McKinsey Küresel Bankacılık Raporu | E Haber Ajansı
Finansal teknolojiler ve dijitalleşme alanındaki gelişmelerle pek çok trendin şekillendirdiği bu kritik döneme odaklanılan raporda, McKinsey sektör oyuncularına rehberlik edecek reçetelere de yer veriyor.
Önde gelen şirketlere, kamu kurumlarına, sivil toplum kuruluşlarına hizmet veren global yönetim danışmanlığı firması McKinsey & Company, bankacılık sektörünü ele aldığı yıllık raporu “McKinsey Küresel Bankacılık Değerlendirmesi 2019”’u yayınladı. 2007’deki küresel finansal krizin ardından, bankacılık sektörünün mevcut ekonomik döngünün sonuna yaklaştığına dikkat çeken rapor, bankaların %60’ından fazlasının sermaye maliyetlerini karşılayamadıklarını ve üçte birinden fazlasının da kırılgan bir yapıda ve risklere açık olduklarını belirtiyor. Rapor aynı zamanda teknoloji ve fintech şirketlerinin güçlü yatırımlarla pay almaya odaklandığı sektörde, bankaların mevcut konumlarını değerlendirmeleri ve buna göre aksiyon almaları gerekliliğini ortaya koyuyor. Bu kapsamda McKinsey, dört farklı kategoriye ayırdığı bankalara özel aksiyon önerileri paylaşıyor.
McKinsey raporuna göre, küresel bankacılık sektörü 2018 yılında, kredi gelirlerinde sadece %4 büyüme sağladı, bu, son 5 yılın en düşük oranı. Aynı zamanda nominal GSYİH’nin altında kalarak 150 baz puan elde etti ve getiri eğrisi terse dönüyor. Küresel maddi özkaynak kârlılığı da 2018’de küçük bir yükselme ile birlikte, %10,5 seviyesinde ilerliyor. Gelişmekte olan pazarlarda bankalar, dijital yıkımın da etkileri ile maddi özkaynak kârlılığında önemli bir düşüş yaşıyor. 2013’te %20 olan bu oran 2018’de %14,1’e geriledi. Gelişmiş ekonomilerde bankacılık sektörü, üretkenliğini artırıp risk maliyetlerini azaltarak bu anlamda daha iyi bir performans gösterdi ve aynı dönemde maddi özkaynak kârlılığını %6,8’den 8,9’a çıkardı. Ancak genel olarak küresel bankacılık sektörü, ekonomik döngünün sonlarına yaklaşırken ideal ve sağlıklı bir tablo yaratabilmiş değil. Bu koşullarda yatırımcıların bankalara olan güveni de düşüşe geçiyor.
McKinsey danışmanları, bankaların başarısında rol oynayan 3 temel kriteri ise faaliyet gösterdiği ülke, şirket ölçeği ve iş modeli olarak sıralıyor. Örneğin; Amerika’da faaliyet gösteren bir banka, geri ödemelerde Avrupa’daki bankalara göre %10 daha fazla puan elde ediyor. Öte yandan ister ülke ya da bölge ister segment bazında olsun büyük ölçekli banka yatırımlarının geri dönüşü daha yüksek oranlarda oluyor. Son olarak iş modelleri şirketlerin başarısında kritik bir role sahip, düşük marjlı ve hacimli bir iş modelinde bir banka faaliyet gösterdiği ülke ve ölçeğinden bağımsız olarak kâr elde etmekte zorlanabiliyor.
McKinsey aynı zamanda bankaları, işletme gücü ve piyasa istikrarlılığına göre 4 temel kategoriye ayırıyor ve finans dünyasında yaşanan kritik süreci başarıyla aşabilmeleri için her bir kategoriye özel aksiyon önerilerinde bulunuyor:
Sektör liderleri: Hem elverişli pazar şartları hem de büyük ölçekleri sayesinde bu şirketler, maddi özkaynak kârlılığında en yüksek oranlara sahip. Son 3 yılda bu oran ortalama %17 olarak gerçekleşti. Aynı zamanda ortalama 220 baz puan olan varlık maliyeti oranlarından anlaşıldığı üzere bu liderliklerini üretkenliğe çok fazla odaklanmadan elde ettiler.
Sektör liderlerinin büyük bir kısmı Kuzey Amerika’da yer alırken, %46’sı da Çin başta olmak üzere Asya ve Orta Doğu’daki gelişmekte olan ekonomilerde faaliyet gösteriyor.
