DEĞİŞMEYEN TEK ŞEY DEĞİŞİMİN KENDİSİDİR
Son yıllarda dışarıdan bakabilen gözlerin göreceği müthiş bir değişim başladı. Dünyada, Türkiye’de ve kendi iç dünyamızda…
Yaşadığımız şehirlerin değiştiği, evlerin değiştiği, bakış açımızın değiştiği, mecburen yaşam standartlarımızın da değiştiği bir topluluğa dönüştük.
Jeoloji mühendisinin bankacı olduğu, bankacının dizilerde oyuncu olduğu, tiyatrocuların her işi yaptığı, mühendisin maske sattığı…
Röportajda göreceğiniz gibi başarılı bir mimarın ekmek yapıp sattığı…
Flora Levi 1981 yılında İstanbul’da doğar, anneanne tarafı, Amerika’ya uzanır, babaanne tarafı İtalya ve Fransa tarafından Türkiye’ye göç eder, her iki tarafta da karışık ailelerin çocuğu olarak hayata başlar.
Aynı zamanda İspanyol vatandaşıdır yani çift vatandaşlık hakları vardır, babaannesi se çok uzaklardan gelen bir mutfak kültürünü koruyarak miras olarak kendisine bırakır.
Şimdilerde yaptığı “babka” lar, babaannesinin onlara çocukken yaptığı günlük, haftalık ekmek ve tatlılardır.
Okul biter bitmez iş hayatı başlar. Önce ufak bir ofiste, ardından Enka da. Enka’da hep prestijli işlerde çalışır, yeni mezun olmasına rağmen dizayn ofis kurulduğunda zeki yöneticiler tasarım açısından ufku açık olan genç öğrenciyi ofis şefliğine getirirler.
Bir mimar hep uygulama çizerse o tasarım ufkundan uzaklaşır mantığıyla yeni mezun Flora Tasarım Grubu’nun başına getirilir.
Sonrasında Dia Holding’de başlar ve dünyaca ünlü mimar Zaha Hadid tarafından tasarlanan Bakü’de bulunan Haydar Aliyev Kültür Merkezi’nde görev alır. 3,5 yılda tamamlanan projenin başından sonuna içinde yer alır. Bu yapı eşsiz Zaha Hadid formlarından biri olarak anılır, yapı kendi içinde bir coğrafyaya oturtulmuş ve kademeler arttıkça akışkan formdaki yapıya ulaşılır. Ziyaretçi bu kütle üzerinde dolaştıkça yapının kot farklarını hissedebiliyor.
Sonrasında babaannesinden kalan diğer miras işlemeye başlar ve göç başlar, eşinin işi dolayısıyla İzmir’e taşınır, İzmir’de İstanbul’da yakaladığı prestijli işleri ve çalışma şartlarını sunacak firma ile karşılaşamaz.
Birkaç denemesi olumsuz sonuçlanınca kendini şimdilerde 7 ve 10 yaşında olan çocukları büyütmeye ve spora verir, ardından sanatsal etkinlikler başlar, çocuklar büyür, evden birkaç proje yapar ama krizin etkileri belki de kaderin etkileri yüzünden parasını alamaz ve uğraşmak da istemez. İş yaşamından iyice soğur ve kendini mutfağa verir.
Başlar ekmek yapmaya, aslında yıllarca evde kendi kendine ekmek yapmaktadır ama kuru mayadan yapar ekmekleri, ekşi mayadan ekmek yapmışlığı yoktur, atadan kalma geleneklere bağlılığı İsrail’de yapılan hala ekmeklerinin ( örgü ekmek olarak da bilinir) bir sürü şekli vardır,
Mutfakta da işler o kadar kolay gelişmez, internet ortamında tanıştığı insanlarla yola çıkar birkaç başarısız denemeden sonra Pınar Hardless ile tanışır ve yapmak istediği işi keşfeder sonrasında her gün araştırır ve daha sağlıklısını daha iyisi için mücadele başlar, bugün benim de tadına baktığım muhteşem lezzetler ortaya çıkar.
Röportaj esnasında, ilk olarak “Hamantaschen kurabiyesi” isimli kurabiyeyi tattım. Türkçesi “Haman’ın kulakları”anlamına geliyor ve Purim bayramı için yapılan bu kurabiyenin tadı tek kelimeyle nefisti. İzlenimlerimi paylaştığıma göre sanırım artık röportaja geçme sırası geldi.
Sıradan ekmek yapmadığınızı biliyorum, bize yaptığınız ekmeği ve özelliklerini anlatırmısınız?
Hayvan besler gibi sürekli ekşi maya besliyorum ben, su ve un ekliyorum. Ekmek yapmasam bile mayamı besliyorum ki hayatta kalabilsin. Sonra farklı farklı şeyler denemeye başladım ve esas dönüm noktası San kara gıdayı keşfetmemle oldu. Sankara gıda, aslında İstanbul Üniversitesi Beyin ve Biyoteknoloji Araştırma Merkezi. Aslında burası bir laboratuvar ve çok farklı ürünler çıkarıyor. Benim için en önemli ürünleri mor mix ve sarı mix oldu. Mor mix denen şey, mor meyve ve sebzelerin özlerinden ede edilen antioksidan bir toz karışım. Günde ne kadar mor sebze ve meyve yerseniz yiyin günlük almanız gereken antioksidan miktarını alamamanıza rağmen bir ekmeğe bu toz karışımdan 20 gram bile karıştırsam ve siz bu ekmekten bir dilim yediğinizde gereken bütün antioksidan miktarını almış oluyorsunuz.
İleri teknoloji ile hazırlanan ve geleceğin gıdası olarak adlandırılan besinlerden bahsediyoruz aslında. Fonksiyonel Gıda olarak da kullanılan ve hammaddesi çok pahalı ürünler.
