Röportajlar

Aşk gözle değil, ruhla görür 

14 Şubat, 1800’lü yıllarda Amerikalı Esther Howland'ın ilk ‘Sevgililer Günü’ kartını yollamasından bu yana çok sayıda insanın kutladığı toplumsal bir olay haline geldi. 

Köklerini Roma döneminde Lupercalia adı verilen bir festivalden aldığı düşünülen ve tüm dünyada aşk ve romantizmin kutlandığı özel bir gün olan ‘14 Şubat Sevgililer Günü’ ülkemizde de her geçen yıl daha bir coşkuyla kutlanıyor. Türkiye’de 1990’lı yıllarda sınırlı çevrede başlayan ve önce gazetelere verilen küçük ilanlarla kamuoyunun haberdar olduğu ‘Sevgililer Günü’ günümüzde tıpkı ‘Yılbaşı’, ‘Anneler Günü’ ve ‘Babalar Günü’ kutlamaları gibi özel günlerin arasında yerini aldı. 

 

Sevgililerin sevgilerini doyasıya ifade ettikleri, birbirlerine hediyeler aldıkları, sürprizler ve jestler yaptıkları, baş başa mum ışığında özel hazırlanmış masada kadeh tokuşturdukları, romantik müzik eşliğinde dans ettikleri, birbirlerine aşk sözcükleri fısıldadıkları bu özel günde sevgi, aşk ve tutkuyla buluşur. Başrolde ise aşkın rengi kırmızı vardır… 

 

Günler öncesinden çiftler arasında bir heyecan başlar. Bu özel günü unutulmaz kılmak için ne tür organizasyonlar ve jestler yapılabilir düşünceleri çiftleri tatlı bir telaşın içine sürükler. Birçok mağaza gezilerek, internette araştırmalar yapılarak sevgiliye yani sevilen kişiye en beğeneceği ve en çok sahip olmak istediği hediye alınır. Ve beklenen gün geldiğinde hayat sevgililer için durur adeta.  

Kutladığımız bu Sevgililer Günü’nün (St. Valantine’s Day) hazin bir hikayesi var. Aziz Valentinus’un zalim kral Claidus’un yasağına uymayarak sevenleri kavuşturmak için gizlice kıydığı nikah ne yazık ki tatsız bir sonla bitiyor..  

 

Gelin hep birlikte ‘Sevgililer Günü’nün doğduğu III.yüzyıla bir yolculuğa çıkalım.. 

 

SEVGİLİLER GÜNÜ’NÜN HAZİN ÖYKÜSÜ 

Sevgililer Günü’nün başlangıç tarihi eski Roma İmparatorluğu dönemine uzanıyor. Eski Roma’da 14 Şubat günü, bütün Roma halkı için önemli bir gün. Çünkü bu günde Roma tanrı ve tanrıçalarının kraliçesi olan Februata Juna adına bir kutsama töreni yapılırmış. Juna ayrıca Roma halkı tarafından ‘Kadınlık ve Evlilik Tanrıçası olarak da biliniyor. Bu günü takip eden 15 Şubat gününde ise Lupercalia Festivali başlıyor. Bu festival halkın genç nüfusu için büyük önem taşıyormuş. Yaşantıları kesin kurallar ile sınırlandırılarak birliktelik yaşama şansı olmayan gençler, sadece bu bayram süresince bile olsa birbirlerinin partneri oluyorlarmış. Eski bir gelenek olan Lupercalia Festivali’nin arife günü yapılan çekilişle, hangi genç bayanın hangi genç erkekle bir çift oluşturacakları belli oluyormuş. Ayrıca gençler geleneksel olarak bu günde birbirlerine hediyeler verirlermiş. Yaşanan bu birliktelikler esnasında birbirlerine aşık olan çiftler, festivalden sonra genellikle evlenirlermiş. 

 

ZALİM İMPARATOR CLAUDİUS, NİŞAN VE EVLİLİKLERİ YASAKLAR 

Roma tahtında o dönemde İmparator 2. Claudius vardı. ‘Zalim’ lakaplı Claudius, Roma’yı kendi katı kurallarıyla zalimce yöneten, aşırı derecede savaş ve askerlik tutkunu bir hükümdarmış. Onun için en büyük problem, ordusunda savaşacak asker bulamamakmış. Ona göre bu durumun tek sebebi Romalı erkeklerin aşıklarını ve ailelerini bırakmak istememeleriymiş. İşte bu yüzden Roma’daki tüm nişan ve evlilikleri yasaklamış. İmparator, Romalıların 12 Tanrı’ya tapmalarını, aksi takdirde özellikle Hıristiyanlılarla ilişkiye girenlerin ölümle cezalandırılacaklarını ilan etmiş. 

