DİKİZ AYNASI
Yeşil ışık yandı.Tam geçeceğim, bir ses " Ablaa şu dikiz aynasını biraz daha açsan, ben uzanamıyorum ". Baktım bir kamyonet, direksiyonda biraz kilolu, esmer, muhtemelen orta boylarda, 32 dişlik gülümsemesiyle bir adam.Gözlerinin içi coşkuyla gülüyor.Kamyonetin arkası Karpuz dolu.Dikiz aynasını açtığım için, tüm sempatikliği ile teşekkür ediyor.Tabi bu sürede ona yeşil yandığı için o gidiyor.Ben bekliyorum.Bir taraftanda kendi kendime gülüyorum.
Nihayet pazara geliyorum.Renkli tezgahlar, farklı hayatlar,mini pazar sohbetleri.Sebze meyve kokusu başka keyifli.
Bol yeşillik ve o en sevdiğim balıktan alıyorum. Vee yine aynı ses, “Ablaaaa “dönüp bakıyorum.Burun buruna geliyoruz.Gözlerinin içi coşkuyla gülüyor.”Abla be o teşekkür olmadı.Gel hele tezgahımıza ” diyor.Gidiyorum. Tezgahın yanında bir sehba, üzerinde gevrek,peynir, Karpuz.Tabureye oturup kahvaltılarına eşlik ediyorum.Yan tezgahtaki arkadaşlarına “dikiz aynası” olayımızı anlatıyor.Kahkahalarla gülüyoruz.
Hayatımın en güzel kahvaltılarındandı.Karpuzun tadının hiçbir önemi yoktu. İnsan olmanın, en yalın halini tatmıştık.İçten, art niyetsiz insanları seviyorum.Gözlerinin içi konuşuyor o insanların. Öyle hissediliyor ki, gardınızı almadan, zırhınızı giymeden, olduğunuz gibiliğin tadını çıkarıyorsunuz.Bir dikiz aynası, bir kamyonet Karpuz ve gözlerinin içi coşkuyla gülen bir adam, Ağustosta bir Pazara mutluluk salıyor ve karpuzun tadının hiçbir önemi olmuyor.
Öykü Orakcı