Aile içi etkili iletişimi sağlayabilmemiz için öncelikle nasıl bir anne baba olmalı
İSTANBUL (e-ha) Bu kitap; önce kendinizin, sonrasında eşinizin, çocuğunuzun ve diğer aile bireylerinizin, öğrencinizin ve hatta yakın çevrenizin ‘Kontrollü Teknoloji Kullanımı’ için neler yapması gerektiği konusunda size yardımcı bir rehberdir.
e-Haber Ajansı (e-ha) editörünün kaynağından aldığı bilgiye göre; Psikolog Dr. Daniel Goleman, “teknoloji insanı sanal bir gerçekliğin içine çektikçe, onu gerçekten çevresinde olup bitenlere karşı duyarsızlaştırıyor” diyor. Bu vesileyle teknoloji üzerine yaptığı nitelikli çalışmalarla tanıdığımız Yazar, Davranış Bilimci Pınar Holt ile “Hayata Bağlan” kitabı çerçevesinde teknoloji bağımlısı olmamak için, teknolojiyi nasıl daha verimli kullanabiliriz gibi pek çok konuyu konuştuk. Pınar Holt, “akşam yemekleri, kahvaltı, aile sohbet saatlerinde ya da çocuğumuzla oynarken, televizyon dâhil olmak üzere tüm teknoloji cihazları kapatalım” dedi.
Röportaj: Ziya Gündüz
Pınar hanım, öncelikle böyle bir edebi kaleme almanızdaki temel amacınız nedir?
Yaklaşık yedi sene evvel, şiir yazmayı seven bir dostum bana, “Sen neden yazmıyorsun?” dediğinde, içimde yıllardır uyuyan yazma tutkumu yeniden uyandırdığının farkında bile değildi. İşte bu nedenle, bu kitabın yazılmasının en baş mimarlarından biri olarak kabul ediyorum bu eski dostumu. Kimsenin karşımıza sebepsiz yere çıkmadığını, şimdi daha iyi anlıyorum.
Çok sevdiğim bir hocam, bir süre önce ‘Teknoloji Bağımlılığı’ ile ilgili sohbet ederken, bana: “Bıçak, domates kesmeye de yarayabilir; ama aynı bıçak insan yaralamaya da sebep olabilir. Ne amaçla kullandığın önemli.” Diye kucağıma bir metafor bırakmıştı ve o gün itibariyle ‘Hayata Bağlan’ kitabımın temelleri atılmış oldu.
Uzun zamandır aileler, gençler ya da çocuklarla bir araya geldiğimde, seminerlerimin başında hocamın bana verdiği bu örneği mutlaka kullanıyorum. Teknoloji, büyük bir yelpaze; çamaşır makinesi de bu yelpazeye giriyor, hastanede insanların hayatını kurtaran bir alet de… Ve hatta; üretim, sanayi, tarım gibi bir çok alanda kullanılan aygıtlar da bu yelpaze de değerlendirilebilir. Bu kitabın amacı asla ve asla teknolojiyi yargılamak ya da kötülemek değildir. Biz, bu kitapta, yelpazenin bir diğer parçasını oluşturan ve deyim yerindeyse, bizi hayattan koparan, cep telefonu, tabletler, bilgisayar, televizyon gibi aygıtların kontrollü kullanımını irdeledik.
Dolayısıyla bu kitap; önce kendinizin, sonrasında eşinizin, çocuğunuzun ve diğer aile bireylerinizin, öğrencinizin ve hatta yakın çevrenizin ‘Kontrollü Teknoloji Kullanımı’ için neler yapması gerektiği konusunda size yardımcı bir rehberdir.
Peki, teknoloji bağımlılığı nedir? Bize kısaca teknoloji bağımlılığı hakkında bilgi verir misiniz?
Bir defasında, bir büyük anne yanıma gelip, “Şimdiki çocuklar pek akıllı peek! Benim torunum daha sekiz aylık, eline ipad veriyorsun, öğrenmiş, elini sağa kaydırarak ekranı değiştiriyor, inanabiliyor musunuz?” diyerek torununun nasıl cep telefonu ve ipad kullandığını, televizyon kumandasını nasıl açtığını büyük bir keyif ve gururla anlattı. Sevgili büyükannemizi gülümseyerek dinledim ve bir yandan da kafamda birçok soru gelişti.
