ÇORBANAME
Eskiden sabah kahvaltılarının vazgeçilmezi Çorba’ydı. Şimdiki nesil bundan bi haber yaşıyor. Toplumumuzda güne çorba ile başlayan kişi sayısı gittikçe azalmaktadır. Oysaki çorbanın yerini kuş sütünün eksik olmadığı kahvaltılar bile dolduramaz.

Nedir bu çorba nereden gelmektedir?
“Çorba”, Farsça “şor” (tuz) ve “bâ” (su) kelimelerinden mürekkep “şûr-bâ”nın dilimizdeki adıdır. Kadim zamanlardan beri envai çeşitleriyle fiziksel bir ihtiyaç için var olan çorba; muhteviyatı, yapılış şekli, tadı, rengi, kokusu ve yöresiyle ait olduğu toplumda kendine özgü bir kimlik oluşturmaktadır. Orta Asya Türklerinin “yoğurt”, “un” ve “su” ana malzemeleriyle yaptıkları “oğmaç/umaç”, “katık”, “toyga”, “tarhana” gibi ürünler de çorbanın Türk mutfağındaki izlerini sürmemize olanak tanımaktadır. Bu çorbalar günümüzde de aslına yakın form, muhteviyat ve pişirme usullerini korumaktadır. Hatta Anadolu’da gerek taşra gerekse saray ahalisinin doğum, ölüm, sûr, sünnet, eğlence, düğün vb. gibi cemiyetlerinde çorbasız sofra pek az görülür. Bu sebeple taşıdığı kültürel kodlarla çorbanın sıhhi, iktisadi, menkıbevi, siyasi, askerî vb. mecralardaki varlığı, onun toplumun tüm kesimlerine nüfuz eden bir hüviyete kavuşmasına imkân tanımıştır.
Türk toplumundaki bu derinlikli etkisi, geleneğin tanığı olan klasik şiirlerin dikkatinden de kaçmamıştır. Döneminin mizah ustalarından, ünlü gazeteci ve yazar Ahmet Rasim Bey (1865-1932), “Şehir Mektupları” başlığıyla, 1897-1899 arası İstanbul’da günlük yaşamı anlatan gazete yazılarından birinde, midesine düşkün dostlarından Baba Yaver’in özellikle ramazanda, çorbaya olan düşkünlüğünün daha da arttığına değiniyor ve Yaver’in doğaçlama söylediği bir çorba manzumesini okurlarına aktarıyordu.
“Baba Yaver”, aslında Ahmet Rasim’in yarattığı hayali bir kişi olduğundan, birçok işkembeci dükkânında çerçeveletip duvara asılan bu çorba kasidesinin şairi de oydu kuşkusuz.
Çorba şiiri şöyleydi:
ÇORBANAME
Kana kuvvet göze fer batna cilâdır çorba
İllet-i cû’a deva mahz-ı gıdâdır çorba
Sağlara, hastalara ayni şifâdır çorba
Ağniya dostu, muhibb-i fukarâdır çorba
Hâsılı hâhiş ile ekle sezâdır çorba
“Sahne-i Lüp”te ağız Lû’bu’nın ilk perdesidir
Her zamân önde yürür, et’ime serkerdesidir
Bence hep batn-ı beşer çorba cilakerdesidir
Bütün efrâd-ı ecânib “supa” perverdesidir
Âlemin sevgilisi dense sezâdır çorba
Ramazanda hele bin cân ile herkes gözler
Daha gündüzden onu mîde-i hâlî özler
Çorbaya dâir olur sofrada yağlı sözler
O ise baklavanın râhını durmaz düzler
Öyle bir râhber-i bâd-hevâdır çorba
Ekşili, terbilyeli başlar ise âhenge
Girişir tab’-ı şikem nağme-i çengâçenge
Boyanır kîseye, efkâra göre her renge
Dar boğazlarda girer girse kaşıkla cenge
O zamân sıdk ile muhtâc-ı duâdır çorba
Ahmed Râsim
Ahmet Rasim’in bu dillere destan şiirinden sonra fazla sözegerek yok sanırım.
Çorba şifadır,
Şimdi çorba içmek zamanı.
Afiyet olsun.



