Sağlık

Aktif İnflamatuvar barsak hastalıkları COVID 19’da ciddi riskli || E Haber Ajansı

En sık genç erişkin yaş grubunu etkileyen, genetik ve çevresel faktörlerle gelişen inflamatuvar barsak hastalıklarından etkilenen kişi sayısı ülkemizde yaklaşık olarak 100.000’de 80 kişi. Trakya Üniversitesi Tıp Fakültesi Gastroenteroloji Bilim Dalı Öğretim Üyesi ve İnflamatuvar Barsak Hastalıkları Derneği Başkan Yardımcısı Prof. Dr. Ahmet Tezel, 19 Mayıs Dünya İnflamatuvar Barsak Hastalığı Günü vesilesiyle önemli bilgiler paylaştı ve hastalara COVID-19 dönemine de özel önemli tavsiyeler verdi. 

Genetik olarak yatkın bireylerde çevresel etkenlerin tetiklediği gastrointestinal kanalın bağışıklık sistemi ile bağlantılı kronik yangısal patolojileri olarak tanımlanan inflamatuvar barsak hastalıkları, başarılı bir şekilde tedavi edilmezse engellilik yaratabilecek, organ kayıplarına yol açabilecek hastalıklardır. 

İnflamatuvar barsak hastalıkları: Ülseratif Kolit ve Crohn Hastalığı

İnflamatuvar barsak hastalıkları grubu içerisinde Ülseratif kolit ve Crohn hastalığı olarak 2 hastalık yer aldığını belirten Trakya Üniversitesi Tıp Fakültesi Gastroenteroloji Bilim Dalı Öğretim Üyesi ve İnflamatuvar Barsak Hastalıkları Derneği Başkan Yardımcısı Prof. Dr. Ahmet Tezel şunları söyledi: “Ülseratif kolit; kalın barsağın en iç tabakasının hastalığıdır.  Erişkin ülseratif kolit hastalarında her zaman kalın barsağın son kısmı etkilenir. Hastalık sadece rektumda olabileceği gibi kalın barsağın sol tarafı veya tümü etkilenebilir. Eğer başarılı bir tedavi yapılmazsa başlangıçta sınırlı olan hastalık yaygınlaşabilir. Başlıca klinik bulgusu kanlı mukuslu dışkılamadır. Ancak yaygın ve şiddetli hastalıkta ishal, ateş yüksekliği, halsizlik, karın ağrısı ve genel durumda bozulma saptanabilir. Crohn hastalığı; ülseratif kolite göre daha karmaşık bir hastalıktır. Sindirim sistemi kanalında en sık ince barsağın sonu ve kalın barsağın başlangıç yerine yerleşir. Barsağın tüm tabakalarını etkiler. Arada sağlam bölgeler bırakarak atlamalı olarak, Sindirim sistemi kanalının ağızdan anal kanala kadar herhangi bir bölgesine yerleşebilir. Karnın sağ alt bölgesinde ağrı, kitle ve kansız ishal başlıca bulgularıdır. Ancak karın ağrısı ve zaman zaman kabızlık veya apse akıntısı ile giden daha ağır tablolarda mevcuttur. Anal kanal ve çevresinde apse, çatlak, fistüller ile seyredebilir. İnflamatuvar barsak hastalıkları sistemik hastalıklardır. Her iki hastalığın seyri esnasında mide barsak sistemi bulguları dışında cilt, göz, eklemleri ilgilendiren bulguları olabilir.” 

Çevresel ve genetik risklere dikkat 

İnflamatuvar barsak hastalıkları için hem çevresel hem genetik risklerin bulunduğuna dikkat çeken Prof. Dr Ahmet Tezel, riskleri şöyle sıraladı: 

Aile öyküsü; inflamatuvar barsak hastalığı tanısı alan olgularda yaklaşık yüzde 2 ila 14 arasında ailede başka bir bireyde de bu hastalık bulunmaktadır.  

Sigara; en kesin çevresel risk faktörüdür. Crohn hastalığının her aşamasında hastalığı ve tedavi başarısını olumsuz etkilemektedir.

Doğum kontrol hapları kullanımı; Crohn hastalığı için risk oluşturmaktadır.

Apandisit nedeniyle apendiksin alınması; Crohn hastalığı için risk oluşturmaktadır.

