde ve kışın D vitamini alınmasını öneriyorum. Eğer yeteri kadar güneş ışını ve D vitamini alındığı halde kişilerin eğer D vitamini düzeyi düşükse karaciğerle ilgili bir problem vardır. Kişide kronik toksite vardır mutlaka bunun düzeltilmesi gerekir. Çünkü D vitaminin aktive hale geldiği organ karaciğerdir. Karaciğer sağlığında yeteri kadar D vitaminin aktive olabilmesi açısından bu olmazsa olmazdır.”

 

Anti-depresan ilaçlar iyi hissettirir ama iyileştirmez

Konsantrasyon güçlüğünde, ruhsal dengenin korunmasında, düzeltilmesinde bütüncül tıbbın direkt etkisi olduğuna dikkat çeken Dr. Murat Balanlı, “Bu tür durumdaki kişilerde depresyon veya benzeri neşesiz, isteksiz, hayattan zevk almama gibi durumlarda genellikle modern tıpta doktorlar antidepresan ilaç tedavisi uygular. Bunlar mutluluk hormonu seratonini geri alım  inhibitörleri. Bunlar serotonin düzeyini yükseltir. Kişi kendisini iyi hisseder. Ama iyileşen hiçbir şey yok ortada. Onun için bunlardan olabildiğince uzak dursunlar. Bunun yerine seratonini yükseltecek yani kişide böyle bir tablo gelişmişse onun yaşantısında bir problem var demektir. Ya çok fazla interneti telefon, sosyal medyayla uğraşıyordur. Hiç dışarı çıkmıyordur, güneş almıyordur, hareket, yürüyüş, egzersiz yapmıyordur. Sosyal ilişkileri bozuktur, içine kapanmıştır. Bunu düzeltmek gerekiyor. Hareket edecek, egzersiz yapacak, az uyumayacak, daha fazla güneş ışınına maruz kalacak ve birtakım aktivitelerde bulunacak. Hayatın idamesi açısından kendi çabasını ve gayretini gösterecek. Bunları yapmıyorsa o kişide depresyon zaten olur. Onun da çözümü antidepresanlar değil, hayatında yanlış giden faktörleri doğru tespit etmesi ve bunu düzeltmesi gerekiyor.”

 

Biyolojimizi belirleyen aslında biyografimizdir

Bütüncül tıp hekimlerinin bir konfeksiyon fabrikası gibi değil, özel bir terzi gibi olduğunu ifade ederek,  “Kişinin sadece şikayetlerini değil, tüm hayat hikayesini dinleriz. Çünkü bizim biyolojimizi belirleyen aslında biyografimizdir. Ne yaşıyorsak, ne yaşamışsak bu bedenimizde kendini görünür hale getirir. Onu için kişide bunun arkasındaki olan olayları hekimin mutlaka bilmesi ve anlaması gerekir. Bilinç altı dediğimiz alan çok önemli bir alandır. Bilinç altındaki sorunların düzeltilebilmesi için mutlaka bilinç düzeyine gelmesi lazım. Bunu hekimle konuşmak, paylaşmak bile kişinin iyileşmeye başladığı andır.

Bazı gıda takviyelerinin hastalıkların iyileşmesinde oldukça önemli bir yeri olduğunu belirten Dr. Balanlı, sözlerini şöyle noktaladı:

“Pek çok depresyon hastası vardır ki altta yatan neden B12 veya D vitamini eksikliği olabilir. D vitamini eksikse bir kişinin zaten problemi vardır. Depresyondadır hasta. Bunları bile düzeltip, hiç ilaç kullanmadan kişinin şikayetleri ortadan kalkmaya başlar. Kişinin antioksidan kapasitesi, immünitesi düşükse, insülün direnci veya kronik bir hastalığı varsa iyileşmesinde ozon tedavisinden büyük fayda sağlar.

 

33 yıldır hastalarına şifa dağıtıyor

‘Bütüncül Tıp’ / ‘Holistik Medicine’ alanında Türkiye’nin önde gelen hekimleri arasında olan İç Hastalıkları Uzmanı Dr. Murat Balanlı 33 yıllık bir hekim. 1988’de Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden mezun olduktan sonra iç hastalıkları üzerine ihtisası yapan Dr. Balanlı, uzun yıllar iç hastalıkları uzmanı olarak birçok hastanede görev yaptı. 2015 yılında Dr. Behçet Uz Çocuk Hastanesi’nin hastane yöneticiliğinden emekli olduktan sonra da İzmir’de kendi adını taşıyan geleneksel ve holistik tıp yöntemlerini uyguladığı Murat Balanlı Sağlıklı Yaşam Kliniği’nde hastalarını kabul ediyor. Dr. Balanlı Romanya’da Nöroanatomi, Nöroelektrofizyoloji ve Biyofeedback konusunda eğitimini sertifikalandırmasının yanında, Rusya’da da Biyorezonans Tıbbı ve uygulamaları konusunda eğitim almış olup, çalışmalarını sürdürüyor. Dr. Murat Balanlı Titreşim Tıbbı ve Açlık Diyeti üzerine iki tane de kitap yazdı.

 

Haber: Fulya OMAÇ / İzmir

 

 

 

Daha Fazla Göster

İlgili Makaleler

Bir cevap yazın

Başa dön tuşu
Kapalı