Türk kurtuluş harekâtının önde gelen simalarından biri olan Abdal Halil Ağa 1872’de Maraş’ta doğdu. İşgalin ağır koşullarında gösterdiği davranış ile gelecek kuşaklara muhteşem bir cesaret örneği göstermiş ve vatan sevgisinin ne demek olduğunu bize kavratmaya çalışmış bir Oğuz Türkü ve milli mücadele kahramanıdır.
Gelin şimdi bu yiğit vatan evladının destansı kahramanlığını birlikte okuyalım…
-Her şey 30 Ekim 1918 Mondros Ateşkesiyle başladı…
“Maraş’ın işgali ve Ermeniler”
Mondros Ateşkesiyle itilaf devletleri Anadolu topraklarını birbiri arasında paylaşmışlardı. Adana-Antep-Maraş bölgesi Fransız işgaline bırakılmıştı. İtilaf güçleri antlaşmadan hemen sonra paylaştıkları bölgeleri işgal için hemen harekete geçtiler.
Maraş’ın Fransızlarca işgal edileceği şehirde yayılmaya başlayınca, orada yaşayan ermeni kefereleri büyük sevinç yaşayacaklardır.
O zamanlarda Maraş’ta yaşayan Ermenilerin ileri gelenleri, Agop Hırlakyan’ın konağında toplanacaklar.
Amaçları, güzelim Maraş’ı işgal için gelecek olan Fransız kuvvetlerini ve Ermeni lejyonerlerini nasıl karşılayacaklar ve neler yapacaklardı. Toplantı sabaha kadar sürdü ve sonucunda birçok karar aldılar. Bu kararlar nelerdi?
- İşgal kuvvetlerinin geleceği güzergâhtaki evleri, Fransız ve Ermeni bayraklarıyla donatacaklar.
- Yol boyunca Ermeniler, sağlı sollu bir kortej oluşturacaklar.
- Fransız askeri birliğinin komutanına Ermeni kızları çiçekler sunacak.
- Askerlerin geçeceği caddeyi çevreleyen binaların damlarından işgal kuvvetlerinin üzerine çiçekler atılacak, hep bir ağızdan “Kahrolsun Türklerin padişahı, kahrolsun Türkler! Yaşasın Fransızlar, yaşasın Ermeniler!” sloganları atılacaktı.
Agop Hırlakyan, tüm yapılan hazırlıkların yanında Fransız işgalcilerini davullar ve zurnalarla karşılamanın işgalcilere büyük güç vereceğini belirtmiş, bu düşünce diğer Ermeni ileri gelenlerince de büyük kabul görmüştü.
Bu karar üzerine Ermenilerin en zengini ve hatırı sayılan en nüfuzlusu eski Maraş Mebusu ( Milletvekili) Ermeni eşrafından Agop Ağa, Abdal aşiretinin reisi ve en usta davulcusu Abdal Halil Ağa’ya (Halla) gitti. “Öteden beri Hırlakyan Agop Ağa’nın emrine amade olan ve onu eğlendirmek için kırk takla atarak davul çalan biriydi Abdal Halil Ağa.”
Maraş’ın işgali sırasında Ermeni Hırlakyan ve Abdal Halil Ağa arasında yaşanan hikâye şöyleydi:
Fransız işgalinden bir gün önceydi. 28 Ekim 1919 tarihinde Davulcubaşı Halil (Abdal Halil Ağa) evinin bahçesinde oturuyordu.
Üç atlı kişi Halil Ağa’nın evinin avlusuna girdi. İzinsiz gelen bu kişilerin bakışları meydan okurcasınaydı.
İçlerinden biri:
” Halil Ağa sen misin?” diye sordu.
Davulcu Halil,
“Evet! Benim. Ne olacak?” dedi.
Gelen atlılardan biri Osmanlı Döneminde milletvekilliği de yapmış olan Ermeni Agop Hırlakyan’dı.
Hırlakyan:
“Yarın İtürmezin Dağı’ndan Fransız ordusu geliyor. Yanına iki adamını alıp orduyu davul ve zurnayla karşılayacaksın,” dedi.
Maraş’ın davulcusu Halil Ağa, emrivaki konuşan, yıllarca bu memleketin ekmeğini yiyip suyunu içen sonra da işgal güçleriyle işbirliği yapan bu hain adama alay edercesine:
” Ney! Ney! Ney!” diye karşılık verdi.
Hırlakyan bu söz üzerine tekrar etti:
“Yarın İtürmezin Dağı’ndan Fransız ordusu geliyor. İki adamını al ve onları davul zurnayla karşıla,” dedi.
Abdal Halil Ağa, alaylı ve sert bir ses tonuyla:
“Ben Fransız ordusunu davul zurnayla karşılayacağım ha?” dedi.
Hırlakyan, bu konuda problem çıkmaması için çok tesirli olacağına inandığı bir yola başvurur ve altın kesesini göstererek:
” Bu keseyi sana vereceğim. Eğer bu da yetmez dersen fazla da veririm,” dedi.