Çocukluk çağında antibiyotik kullanımı; kesin olmasa da barsak bakterilerimizin çeşitliliğini azaltarak hem ülseratif kolit, hem de Crohn hastalığı için risk oluşturmaktadır.

Düşük D vitamini düzeyi: D vitamini sağlıklı ve dengeli bir bağışıklık sistemi için gereklidir. D vitamini düşüklüğünün inflamatuvar barsak hastalığı riskini artırdığı ileri sürülmektedir.

Batı tipi diyet; lif açısından fakir, rafine karbonhidrat ve doymuş yağlardan zengin diyet risk oluşturmaktadır. 

Bu hastalıkların doğal gidişi veya tedavisi esnasında enfeksiyon hastalıklarının da tabloya eklenebildiğini belirten Prof. Dr. Tezel, bu hastalıkların kesinlikle bulaşıcı olmadığını da sözlerine ekledi.

İnflamatuvar barsak hastalıklarının tedavisi deneyimli merkezlerde Gastroenterologlarla birlikte Cerrahi, Radyoloji, Psikiyatri, Nutrisyonist gibi uzmanların ortak takibiyle yapılmalıdır. 

İnflamatuvar barsak hastalıklarının tanısının öncelikle klinik kuşkuya dayandığını dile getiren Prof. Dr. Ahmet Tezel:“Genç bir erişkinde 6 haftadan uzun kanlı-mukuslu dışkılama, karnın sağ alt kısmında ele gelen kitle, zaman zaman barsak pasajında bozukluk, anal kanal çevresinde patolojiler, ciltte akıntı, cilt, göz ve eklem bulguları varlığında bu hastalıklar düşünülmelidir. Dikkatli ve ayrıntılı bir sorgulama, fizik muayene yapıldıktan sonra, kalın bağırsağın makattan girilerek görüntülenmesi ve bu inceleme esnasında alınan çoklu biyopsilerin değerlendirilmesi ile tanı koyulur. Radyolojik ve laboratuvar incelemeleri tamamlayıcı incelemelerdir.”

İnflamatuvar barsak hastalıklarının tedavisinin mutlaka bu konuda deneyimli merkezlerde, ideal olarak cerrahi, radyoloji, psikiyatri, nutrisyonist vb. birçok uzmanın takibinde yapılması gerektiğini vurgulayan Prof. Dr. Tezel “Tedavi seçenekleri, başarı şansı ve olası komplikasyonlar hasta ile paylaşılmalıdır. İnflamatuvar barsak hastalıkları tedavisi aktif hastalığı bastırmak ve bu düzelmeyi sürdürmek olarak iki bölümde planlanır. Son hedef barsak duvarında tamamen düzelme sağlanması ve bunun devam ettirilmesidir” dedi.

Yaşam kalitesi ileri derecede etkilenen hastaların ve ailelerinin yakın sosyal desteğe gereksinimleri var

Hastaların tedavinin süresi, sonuçları, kullanılan ilaçlara bağlı komplikasyon olasılığı, operasyon, barsağın çıkarılarak karın duvarına açılması, gebelik ve emzirme, çocuğunda hastalık riski, kanser gelişmesi gibi konularda derin kaygılar içinde olduğunu ifade eden Prof. Dr. Ahmet Tezel’e göre; “Hastalar aktivitasyon dönemlerinde sık sık sağlık kurumlarına başvurmakta, hastaneye yatmakta, tekrarlayan operasyonlar geçirmektedir.  Ayrıca iş verimleri düşmekte, sosyal yaşamdan kopmakta, tatil yapamamakta, korkuları nedeniyle istemli olarak çocuk sahibi olmamaktadırlar. Tüm bu saydığım nedenlerle yaşam kalitesi ileri derecede etkilenen hastalarımızın ve ailelerinin yakın sosyal desteğe gereksinimleri olmaktadır.”

En önemli risk faktörü olan sigara bırakılmalı 

Genetik yapımızı değiştiremeyeceğimize göre, hastalığa etki eden olumsuz çevresel faktörleri engelleyebiliriz diyen Prof. Dr. Tezel sözlerine şöyle devam etti: “Yeterli güneş ışığından yararlanma yollarını aramalıyız. Lif, meyve ve sebze açısından zengin bir diyet, fiziksel egzersizi yaşamımızın bir parçası haline getirmek, özellikle çocuklarda gereksiz antibiyotik kullanmamak, normal doğumu tercih etmek, anne sütünü teşvik etmek bunlar arasında sayılabilir. Ancak en önemli risk faktörü sigara kullanımıdır. Kesinlikle sigara bırakılmalıdır.”