Ya bu bebek büyüdüğünde; telefonu, ipad’i daha cazip görür, okumayı sıkıcı bulur ve kitap okumazsa?
Peki, ya oyun oynamak da sıkıcı gelirse?
Ya bebeklikten beri zamanını; ipad, telefon ya da televizyon başında oturarak geçirdiği için yeme problemleri gelişirse?
Ya okul yaşamında, odaklanma, öğrenme problemleri yaşarsa?
Büyüdüğünde, yüz yüze nasıl sosyalleşebileceğini bilmediği için diğer çocuklarla iletişim kuramaz ise?
Beni haklı da bulabilirsiniz, abarttığımı da düşünebilirsiniz ancak yaptığım tüm araştırmalar, okuduğum kitaplar ve makaleler, dinlediğim tüm konuşmalar şunu gösteriyor ki tüm dünya, artık bu sorularla karşı karşıya ve bu sorulara çare arayışı içerisinde.
Yeşilay, Türkiye Bağımlılıkla Mücadele Programı’nda ‘Teknoloji Bağımlılığı’ ile ilgili tam da şöyle bir tanım bildirilmiştir: “Kontrolsüzce, aşırı kullanma isteğinin önüne geçilemeyen, teknolojik aygıtlar dışında kalan hayatın anlamını yitirdiği, kullanma bırakıldığında bireyde sıkıntı verici duygu durumuna sebep olan, ailevi ve sosyal hayatı bozan bir davranışsal bağımlılık türüdür.”
O zaman elinden cep telefonunu düşürmeyen, gözünü ve kulağını televizyondan ayırmayan her birey bağımlılık riski altındadır, diyebilir miyiz?
Tam da bu soruyla ilgili; Front Range Araştırma Şirketi’nin, teknolojinin insanların hayatlarını ne ölçüde yönettiğini test etmek üzere, dünya genelinde 800 akıllı telefon sahibinin katılımıyla yaptığı bir araştırmayı sizinle paylaşmak isterim. Yapılan bu araştırmada katılımcıların yaklaşık %85’i kendilerinde cep telefon bağımlılığının var olduğunu ve%71’i de etraflarında bağımlı olduğunu düşündükleri birilerini tanıdıklarını söylediler. Katılımcıların neredeyse yarısı, telefonlarını her saat başı en az bir kez kontrol ettiklerini ve üçte ikisi akıllı telefonları olmadan bir gün bile geçiremeyeceklerini belirtti.
Ben de seminerlerimde katılımcılarıma, “Sonunda para ödülü verilse bir hafta süre ile telefonunuzdan ayrı kalır mısınız?” sorusunu sorduğumda, çoğunlukla “Para bile verilse telefonumdan bir hafta ayrı kalamam.” Cevabını alıyorum. Aslında insanoğlu cep telefonundan uzak kalmayı; dişçiye gitme, ev taşıma ve düğün günlerinde yaşadıkları strese eş değer tutuyor.
Ancak; kitabımda da belirttiğim gibi, amacımız teknolojiyi asla karalamak, kötülemek değil. Eğer işimiz gereği teknoloji aygıtlarının başında uzun süre zaman harcamamız gerekiyorsa ve iş saatlerimiz dışında kendimize, ailemize ve sosyal yaşamımıza dengeli zaman ayırabiliyorsak, bu bizim ‘Teknoloji Bağımlısı’ olduğumuz anlamına gelmez.
Kitapta teknoloji diyeti bölümü var biraz bize teknoloji diyetinden söz eder misiniz?
Bu sorunun cevabına detaylı bir şekilde kitabımda değinmiştim. Burada da sizinle birkaç başlık paylaşmak isterim.
Birincisi; biz ebeveynlerin çocuklarımızı oyalamak ya da bir yaptırımda bulunmak için teknolojiyi aracı olarak kullanmamanızı öneririm. Bunun yerine, çocuklarımızla kaliteli vakit geçirme yöntemleri geliştirebiliriz.
