Köşe Yazıları

CUMHURİYET YOLUNDA BİR DURAK: URLA

Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk’ün ayak izlerini taşıyan Urla, her kuşakta büyüyen bir sevgiyle onu yaşatmaya devam ediyor. Zeytin ağaçları gibi kök salan bu bağlılık, artık bir yaşam biçimine dönüştü. 30 Haziran 1926’da Çağdaş Türkiye’nin Mimarı’nın adımlarıyla aydınlanan Urla, 99 yıldır Cumhuriyet’in kıyıdaki sesi olmaya devam ediyor. Bugün, 30 Haziran’da yine o adımlarının izinde, Urla sokakları coşkulu bir kutlama töreniyle şenlenecek, Cumhuriyet'in ışığı bir kez daha kıyılarda yankılanacak.

Bir Kıyı, Bir Lider, Bir Sevda…
Ege’nin girintili kıyılarında, deniz kokusu ve zeytin dallarının hışırtısıyla sarılı, tarih boyunca biriktirdiği
binlerce anıyı taşıyan bir kasabadır Urla. Antik çağların İyonya’sından Osmanlı’ya, oradan
Cumhuriyet’in aydınlık sabahlarına uzanan bu topraklar kültür, direniş ve yeniden doğuşun izlerini
taşır.
Yüzyıllar boyunca çeşitli medeniyetlere ev sahipliği yapan Urla, 20 yüzyılın başlarından itibaren köklü
tarihiyle beraber Cumhuriyet’in kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’ün uğrak noktalarından biri
olmasıyla ayrı bir önem taşır. Gerek askeri görevler esnasında gerek genç Cumhuriyet’in ideallerini
Anadolu’nun dört bir yanına taşıdığı yolculuklar sırasında Mustafa Kemal Paşa, uğradığı Urla’nın
tarihine derin izler bırakır. Buradaki adımları, yalnızca bir liderin güzergahını değil, halkla kurduğu
derin gönül bağını da temsil eder.
URLALILARIN BİTMEYEN SEVGİSİ
Urla’da Atatürk, bir lider olmanın ötesine geçmiştir. Onun ismi, bu kıyılarda kurtuluşu, devrimi,
çağdaşlığı ve aydınlık bir geleceği çağrıştırır. Urla’ya her gelişinde, sokaklar coşkuyla dolup taşar,
meydanlar umutla aydınlanırdı. Karşılamalarındaki içtenlik, halkın bakışındaki bağlılık ve gençlerin
gözlerinde ışıldayan gurur, bu kasabanın ona duyduğu sevginin en canlı yansımalarıydı. O günlerden
bugüne Urlalıların Cumhuriyet’in Kurucu Lideri’ne duyduğu sevgi, zeytin ağaçları gibi sağlam kökler
saldı, deniz gibi derinleşerek kasabanın ruhuna işlendi. Bu bağlılık nesiller boyu bir yaşam biçimine
dönüştü. Her kuşak, Atatürk sevgisini kendi diliyle yeniden yorumladı, kimi bir şiirde, kimi bir marşta,
kimi de sessizce yüreğinde taşıdığı minnetle…
İLK BULUŞMA: 1905
Çağdaş Türkiye’nin Önderi ile Urla’nın yolları ilk kez 1905’te kesişir. Henüz genç bir subayken Şam’a
sürgüne gönderildiği sırada, Urla Karantina Adası’nda kısa süreli bir bekleyiş yaşar. Çünkü dönemin
şartları gereğince gemi yolculuklarında, Urla Karantina Adası’nda karantinaya girmek zorunluluktu.
Osmanlı Devleti zamanında veba, tifo, tifüs gibi ölümcül hastalıkların yayılmasını önlemek için 1865’te
inşa edilen, ABD ile Hırvatistan’dakilerle birlikte günümüzde dünyada kalmış 3 karantina adasından
biriydi Urla Karantina Tahaffuzhanesi. Başka ülkelerden Osmanlı topraklarına deniz yoluyla gelen
misafirler ve hacdan dönen vatandaşlar gemilerden indirilerek filikalarla tahaffuzhaneye taşınır,
buradaki banyolarda temizlenir, kıyafetleri ve eşyaları da buharlı kazanlarda sterilize edildikten ve
adada belli bir süre bekletildikten sonra Osmanlı topraklarına alınırlardı.
ZİHNİNDE KALAN İZMİR: YABANCILARIN RIHTIMI
Sürgün günlerinin burukluğuna rağmen, Urla Karantina durağı Kurmay Yüzbaşı genç Mustafa Kemal’in
zihninde derin izler bırakır. Türkiye’nin bu topraklardan başlayarak nasıl ayağa kalkacağını düşünür. O
günleri daha sonra şöyle ifade eder:
“Benim İzmir’i ilk gördüğüm gün, okuldan çıkarılarak sürgün yerine gittiğim gündür. Bu güzel
memlekette, sürgüne giderken birkaç saat geçirmiştim. O zaman bu güzel rıhtımı, baştanbaşa, bize