Aksiyon Önerileri: Rakiplerinden farklılaştıkları temel değerleri belirlemeli ve ekonomik güçlerinden yararlanarak inovasyona odaklanmalılar. Bu, rakiplerinin zorlu koşullar nedeniyle bu alana yatırımlarını azalttıkları bu dönemde özellikle etkili bir aksiyon olacaktır. Aynı zamanda bankaların geleneksel ürünlerine ilgi azalırken, sektör liderleri, inovasyon yatırımları ve şirket satın alma ve birleşme stratejileri ile finansal teknolojiler alanında kendilerini geliştirebilir ve müşterilerine yenilikçi ürünler sunarak mevcut konumlarını daha da güçlendirebilirler. Geçmiş ekonomik döngüler incelendiğinde, benzer kritik dönemlerin sonunda lider bankaların %43’ünün ayakta kalamadığı görülüyor. Dolayısıyla bu yatırımlar yeni ekonomik döngüde bu bankaların liderliklerini koruyabilmelerinde belirleyici rol oynayacak.
Direnç Gösterenler: Makroekonomik koşullar ve yıkıcı piyasa şartlarında güçlü bir performans ve risk yönetimi başarısı sağlayan bu kategorideki bankalar, maddi özkaynak kârlılığını sınırda da olsa sağlıyorlar. Son 3 yılda bu oran ortalama olarak %10,7 olarak gerçekleşti. Öte yandan gelir ve maliyet yönetiminde zorlu bir süreci başarıyla atlatan bu bankalar, 170 baz puan ile varlık maliyeti oranında sektör liderlerini geride bıraktı.
Bu kategorideki bankalar genel olarak Batı Avrupa’da ve Japonya gibi gelişmiş Asya ekonomilerde faaliyet gösteriyor.
Aksiyon Önerileri: Sektör liderlerine benzer şekilde zorlu piyasalarda direnç gösteren bankaların, inovasyona odaklanmaları ve sundukları ürünleri zenginleştirmeleri gerekiyor. Ancak sektör liderlerinden farklı olarak bu çalışmaları daha sıkı bir maliyet yönetimi ile gerçekleştirmeli ve çok daha hızlı olmalılar. Bu kapsamda şirket satın alma ya da birleşme yerine finansal teknolojiler ve inovasyon alanında stratejik ortaklıkları değerlendirebilirler. Aynı zamanda rakiplerinden farklılaşacakları ürünleri hızlı ve esnek bir şekilde hayata geçirmeye odaklanmalılar.
Takipçiler: Bu kategori, iyi piyasa koşullarında faaliyet gösteren orta ölçekli bankalardan oluşuyor. Bu bankalar, aynı piyasa koşullarında rekabet eden sektör liderlerinin yarısından daha fazla maddi özkaynak kârlılığı elde edebilmiş durumdalar, son 3 yılda ortalama %9,6. Daha düşük performans göstermelerindeki temel etken ise gelir kazançlarından neredeyse 100 baz puan daha az elde etmiş olmaları. Bununla birlikte verimliliklerinde önemli gelişmeler sağlamış bulunuyorlar ve varlık maliyeti oranında sektör liderlerinin 20 baz puan altında, daha zorlu piyasa koşullarında faaliyet gösteren rakiplerinden ise 70 baz puan daha fazla bir performans gösteriyorlar.
Aksiyon Önerileri: Orta ölçekli operasyonları ve uygun piyasa koşulları ile bu kategorideki bankaların, ölçeklerini büyütmeye ve temel pazar ve müşteri segmentlerindeki gelirlerini artırmaya odaklanmaları gerekiyor. Bu kapsamda ürün ve hizmet portföylerini gözden geçirmeli ve stratejik değer taşımayan varlıklarını elden çıkarmalılar. Aynı zamanda inovasyon stratejilerini, devrim yaratacak nitelikte ürünler yerine, faaliyet gösterdikleri pazardaki müşteri ihtiyaçlarına göre şekillendirmeliler. Bu grubun üretkenliklerini artırma potansiyelleri de oldukça yüksek dolayısıyla maliyet yönetimi de rekabette farklılaşmak üzere odaklanmaları gereken bir diğer konu. Bu kapsamda 3. partilerden destek alamayacakları maliyet kalemleri için Sıfır Temelli Bütçeleme modeli oldukça etkin bir çözüm sunabilir.