 

AZİZ VALANTİNUS ÇİFTLERİ GİZLİCE EVLENDİRMEYE DEVAM EDER 

Bu emre uymayanların arasında papaz Aziz Valentinus da vardı. Claidus’un yasağına rağmen gizlice çiftleri evlendirmeye devam eder. Ancak İmparator bu durumu bir süre sonra öğrenir ve Aziz Valentinus’u tutuklatarak, ölüme mahkum eder.Hapiste Valentine gardiyanın kızına aşık olur ve 14 Şubat’ta idama götürülürken “Senin Valentine’ın” imzalı bir aşk mektubu gönderir. Günümüzde Sevgililer Günü’nde insanların birbirine kart göndermesinin kökeni de buradan gelir. 

Milattan sonra 270 yılı 14 Şubat günü Hıristiyan şehitliğine gömülür. Valentinus sonradan Papa 1. Julius tarafından ‘Porta Valentini’ adı verilen bir kemer kapısının altına gömülür (Şimdi orada Roma’da Praxedes Kilisesi var). Bu olaydan 226 yıl sonra, 496’da Papa Gelasius, Aziz Valentine’i onurlandırmak için Şubat 14’ü ‘Aziz Valentine Günü’ olarak ilan eder. Aziz Valentine de bütün sevenlerin koruyucu azizi haline gelip böyle anılmaya başlar. 

 

HIRİSTİYANLIĞIN GÜÇLENMESİNDEN SONRA PAGAN İNANÇLARI YASAKLANDI 

Aynı zamanlarda Roma’daki putperest paganlar, Lupercalia bayramını kendi putperest tanrıları için de kutluyorlardı. Bayram öncesi yapılan geleneksel çekilişi ise seremoniye bağlı kalarak kendileri için uygulamaya başladılar. Hıristiyanlığın güçlenmesinden sonra pagan inançları yasaklandı veya yerlerine Hıristiyan versiyonlar getirilmeye başlandı. Yasaklanan bu geleneğin yerine Papalık, azizlerin adlarının yazılı olduğu listeleri sergilemeye başladı. Hıristiyan kilisesinin ilk kurulduğu yıllarda hizmet veren papazlar, bu törenlerde özellikle de evlenmemiş gençlerin putperestler ile anılmasından rahatsız oldukları için bir çözüm buldular. Aziz Valentine’nin Lupercalia Bayramı öncesi öldürülmüş olması iyi bir rastlantıydı. Bu gençlerin isimlerinin azizlerle birlikte anılmasını istedikleri için Lupercalia Bayramı’nın başladığı günü ‘Aziz Valentine Günü’ olarak kutlamaya başladılar. Aziz Valentine Hıristiyanlığın simgesi olan sevgi ve evlilik kurumu ile kişiselleştirildi. Böylece Roma’nın bereketlilik ve döllenme kutsamalarıyla, Hıristiyanlığın evlilik ve çoğalma ilkesi bütünleştirilmiş oldu. 

     

GÜNÜMÜZDE KUTLAMALAR 

Hem dini, hem romantik hem de ticari özelliklere sahip bu özel gün, günümüzde sevenlerin sevgilerini birbirlerine küçük kartlar ve hediyelerle sunmaları şeklinde kutlanıyor. Temelinde yine birleşme, bütünleşme ve üreme güdüsü yani bereketlilik var. Aşkı yasaklayan zalim hükümdarın binlerce yıllık anısı kozmik şakacının oyunuyla artık ‘Aşk’ yüzünden akla gelip kutlanmakta. Ve yeryüzünde kadın ile erkek var olduğu sürece de kutlanmaya devam edecek. 