İkincisi; akşam yemekleri, kahvaltı, aile sohbet saatlerinde ya da çocuğumuzla oynarken, televizyon dâhil olmak üzere tüm teknoloji cihazlarının kapalı olduğundan emin olmalıyız.
Üçüncüsü ise; ailelere kablosuz ve evin her yerine ulaşabilen internet donanımlarını, en azından belli bir süre tercih etmemelerini; tablet, laptop gibi taşınır aygıtlar yerine, belli bir süre kasalı bilgisayarlar tercih etmelerini ve televizyonun da salonlarında olmasını öneririm. Böylece çocuğumuzun ne izlediğini, ne oynadığını görebiliriz.
Aile içi iletişimin teknoloji bağımlılığı üzerinde olumsuz etkisi nedir?
Ziya bey, bence esen rüzgârın taşı şekillendirmesi gibi, zamanla çocuklarımızın karakterleri de rüzgârın esiş yönüne göre şekillenir. Bu sebeple; anne ve baba tutumunun sağlıklı ve dengeli olması; çocuğun kendi içinde mutlu, dengeli, özgüvenli, kendine ve etrafına saygı ve sevgi dolu bir birey olmasında etkili olacaktır, diyebiliriz. Mutsuz aile ortamında yaşayan çocuk, sorunlarını için internette uzun saatler kalarak aşmaya çalışabilir. Aile içinde yaşadığı mutsuz ortamdan ötürü kendini yalnız veya yabancılaşmış hissedebilir, yeni arkadaşlar edinmede sorun yaşayabilir ve eksik olan bu ilgi ve alakayı ekran başında hiç görmediği yabancı kişilerle doldurmaya çalışabilir.
Aile içi etkili iletişimi sağlayabilmemiz için öncelikle nasıl bir anne baba olduğumuzu bilmeliyiz. Bu anlamda her ebeveyinin, ‘Aile tutum modelleri’ni de biliyor olması yararlı olabilir.
Çocuğumuzun ekran bağımlısı olup olmadığını nasıl anlayabiliriz? Hangi belirtileri gösterir?
Eğer çocuk, teknoloji başında geçirdiği zamanın farkına varmaz, ödevlerini ihmal eder, yaşına göre yapabileceği eğlenceli aktivitelere karşı ilgisiz kalır, ev ortamında yemek yemeye daha az zaman harcar ve hatta yemek yerken aynı anda cep telefonu, ipad kullanır, teknoloji aygıtlarını her defasında daha fazla kullanmak ister, sosyal medya arkadaşlarının aile veya diğer insanlardan daha önemli olduğunu düşünür, sabahları uyanma problemi yaşar ve uyandığında yorgun ya da moralsiz olur, çevresiyle arasındaki ilişkiler zayıflar ya da kopar, internet/televizyon başında harcadığı uzun zamanı inkâr eder, müdahale edildiğinde öfkelenir, birgündebirçokkezsosyalmedyaadreslerinikontrolederveoyunoynamakya da bir şeyler izlemek ister, interneti kullandığında yada televizyon başında kendini daha iyi ve mutlu hisseder, teknoloji kullanmadığında öfke, depresyon, içine kapanma ve huzursuzluk hisseder, yapılması gereken görev ve sorumlulukları olduğu hâlde internet ya da televizyon başından ayrılmaz ise bu bağımlı olduğunu gösterebilir ve mutlaka bir uzman desteği alınmalıdır.
Pınar hanım, son olarak konumuzla ilgili ne söylemek istersiniz?
Bir kaç sene önce çok sevdiğimiz bir arkadaşımızı bir kazada kaybettik. Sabah arkadaşınız sosyal medyasında fotoğrafını paylaşıyor, öğleden sonra ölüm haberini alıyorsunuz, inanılır gibi değil. Tabi ki; tüm ailesi ve biz sevenleri olarak ciddi bir şok ve üzüntü yaşadık. İki gün sonra ise; uzun yıllar çocuğu olmayan başka bir arkadaşımın doğum haberini almıştım, bu seferde mutluluk-tan içim içime sığmamıştı. Diyeceğim o ki; bir taraftan doğum bir taraftan ölüm, bu dünyadan sadece bir misafir gibi gelip geçiyoruz. O hâlde gelin, iki şey yapmaya çalışalım.