İnflamatuvar barsak hastaları, COVID-19 enfeksiyonu için normal bireyler kadar risk altındadır

COVID-19 pandemisi ve etkilerine de değinen Prof. Dr. Tezel: “Bu pandemi tüm insanlığı etkileyen büyük bir halk sağlığı sorunudur. Doğal olarak hastalarımız kendi hastalıklarının, kullandıkları ilaçların veya operasyonların COVID-19 gelişmesi için bir risk oluşturup oluşturmadığını merak etmekte ve kaygı duymaktadırlar. Çin’den tüm dünyaya yayılan bu hastalığın inflamatuvar barsak hastalığı olguları bağlamında değerlendirilmesine çok erkenden başlanmış ve bu konuda veri akışıyla özellikle Çin, İtalya, İspanya gibi hastalığın sık olduğu ülkelerden ve SECURE – IBD gibi bu konuya özgü hasta kayıt programlarından sağlanmıştır. Bu verilere göre inflamatuvar barsak hastaları, COVID-19 enfeksiyonu için normal bireyler kadar risk altındadır. Ek bir risk oluşmamakta, hatta  inflamatuvar barsak olgularında bildirilmiş COVID-19 enfeksiyonu sayısı çok azdır. Bir örnek vermek gerekirse Dünya Sağlık Örgütü’nün 15 Mayıs 2020 verilerine göre tüm dünyada 215 ülkede toplam 4.307.287 COVID-19 olgusu ve 295.101 ölüm mevcutken, inflamatuvar barsak hastalığı ve COVID-19 birlikteliğinin kayıt edildiği SECURE – IBD veri tabanına göre 1074 olgu ve 42 ölüm bildirilmiştir.” 

COVID-19 döneminde inflamatuvar barsak hastalarının risk düzeyini bilmeleri önemli 

COVID-19’un tüm insanlara bulaşabilen, bulaşıcılığı yüksek bir virüs olduğunu, bu nedenle tüm insanların bulaşma riski taşıdığını ifade eden Prof. Dr. Tezel: “Hastaların bir bölümü belirtisiz seyrederken bir bölümünde ise yoğun bakım, hatta entübasyon (solunum desteği) gereksinimi ortaya çıkmaktadır. Bu nedenle ciddi hastalık geçirme riski olan grupların belirlenmesi önem kazanmaktadır.

Normal bireylerde şiddetli COVID-19 enfeksiyonu için başlıca risk faktörleri ileri yaş (60 yaş ve üzeri) ve yandaş hastalıkların (hipertansiyon, şeker hastalığı, KOAH (Kronik obstrüktif akciğer hastalığı), tümör varlığı vb.) olmasıdır.

İnflamatuvar barsak olgularında yukarıdaki faktörlere ek olarak; hastalığın aktif dönemde olması, bağışıklığı baskılayıcı (kortikosteroid, azatioprin benzeri immunmodulatörler, biyolojik ajanlar) özellikle bunların kombinasyon biçiminde kullanımı, yetersiz beslenme, damar yoluyla beslenme, erken ameliyat sonrası dönem ve kısa barsak sendromu ek risk faktörü olarak sayılabilir.

Yüksek riskli inflamatuvar barsak olguları; ileri yaş, yandaş hastalık varlığı, orta – ağır aktiviteli inflamatuvar barsak hastalığı veya günlük 20 mg’ın üzerinde ağızdan ya da damardan kortikostroid kullananlar veya özellikle kombine bağışıklığı baskılayıcı ilaç kullananlar veya kötü beslenen hastalar veya kısa barsak sendromlulardır.

Orta riskli inflamatuvar barsak olguları; orta – ağır aktiviteli olgular veya bağışıklığı baskılayıcı tedavi alan olgulardır. 

Düşük riskli inflamatuvar barsak olguları; hastalığın aktif olmadığı ve beslenmesi normal olan hastalardır.” 

