Köşe Yazıları

Yaşamak Güzel Şey Be Kardeşim

Salı akşamı saat 00:42. Hayret…Nasıl oldu da atladım gece yarısını!!!

 

Gün içinde zaruri ihtiyaçlar için dışarı çıktığımdan olacak ki; dört günlük yasak boyunca “salı gecesi saatler on ikiyi vurduğunda kendimi o saniye dışarı atmazsam bana da Bediz demesinler” dediğimi unutmuşum.

 

Neyse ki sosyal medyada arkadaşlarımın gece yarısı sevinç nidalarıyla dışarda dolaşırken çektikleri videoları görünce saatin farkına varıp pijamalarımın üstüne mont geçirip çıkıverdim ben de dışarı.

 

Annemin hayatta yapamayacağı şey! Hem pat diye dışarı çıkmak hem de pijamayla çıkmak. Onun günler öncesinden kendini dışarı çıkmaya hazırlaması lazım, bir de bir gün önceden ne giyeceğini hazır etmesi. O böyle erteledikçe hayatı ben de tez canlı olmuşum. Umurumda değil ne giymişim ne yapmışım. O an içinden geldiği gibi yaşanmalı bence. Çünkü hayatta hiçbir şeyin ertelenmeye gelmeyeceğini çok iyi biliyorum. Nerden biliyorum? Ertelediğim hiçbir şeyi gerçekleştiremedim de oradan biliyorum. O yüzden gece 12’de hadi koşup sinemanın 00:15 seansına yetişelim diye dışarı çıktığımı, aklıma hafta ortası bir seyahat takıldığında aynı hafta sonu hiç plansız programsız o yola çıktığımı ya da sabaha karşı fellik fellik arabasında kokoreç satan satıcılar aradığımı çok görürsünüz. Öyle bir anlık karar alıp uygularım ki, denize gidip mayolarımı evde unuttuğum, alışverişe çıkıp cüzdanımı evde unuttuğum, gittiğimiz yerde tenis de oynarız diye sevinirken spor ayakkabılarımı ya da raketlerimi almayı unuttuğum da çok olur bu yüzden. Çünkü tek derdim aklıma koyduğumu o an ertelemeden uygulamaya koymaktır. Üşenmem hiç heves ettiğim şeylere. Unuttuklarıma rağmen bir yolunu bulup yaparım yine yapacağımı.

 

Yazmak istediğim bir konuyu başka yerlere taşımadan aynı şeyi anlatmaya devam edebilsem yazı hayatımda bir level atlayacağım, inanıyorum. Gelelim salı gecesine…

 

Salı gece yarısı arabama bindiğimde hafiften atıştıran yağmur bir süre sonra sağanak yağışa döndü. Ama kime ne? İzmir caddelerinde o saatte öyle bir trafik var ki anlatılamaz. Sanırsın bir zamanların cuma akşamı iş çıkışı.

 

Bütün arabalar adeta Elele tutuşmuş çocuklar gibi bir o yana bir bu yana savruluyor sevinç içinde. Hani camdan çıkmaya çalışıp da bir türlü açık pencereyi bulamayan sinekler vardır ya, aynı yere pata küte çarpıp duran, aynen öyle. Dengesiz tavırlar içinde seyrediyorlar trafikte. Soldan giden aniden sağa dönüveriyor. Sağdan giden biranda sola gidip sonra yine sağa sonra birden “U” dönüşü. Kimin ne yaptığı hangi yolda seyretmek istediği belli değil. Sürücülerin içlerinde hissettikleri duygu sanki kullandıkları arabaların gövdesine yansımış. Bütün arabalar Şimşek Mc Queen gibi gülümsüyorlar.

 

Ola ki iki araba ciddi hasarlı çarpışsa, “olsun yaa, sağlık olsun, mala gelen cana gelmesin kardeşim” deyip uzaklaşacak gibi sürücüler birbirinden.

 

Bir yanda yağmura rağmen şemsiyesiz yürüyüşe çıkan bir grup genç, bir yanda yağmurda ıslanmalarına aldırmadan öbek öbek sohbet halinde insan toplulukları.

 

Ben mi? Ben her zamanki gibi. Hayatı doyasıya yaşamak adına her yağmurda yaptığımı yapıyorum. Sunroof’u açıp ıslanıyorum az biraz. Bir yandan ergen misali müzik son ses, bir yandan etraftaki arabaları izleyip bir de dudaklarımda istemsiz bir tebessüm.

 

Özgürlük işte👍 Özgürlükle sınanmayacağımız günlerin bir an önce gelmesi dileklerimle…

 

Etiketler
Daha Fazla Göster

İlgili Makaleler

Bir cevap yazın

Başa dön tuşu
Kapalı