Birincisi; bize armağan edilen ve ne kadar süremiz olduğunu bilmediğimiz ömrümüzü, sevdiklerimizle doya doya yaşayalım, sağlıklı iletişim hâlinde olalım, gezelim, görelim, üretelim. Elimizdeki ekranlara saatlerce bakıp, başka hayatları izlemek yerine, sevdiklerimizin gözlerinin içine bakarak kendi hayatımızı yaşayalım.
İkincisi ise; hiçbir maddeye, davranışa, duyguya sıkı sıkıya, hiç elimizden gitmemesi gerekiyormuş gibi bağımlı hâle gelmeyelim. Hiçbir şeyin sahibi biz değiliz aslında. Üzerimizdeki kıyafetler, bindiğimiz arabalar, oturduğumuz evler, o elimizden bir saniye bile bırakamadığımız cep telefonları, tabletler, bilgisayarlar… Bunların hepsini, bu dünyadan göçerken bırakıyoruz. Çıplak geldik, çıplak gidiyoruz. Gerektiğinde, zamanı geldiğinde veda etmeyi, bırakmayı deneyelim.
Son olarak; Hz. Muhammed (s.a.v.), “Vedalaşırken ‘Seni emanetleri kaybolmayan Allah’a emanet ediyorum.’diye nasihat verirmiş. O halde tüm okurlarımızı şimdilik ‘Allah’a emanet ediyorum!’ Kim bilir? Belki yine başka bir konuyla ya da vesileyle sizlerle tekrar buluşuruz.
Pınar Holt Kimdir?
Yazar, Davranış Bilimci ve Konuşmacı Pınar Holt, İstanbul’da doğdu. 13 yaşında 1 kız çocuğu annesidir.
1997 -1999 yılları arasında İngiltere’de Dile eğitimi aldıktan sonra Türkiye’ye döndü. 2013 yılında California Janus Universitesi Davranış Bilimleri bölümünde lisans eğitimini tamamladı. Halen Atatürk Üniversitesi Çocuk Gelişimi bölümü eğitimine devam etmektedir.
2013 yılından beri Türkiye ve Avrupa’da çeşitli gazete, haber sitesi, PDR ve Kadın Magazin dergilerinde Anne &Çocuk İlişkileri ve Çocuk&Ergen Gelişimi üzerine köşe yazıları yayınlanmaktadır.
2016-2017 yılında ‘Oyun ve Masal Terapisi’ eğitimiyle birlikte, The University of Warwick’ten ‘Bebek Zihin Gelişimi’ üzerine eğitimlerini tamamlayarak, İstanbul başta olmak üzere Türkiye’nin birçok yerinde annelerle buluşup ‘0-5 Yaşarası Bebek&Çocuk Gelişimi ve Davranışları’ üzerine seminerler vermektedir.
Bununla beraber Amerika’da bulunan ZurInstitute’den ‘Childeren, Technology Addiction, Parenting and the Future’ ‘Çocuklar, Teknoloji Bağımlılığı, Ebeveynlik ve Gelecek…’ konulu eğitimi alarak, bir çok kurum, okul, vakıf ve belediyelere ‘Aile İçi Kontrollü Teknoloji Kullanımı’ konulu seminer vermektedir..
20 yıldır özel sektörde Siemens, BenQ, Microsoft, Avea, Türk Telekom, AİrTies gibi teknoloji devleriyle çalışarak edindiği iş tecrübesi ve akademik bilgilerini harmanladığı ‘Çocuk&Ergen ve Aile İçi Kontrollü Teknoloji Kullanımı’ konusuyla ilgili kitap çalışması ‘HAYATA BAĞLAN’ ve derleme kitap ‘HOŞÇAKAL EKSPRESİ’ yayınlanmıştır.
Pınar Holt, Uluslararası Down Federasyonu Başkan Vekilidir.
e-Haber Ajansı (e-ha)