Zorluk Yaşayanlar: Küresel çapta bankaların %36’sının son 3 yıldaki maddi özkaynak kârlılık oranları ortalama olarak %1,6. Bu, maliyetlerinin çok altında bir gelir elde ettiklerine işaret ediyor. 130 baz puan ile tüm kategorilerde en iyi maliyet yönetimi yapan bankalar olsalar da gelirlerinden oldukça düşük bir geri dönüş alıyorlar. Bu kategoride gelir geri dönüşlerinden elde edilen baz puan 180, bu sektör liderlerinde 420. Aynı zamanda bu bankalar tek haneli oranlarda pazar payına sahip ve onları farklılaştıran ürün ve hizmetler de sunmuyorlar.
Bu kategorideki bankalar genellikle Batı Avrupa’da yer alıyor ve düşük kredi gelirleri ve faiz oranları gibi makroekonomik zorluklarla mücadele ediyorlar.
Aksiyon Önerileri: Bu kategorideki bankaların hızlı hareket etmeleri ve iş modellerini radikal bir şekilde ele alıp yeniden tasarlamaları hayati önem taşıyor. Bu kritik dönemi aşabilmeleri için faal oldukları pazarlardaki paylarını ve şirket ölçeklerini artırmaları gerekiyor.
Bu doğrultuda en hızlı yol başka bir banka ile birleşmeye gitmek olabilir. Bunu da iki yolla gerçekleştirmek mümkün: Benzer ölçekte ve deneyime sahip başka bir banka ile birleşerek maliyetleri düşürmek ya da teknoloji altyapısı, müşteri portföyü gibi alanlarda daha güçlü bir banka ile birleşmek.
Bir diğer yol ise zaten çok iyi oldukları maliyet yönetimini daha da güçlendirmek. Bunu gelir verimliliğini artıracak ürün ve hizmet yönetimi ile desteklemeleri performanslarını sağlamlaştırmalarında etkili olacaktır.
Türkiye bankacılık sektörü, finansal teknolojiler ile geleceğe hazırlanıyor
Türkiye’de bankacılık sektörünün sermaye yapısı, insan kaynağı ve teknoloji yatırımları ile yeni döneme güçlü bir şekilde hazırlandığını belirten McKinsey ortağı Gökhan Sarı; “Küresel bankacılık sektörünü değerlendiren raporumuz, ekonomik döngünün sonuna gelindiğini ve bankaların yeni dönemdeki konumlarını bugün aldıkları aksiyonların belirleyeceğini ortaya koyuyor. Ülkemiz için stratejik önem taşıyan Türkiye bankacılık sektörü de bu anlamda önemli bir sınavdan geçiyor. Son 5 yıldır Türk bankaları, uluslararası sektörün büyük bir bölümünde yaşandığı üzere, risk maliyetlerinin üzerinde getiri sağlamada zorlanıyor. Ekonomik daralma ile birlikte banka borçlarının geri ödenmesinde zorlukların yaşandığı gözlemleniyor. Ancak hane halkı borcunun milli gelire oranının %14’lere gerilediği ve bu sayede G20 ülkeleri başta olmak üzere uluslararası çapta güçlü bir konuma sahip Türkiye bankacılık sektörünün bu zorlukları aşacağına inanıyoruz. BDDK’nın açıklamış olduğu veriler de bu inancımızı destekliyor; 2018 yılsonu itibarıyla sektörün aktif büyüklüğü GSYİH’ye göre %1,04 olarak gerçekleşti. Haziran 2019 dönemi itibariyle ise sermaye yeterliliği rasyosu %17,73 gibi güçlü bir orana ulaştı. Aynı zamanda ağustos ayında sektörün elde ettiği kârlılık oranı, zorlu koşullarda dahi başarının mümkün olduğunu gözler önüne seriyor. Bankaların bu başarıyı sürdürülebilir kılmaları, kırılganlıkları aşmaları yapılarını güçlendirmeleri ve riskleri aşmaları ise raporumuzda vurguladığımız üzere inovasyon, verimlilik ve ortak çalışma platformları odaklı bir yaklaşımla mümkün. Sektörün güçlü sermaye yapısı, tecrübeli insan kaynağı ve finansal teknolojiler alanlarına yapılan yatırımlarla ülkemizin bu kritik dönemeçten güç kazanarak geçeceğine inanıyoruz” dedi.
e-Haber Ajansı (e-ha)