can düşmanı olan yabancı milletlerden olanlarla dolu görmüştüm. O zaman karar vermiştim ki; İzmir,
gerçek asil ve soylu Türk İzmirlilerden gitmiştir; fakat ne acıdır ki, o tarihte gerçeği açıklamama imkan
yoktu.”
1907 yılında ise Şam’dan Selanik’e giderken tekrar Urla’ya uğrar. Bu ziyaretler sırasında askerlik ve
görevleri nedeniyle kısa süreli de olsa, o dönemin sosyal ve siyasi atmosferini yakından takip eder,
halkla bağlar kurar.
SAVAŞ YILLARI VE MEKTUPLARLA GELEN BAĞ: 1911 VE 1913
1911’de Libya’da Derne ve Tobruk’un İtalyan işgaline karşı görev alırken, vatan toprağını savunmak
amacıyla gizli görevle geçerken Urla’ya bir kez daha uğrar. Bu ziyaretinde, yakın dostu Salih Bozok’a
yazdığı “Urla Karantinasında Bir Rus Vapurundan” başlıklı mektubunda, kurtuluşun fedakarlık
gerektirdiğini vurgulayarak, “Vatanı kurtarmak için şimdiye kadar olduğundan ziyade gayret ve
fedakarlık zorunludur.” diye yazar.
1913’te Trablusgarp’tan dönerken tekrar uğradığı Urla, savaş sonrası toparlanma sürecine tanıklık
ediyordu. Dr. Şükrü Şenozan’ın anılarında, Binbaşı Mustafa Kemal’in bu ziyarette de bölge halkıyla
sıcak ilişkiler kurduğunu ve halkın ona duyduğu bağlılığın ne kadar derin olduğu anlatır.
TEHLİKE KARŞISINDA GERİ ADIM ATMAYAN LİDER
Cumhuriyet’in ilanından sonra yapılan Urla ziyaretleri artık farklı bir anlam taşımaktaydı. 15 Haziran
1926’da İzmir’de kendisine yönelik bir suikast girişimi açığa çıkarıldığında, Vali Kazım Dirik’in “şehre
gelmeyin” önerisine rağmen, Gazi 16 Haziran’da İzmir’e gelir ve milletine şöyle seslenir:
“Benim naciz vücudum bir gün elbet toprak olacaktır. Fakat Türkiye Cumhuriyeti ilelebet payidar
kalacaktır.”
URLALILAR TARAFINDAN COŞKUYLA KARŞILANIR
30 Haziran 1926’da Başbakan İsmet İnönü ve İzmir Valisi Kazım Dirik ile birlikte Çeşme’ye gitmek
üzere yola çıkan Ulu Önder’in ilk durağı Urla olur. Urla’nın Atatürk’le özdeşleşen en önemli buluşması,
işte bu tarihte gerçekleşen ziyarettir. Çağdaş Türkiye’nin Önderi, Urlalılar tarafından Urla-İzmir yolu
başında büyük bir heyecan ve coşkuyla karşılanıp, yolun sağ ve soluna biriken kalabalığın coşkun sevgi
gösterileri altında Urla Cumhuriyet Meydanı’na gelir. Burada halkı selamladıktan sonra tüm
ziyaretlerinde olduğu gibi, Belediye ve Türk Ocağı’nı ziyaret eder. Ardından onuruna verilen Türk
Ocağı’nda (Mahfel) ziyafeti sırasında Urla Belediye Başkanı Atıf İnan’ın konuşması Atatürk’ü derinden
etkiler ve Gazi şu sözlerle karşılık verir: “Urlalılar, siz hepiniz belediye başkanı olabilirsiniz. Bu genç
adamı Ankara’ya gönderin.”
Urlalı gençlere de hitaben şöyle seslenir:
“İnkılap dahilen ve haricen pek çok şeylere muvaffak olmuştur, fakat daha vazifemiz bitmemiştir.
Gençliğin pek çok çalışması lazımdır. Bu noktaya nazarı ehemmiyetinizi celp ederim.”
CUMALI: ATATÜRK’Ü URLA’NIN GİRİŞİNDE KARŞILAYAN ÇOCUK BENDİM
O günlerin tanığı olan Türk edebiyatının önemli isimlerinden Necati Cumalı, beş yaşındayken yaşadığı
bu mutlu günü şöyle anlatır:
“Sonunda o gün geldi. Bayraklarla donatıldı evler; pencereler. 1926 yılıydı. Beş yaşındaydım. Urla’nın
o uzun, ılık güz aylarında mıydı, yoksa erken gelen baharında mı, hatırlamıyorum, sadece açık güneşli
bir gün var belleğimde… Küçücük adımlarla Cumhuriyet Alanı’na ulaştım. Kadın, erkek Urlalılar
sarmıştı alanın dört bir yanını. Alanın İzmir girişine karşı kaldırımda dizilenlerin ayakları arasına
karıştım. Boyumun ancak dizlerini bulduğu adamların bakışları, İzmir girişine dikilmişti. Derken alkış,
yaşalar, gözyaşları arasında Gazi göründü. Nasıl olduysa, koptum başımın üstünde dikilen o dağ gibi