Abdal Halil Ağa, bu teklife daha çok bozulmuştu.
Hırlakyan, Halil Ağa’yı para ile satın alacağını sanıyordu. Abdal Halil Ağa, Ermeni Agop ’un hiç beklemediği bir tepki verecekti.
Koca Yürekli Halil Ağa Ermeni Hırlakyan’a;
- “Sinirlenir, öfkeyle kalkar,
- Hırlakyan’ın verdiği altın kesesini de yüzüne fırlatarak def olun gidin.” der.
Ardından şöyle devam eder:
- “Benim komşumun soğanının kapçığı sizin altınınızdan daha kıymetlidir. Aç yaşarım, başı dik yaşarım.
- Hırlakyan duy, bu bir din bahsidir!..
- Bırak iki kese altını, davulumun kasnağını altınla doldursan bu çomak bu davula vurmaz.
- Ben Müslüman gardaşımın bağrına çomak vurmam.” diyerek teklifi kesin bir dille reddecektir.
Abdal Halil Ağa o gün gösterdiği davranış ile Türk tarihine adını altın harflerle yazdıracak ve Maraş’ın işgaline karşı direnişin ilk fitilini ateşleyecekti.
Hırlakyan bu sözlerden sonra şaşkınlık içerisinde şunları söyleyecekti:
- ” Alacağın olsun Halil, bunu unutma!
- İlk ateşimiz sana olacak. Evini başına yıkacağız.”
diyerek tehdit etmiş ve iki adamıyla oradan uzaklaşmıştır.
İşte bu davranış işgale zemin hazırlamaya çalışan Ermeniler için ilk yenilgi, ilk moral bozukluğu olacaktı.
Abdal Halil Ağa bu olaydan sonra, vakit geçirmeden Ulu Cami’ye gidecektir. Bu sırada Maraş Müdafa-i Hukuk Cemiyeti’nin de üyesi olan Müftü Tekerekzade Mehmet Efendi de cemaatle beraber camidedir. Abdal Halil Ağa, Hırlakyan ’la aralarında geçen konuşmayı Müftü Tekerekzade ’ye aktarır.
Müftü ve cemaat, Abdal Halil Ağa’yı Hırlakyan’a verdiği cevaptan dolayı tebrik ederler. Abdal Halil Ağa ve aşireti Müdafa-i Milliye Cemiyetinin en önde gelen isimleri olacaklardır.
Abdal Halil Ağa’nın haber vermesi üzerine Müdafa-i Hukuk Cemiyeti, bir gün sonra şehirlerinin Fransızlar tarafından işgal edileceğini de öğrenmişlerdir. Akabinde olay Sivas’ta bulunan Temsil Heyetine telgrafla bildirilecektir.
Davulcu Halil’in Hırlakyan ‘la arasındaki konuşma Maraş halkı arasında kulaktan kulağa hızlı bir şekilde duyulur. Yaşanan hadise ile Abdal Halil Ağa Kurtuluş Savaşı’nın sembol isimlerinden biri olacaktır.
12 Şubat 1920 sabahı, Fransızlar atlarının ayaklarına keçe bağlayarak sessizce geldikleri Maraş’ı, mağlup olarak geriye bakmadan kaçarak terk etmek zorunda kalacaklardır.
12 Şubat 1920’de düşmanın kaçarak şehri terk ettiğini öğrenen Maraşlılar da büyük bir sevinç yaşayacaklar. Davulcu Halil Ağa da düşmanın Maraş’ı terk etmesi üzerine beyaz elbiseler giyip Şişmanzadeler’in damına çıkmış, çomağını davuluna coşkulu bir şekilde vurarak düşmanın sessizce kaçtığını ilan etmiştir. Diğer davulcularla beraber şehrin dört bir yanında davul çalmaya başlamışlardır.
Sonuç olarak;
“Bu din bahsidir ağa, aha bu çomak bu davulu çalmaz.” dedin ya Halil Ağa…
İşte ora sözün bittiği yerdir.
İnanıyorum ki, o seslenişin sadece senin yüreğinin sesi değildi.
O ses; Türk milletinin sesiydi,
O ses; Yüce milletin işgale karşı avazının yettiği kadar bağırmasıydı.
O ses; batıdan doğuya, güneyden kuzeye işgale uğramış zulme karşı duranların sesiydi.
O ses; Türk milletimin onuruydu, şerefiydi, izzetiydi, ikbaliydi.
O ses ki; Sakarya’ydı, Dumlupınar’dı.
O ses; tüm zaferlerin anahtarı olacaktı.
O ses ki, Anadolu’yu yurt edinmenin bedelinin sesiydi.
O ses ki; Gazi Mustafa Kemal’in emperyalizme karşı tüm mazlum milletlere seslenişinin adıydı…
Ecdadımızın destanlaşan mücadelesini özetleyen Aşıklıoğlu Hüseyin’in, “Maraş bize mezar olmadan düşmana gülizar olmaz!” sözü tamda yerinde olacaktır.