İnflamatuvar barsak hastalarında COVID-19 enfeksiyonu yoksa ilaçlarına devam etmeliler 

İnflamatuvar barsak hastalıkları tedavisinde kullanılan ilaçların bağışıklık sistemimizi etkilemekte olduğunu ancak bunun bağışıklık cevabını baskılamaktan çok, düzenlemek amaçlı olduğunu dile getiren Prof. Dr. Tezel: “Bu ilaçların özellikle kombinasyon olarak kullanıldığı durumlarda bağışıklık cevabında azalma ve enfeksiyon riski olasıdır. Ancak mutlak risk hastalığın aktivitesinin devamındaki riskten çok daha azdır. Bu nedenle inflamatuvar barsakhastalığı aktif değilken eğer kendilerinde aktif COVID-19 enfeksiyonu söz konusu değil ise ilaçlarına devam etmelidirler. Bazı hastalarımızı kendiliğinde zaman zaman semptomlarını yatıştırmak amacıyla kortikosteroidler preparatları kullanmaktadırlar. Hekimlerine danışmadan yapılacak böyle bir uygulama büyük risk oluşturur. Eğer inflamatuvar barsak olgusunda aktif COVID-19 enfeksiyonu gelişir veya saptanır ise kullandığı bağışıklığı baskılayıcı ilaçların enfeksiyonun sonuna kadar kesilmesi gerekir. COVID-19 enfeksiyonun aşırı bağışıklık cevabının geliştiği bazı hastalarda, ki bunlar yoğun bakım gerektiren hatta entübe hastalardır. İnflamatuvar barsak hastalığı tedavisinde kullanılan barsak baskılayıcı ilaçlar kullanılmaktadır. 

COVID-19 pandemisi sürecinde acil olmayan cerrahi girişimler ertelenmeli

COVID-19 pandemisi sürecinde acil olmayan cerrahi girişimlerin ertelenmesini öneren Prof. Dr. Tezel, “İlaç tedavisinin düzenlenmesi ve elimizdeki seçeneklerin tamamen kullanılması önemlidir. Karın içi apselerin mümkünse öncelikle radyolojik olarak drenajı düşünülmelidir. Fistüllerin cerrahi tedavisi, profilaktik olarak malignite gelişmesini önlemek amacıyla yapılacak cerrahi girişimler, hayat kalitesini düzeltmeye yönelik tüm operasyonlar ertelenebilir. Ancak ani barsak tıkanması, karın zarı iltihabı, yırtılma, toksik megacolon olarak adlandırdığımız kalın barsağın genişleyerek duvarının incelmesi ve hareketinin azalması tablosu, şiddetli kanama, makat apsesi gibi acil durumlarda ve nutrisyonu düzeltme amacıyla operasyon endikasyonu mevcuttur.”

Ülseratif kolit ve Crohn hastalarının bu dönemde alması gereken önemli tedbirlere dikkat

Pandemi döneminde inflamatuvar barsak hastaları için en önemli iki nokta ayrıntılı olarak belirttiğimiz bu koruma önlemlerine kesin uyum sağlamaları ve hastalığın baskılanmış (remisyonda) durumunun sürdürülmesi olduğunu söyleyen Prof. Dr. Tezel: “Toplumun normal bireylerine önerilen maske takılması, el hijyeni, sosyal mesafeye dikkat, gerekirse sosyal izolasyon, yüzey temizliği, bağışıklığı destekleyecek önlemler, hasta bireylerle temasın engellenmesi kurallarına kesin olarak uyulması gerekmektedir.

Prof. Dr. Tezel’in inflamatuvar barsak hastalarına özgü önerileri ise şöyle:

Hastanın, hastalığını takip eden hekim ve merkez ile iletişimini mutlaka devam ettirmeli,

Sadece acil gelişmeler olduğunda hastaneye başvurulmalı, hastalık aktif olmadığında gereksiz hastane başvuruları yapmadan bu iletişimini telefon veya elektronik haberleşme kanallarını kullanarak gerçekleştirmeli,

Hastaların, hastalığının aktif olmaması çok önemlidir. Bu nedenle kullandıkları ilaçlara mutlaka devam etmeli,  koruyucu amaçla da olsa, kaygıları nedeniyle ilaçları kesmemelidirler. Unutmamalı ki aktif hastalık COVID-19 ve sonuçları açısından daha büyük riskler taşımaktadır.”

e-Haber Ajansı (e-ha)

Daha Fazla Göster

İlgili Makaleler

Bir cevap yazın

Başa dön tuşu
Kapalı