adamların ayakları arasından. Alanı koşa koşa geçtim. Kollarımı açarak Atatürk’e doğru atıldım.
Mustafa Kemal Paşa halkı selamlarken göğsü üstünde şapkasını tuttuğu eliyle durdurdu korumalarını,
(Bırakın) dedi. Adımı, kimin oğlu olduğumu sordu. Şivem bozuktu. Rumeli şivesiydi. Karşılıklarımı
dinlerken gülümsedi. Saçımı okşadı. Babamı tanıyıp tanımadıklarını sordu; kendisini karşılayan
Urlalılara. Tanıdılar. Evime götürmelerini buyurdu. Eve dönerken Bekir Ağabey gurur duyuyordu beni
kucağında taşımakla. Atatürk’ü Urla’nın girişinde karşılayan çocuk bendim.”
Urla’daki temaslarının ardından 30 Haziran’da Çeşme’ye geçen Atatürk, 8 Temmuz’da İzmir’e dönüş
yolunda rotasını yine Urla’ya çevirir. Atatürk’ün bu ziyaretleri sadece siyasi birer durak değil, halkla
bütünleşmenin, Cumhuriyet değerlerinin Anadolu’da kök salmasının canlı örnekleri olur.
1934: SON ZİYARET
Urla’ya son ziyareti 9 Nisan 1934’te gerçekleşir. Manisa’dan Menemen’e, oradan Foça’ya geçen Gazi,
Uzunada’daki denetimlerin ardından aynı vapurla İzmir’e dönerken Urla’ya da uğrar. 1934 ziyareti,
Ulu Önder’in artık Cumhuriyet’in pek çok temel reformunu hayata geçirdiği, ülke yönetiminde yeni bir
döneme girdiği yıllara denk gelir. Artık Cumhuriyet’in temel taşları yerine oturtulmuştur. Halkın ve
yerel yöneticilerin gösterdiği ilgi, önceki ziyaretlerden daha da yoğun ve duyguludur. Bu kısa ziyaret,
bir nevi vedaya benzer. Sessiz, ama anlamlı. Urla kıyılarına son kez bakan Çağdaş Türkiye’nin Önderi,
belki de geçmişin sıcak anılarını son kez yüreğinde hissederek halkını selamlar.
URLA’DA YAŞAYAN MİRAS
Günümüzde Urla, Gazi Mustafa Kemal’in hatırasını ve Cumhuriyet mirasını gururla yaşatıyor. Onun
ziyaretlerinin, kurduğu Cumhuriyetin ve sonsuzluğa yürüyüşünün yıl dönümlerinde düzenlenen
törenler, meydanlarda yankılanan marşlar, gençlerin gözlerinde parlayan umut, Urlalıların Atatürk’e
olan sevgisinin ne kadar derin olduğunu ve ne denli canlı kaldığını gösterir. Ulu Önder’in ziyaret ettiği
yerlerde bulunan küçük müzelerde, fotoğraf ve belge sergileri, onun Urla’ya olan bağlılığını gelecek
nesillere aktarmaya çalışılır.
HER DEFASINDA HATIRLATIR: “EN BÜYÜK ESERİM, CUMHURİYET’TİR
Atatürk yalnızca bir lider değil, kıyılardan kırsala, yüreklerde yürüyen bir devrimdi. Urla’ya yaptığı
ziyaretler, sadece bir yolculuk değil, halkla kurduğu bağın, Cumhuriyet’e duyulan sevginin ve bir
milletin dönüşümünün sembolüydü. Ve tam 99 yıl önce, 30 Haziran 1926’da Büyük Önder’in
adımlarıyla aydınlanan bu kıyı, hala o aydınlık yürüyüşün izlerini taşır. Kimi zaman bir okul
bahçesinde, kimi zaman bir çocuğun gözlerinde, kimi zaman da sabaha karşı sahilde esen o hafif
rüzgarda. O rüzgar ise hala şunu fısıldar: “Egemenlik, kayıtsız şartsız milletindir.”
Ve sanki bir gölge gibi aramızdan geçer, Urla’nın taş sokaklarında sessizce yürür, çocukların saçlarını
okşar, gençlerin gözlerine umut, yaşlıların yüreğine huzur bırakır ve her defasında hatırlatır: “En
büyük eserim, Cumhuriyet’tir.”
Çünkü biliriz ki, yalnız geçmişin değil, geleceğin de teminatı olan o eser, bugün hala sokaklarda
solunan bir nefes, kalplerde çarpan bir inanç ve her neslin yüreğinde yankılanan bir görev çağrısıdır.
Bu haberde yer alan görseller ve bazı arşiv bilgileri, Urla Belediyesi Kent Tarihi ve Arşivi Kurumu
(UKTA) ile Karantina Adası Müdürlüğü’nün katkılarıyla hazırlanmıştır. Atatürk’ün Urla’daki izlerine
dair daha fazla bilgiye UKTA arşivlerinden ulaşılabilir. Katkıları için teşekkür ederiz.
Fulya OMAÇ – Urla / İZMİR
Daha Fazla Göster

Fulya Omac

Gazeteci

İlgili Makaleler

Bir cevap yazın

Başa dön tuşu
Kapalı