 

AŞKIN İLK SOLUĞU MANTIĞIN SON SOLUĞUDUR  

III. yüzyılda sevgiyi yaşamak ve sevenlerin kavuşması bu kadar zorken, günümüzde ise kavuşulabilirlik içerisindeki sevgileri ne yazık ki tüketmekteyiz. Thomas Bailey Aldrich’in, “Aşk dünyanın en tatlı mutluluğu ile en derin acısından yaratılmıştır” sözündeki tespitini yaşamayan aşık çok azdır. Kimisi tüm zorluklara rağmen aşkı için mücadele ederken kimisi de maalesef pes etme yolunu seçer. Rönesans Dönemi’nin büyük isimlerinden İngiliz şair, oyun yazarı ve tiyatro oyuncusu William Shakespeare, “Değişiklikle karşılaşınca değişen aşk, aşk değildir” sözüyle adeta bu pes edenlere sevgilerinin gerçek sevgi olmadığına atıfta bulunur. Ayrıca “Aşk gözle değil ruhla görülür.” diyerek de sevginin yüreğin yansıması olduğuna dikkat çeker. Costance Foster ise “Sevgi bizi zamanın yıkımından koruyan yıkılmaz bir kaledir” diyerek sevginin gücünü dile getirir. Ünlü filozof Augustinus ise ne de güzel tarif etmiş sevgiyi, “Sevgi ruhun güzelliğidir” diyerek. Ünlü Fransız yazar Madame De Scudery’in şu sözüne de katılmamak mümkün değil. “İnsan sevmeye başladı mı, yaşamaya da başlar.” Antoine Bret ise “Aşkın ilk soluğu mantığın son soluğudur” der. Haklıdır da, çünkü bir aşık, olup biteni değil, görmek istediğini görür. Aşığın kanatları vardır ama gözleri kördür. Yoluna çıkanlara aldırış etmeden aceleyle kafasına estiği yere kanat açar. 

 

DUYGULARIMIZ BİR KUŞ KANADI GİBİ ÇIRPINIR DURUR YÜREĞİNİZDE  

İçten gelen ve kişinin yüreğinin en derinlerinden seslenen sevgi üzerine yüzyıllardır çeşitli sözler söylenmiş, şiirler ve şarkılar yazılmış, resimler yapılmış, sevgi en güzel şekilde sanat eserlerine yansıtılmış. Büyük bir aşkla sevdiğimiz ve dünyada en değer verdiğiniz varlığa dair duygularımız bir kuş kanadı gibi çırpınır durur yüreğinizde. Kalbimizi kıpır kıpır yapan bu derin duyguları ise  en güzel ifade eden iki kelime ‘Seni Seviyorum’.. Hayatımıza anlam katan, içimizi coşturan, kalbimizi kıpır kıpır attıran, bizi heyecanlandırıp adrenalimizi yükselten, ruhumuzu okşayan sevdiğimize duygularımızı ifade etmede anahtar kelimeler olmuş bu iki sözcük. Yıllarca aynı kültürü paylaştığımız Yunanlılar ‘S’ayapo, İngilizler ‘I love you, Fransızlar ‘Je t’aime’, Almanlar ‘Ich liebe dich’, İtalyanlar ‘Ti amo’ diye ifade emişler sevdiklerine duygularını. Bu iki sözcüğü kimisi kolayca telaffuz ederken kimisi de nedense dile getirmeyi pek sevmez. Oysaki sevgi duygularınızı da içine katarak ne kadar çok ifade edilirse ve bu söylem davranışlarla da gösterilip karşı tarafa hissettirilirse kalpler arasında mesafeleri yakınlaştırır, ilişkileri düzeltir, insanın içini ısıtıp, sevgi ile doldurur. Bu iki kelime kullandıkça tükenmeyecek, geri dönüşleri katlanarak artacaktır! Çünkü dünyada paylaşarak büyüyen tek şey ‘SEVGİ’dir. O halde diyorum ki; Kalbimin ritmini değiştiren, gülüşlerimin sebebi, iyikilerimin en çok yakıştığı insan, canım aşkım ‘Seni Çok Seviyorum’.. Aşk yolunda birlikte, sonsuza dek ikimiz… 

‘insanın hayatında bir sevdiği olmayınca bir yanı hep eksiktir’ diye düşünürüm. Aşk tesadüfleri sever ve bazen hiç aklımızda fikrimizde yokken, olup olmadık bir anda biri girer hayatımıza ve onun ömrümüzün sonuna dek hayatımızda olmasını isteriz. Her yüreğin bir gün tamamlanmasını diliyor ve yolu sevgiden geçen tüm kalplerin ‘Sevgililer Günü’nü kutluyorum. Dilerim elleriniz sevdiğinizin elinden ömür boyu ayrılmaz.. 

 

Sevgiyle kalın.. 

Fulya OMAÇ 

   

 

 

Daha Fazla Göster

İlgili Makaleler

Bir cevap yazın

Başa dön tuşu
Kapalı