Zerdemix var örneğin, zerdeçal özünden elde edilen. Ne kadar zerdeçal yerseniz yiyin bu mix ürünlerden elde ettiğiniz miktarı alamıyorsunuz. Bu ürünler normal şartlarda yediğinizi zerdeçalın yaklaşık 10 katına ait bir besin değeri içeriyor. Öz madde gibi düşünebilirsiniz. Bu ürünleri öğrendikten sonra ekmeklerimde bunları kullanmaya başladım ve çok rağbet gördü. Elbet normal ekmek fiyatından daha yüksek ancak bu tarz gıda ile ilgilenenlere hitap ediyor ürünlerim. Dışarıdaki fırıncılar bu ürünleri maliyet yüksekliğinden dolayı kullanmayı tercih etmiyorlar ve beyaz undan imal ediyorlar çoğunlukla. Ancak bana gelen taleplerde müşteriler sipariş verirken içinde, tam buğday olsun, zeytin olsun, ruşeym olsun gibi tarif yönlendirmelerinde bulunuyorlar ve kişiye özel ekmekler hazırlıyorum bu sayede.
Butik bir iş yapıyorsunuz aslında ve yeniliğe açık ve maddi tarafından çok özellikleriyle ilgilenen kişilere hitap ediyorsunuz ve sosyal medya üzerinden ulaşılıyor size…
Aynen öyle.
Web siteniz var mı?
Henüz yok, ‘Shopier’ üzerinden yapıyorum satışlarımı.
Sohbet esnasında çikolatalı bir dilim ekmek tadıyorum ve tadını tarif edebilmem ancak tadarak mümkün olacağı için bu kısmı gizemli bırakmayı tercih ediyorum.
Şu an bulunduğunuz konumdan memnun musunuz? Büyütmeyi düşünüyor musunuz?
Düşünüyorum evet. Zaten bazı markalar benimle çalışmak istiyor. Özellikle un markaları var, kendi unları ile çalışmamı isteyenler. Hem tanıtım amaçlı hem de üretim amaçlı.
Mimar olarak mesleğinizi özlemiyor musunuz? Geri dönmeyi düşünmediniz mi hiç?
Açıkçası çok değil, çünkü ortamı biliyorum, her ne kadar masa başında kulaklığımı takarak çizim yapmayı özlesem de koşulların o kadar da dışardan görüldüğü kadar kolay olmadığını biliyorum. Türkiye’de birçok meslek sahibi için aynı şey geçerli ve ülkemizde mimarlığın kadınlara uygun bir meslek olmadığını düşünüyorum. Özellikle evli ve çocuklu bir kadınsanız hiç es verebileceğiniz bir saat yok.
Ama okuldan beri bunun böyle olacağını biliyor olmalıydınız,
Öyle ama işin içine girince öyle olmuyor, biraz daha esnek olabilirdi sanki şartlar. En son çalıştığım yerde, yurtdışı bazlı çalışma koşullarında meslektaşlarınıza göre verilen değer başka oluyor ve mesaiye kalmasanız da oluyor ancak Türkiye şartlarında sabah 8 akşam 8, size hiç zaman kalmıyor ve insan üstü bir performans bekleniyor.
Home Office olarak bir yer açarak mimarlık yapmayı düşünmediniz mi?
Düşündüm elbet ama işimiz sadece çizim yapmak değil ki, yaptığınız çizimin elektrik aksamından tutun da birçok alt yapı projesini ortaklaşa çalışmanız gereken birimler var ancak müşteriden para alamadığınız zaman bütün hevesiniz kaçıyor. Ancak çok büyük bir sermayeniz var ise ofisinize ödeyeceğiniz kira sizi düşündürmeyebilir. Mesleğimi zamanında severek yapmama rağmen şu anki Türkiye şartlarında bir yer açıp sürekliliğini getirmek hiç de kolay değil. Çok şükür geçmişimde güzel anılar biriktirerek bu değişime karar verdim ve şu anda ekmek yapmak çok büyük keyif veriyor.
Dünyada benzeri olmayan interaktif bir çocuk kitabı projem de oldu.
Ayrıca geçtiğimiz yıl arkadaşımla beraber bir çocuk kitabı yazdık. Ancak bastırmak kısmet olmadı maalesef, maliyeti yüksek çıktı. Çünkü dünyada benzeri olmayan ve 0-3 yaş grubuna hitap eden interaktif bir kitap. Yayınevleri beğenmesine rağmen, henüz basıma gidemedi. Cadı Gogo isimli karakter ile çocuklar içinde, dışında, yanında vb uzamsal kavramları öğretmeyi hedefledim bu kitapta. Örneğin kitapta Cadı Gogo nerede diye sorduğunda eğer cevabınız yanında ise, kitap yana doğru, içinde ise kitap içe doğru açılıyor.
Ben ilkokuldayken çok sevdiğim ve çizimleri çok iyi olan bir arkadaşım vardı ve yıllarca mektup arkadaşı olduk ancak sonra koptu iletişimimiz. O bana hep resimler çizerdi ve bu bana ilham oldu ve kitabin ilk resimlerini mimari çizim yöntemleriyle çizdim ve sonrasında ilkokul arkadaşım Natali Sotiyanna Karaman’ı buldum. ABD’de illüstratör olarak çalışmaya başlamış ve yardımları ile kitabi beraber bitirdik . Türkiye’de bu kitapla ilgili bir sonuç alamadık ancak ABD’deki arkadaşım aracılığı ile orada bastırmayı düşünüyoruz. Her durum için patentini de aldık.
RÖPORTAJ : Taner Günay