Dış Politika Uzmanı Dr. Sibel Zengin:
“DOĞU AKDENİZ’DE TÜRKİYE KARŞITI KOALİSYON MÜMKÜN MÜ?”
Türkiye’nin, Yunanistan ile çıkar uyuşmazlığı yaşadığı Doğu Akdeniz’deki gelişmeler 2021 yılına da damgasını vuracak. Bölgede bulunan doğalgaz rezervlerinin paylaşımı konusunda Türkiye’nin ekonomik ve güvenlik çıkarlarını tehdit eden gelişmeler Ankara’yı daha ileri adımlar atmaya yöneltiyor. Atina ise Fransa’nın açık desteği ve Biden’ın ABD Başkanlığı’na oturmasıyla daha cesur davranabilir. Almanya’nın başlattığı diyalog çabaları sonucu istikşafı görüşmeler başlasa da tarafların masada mutabakata varmaları güç görünüyor.
Geçtiğimiz yıl Doğu Akdeniz’de Türkiye’nin ekonomik ve güvenlik çıkarlarını tehdit eden gelişmeler gündeme oturmuştu. Almanya’nın girişimleriyle Ankara ile Atina arasında başlatılan istikşafi görüşmeler umut vadetse de ABD seçimlerinde Türkiye’nin çıkarlarına ters düşen politikalar izleyeceğini deklare eden Joe Biden’ın seçilmesi, Fransa’nın giderek daha girişken bir şekilde Doğu Akdeniz’de Yunanistan taraftarlığına soyunması 2021 yılında da Doğu Akdeniz’in gündemden düşmeyeceğini gösteriyor.
Dış Politika Uzmanı Dr. Sibel Zengin, Doğu Akdeniz’de yaşanan gelişmeleri değerlendirerek, yakın geleceğe yönelik ihtimalleri değerlendirdi. Dr. Zengin, Türkiye’nin çıkarlarından vazgeçmeyeceğini ancak Yunanistan’ın da AB sürecini kullanarak topladığı destek sayesinde giderek daha cesur adımlar atmaya çalıştığını vurgulayarak, “Diyalog öncesi ve sırasında güç gösterileri görmemiz mümkün. Yunanistan, istikşafı görüşmelerin 61. turu sırasında Fransa’dan 18 Rafale savaş uçağı alımına dair anlaşma imzaladı. Yine görüşmeler sürerken ABD ile ortak askeri tatbikat yaptı. Nitekim ciddi bir silahlanma sürecine giren ve askeri harcamalarını artıran Yunanistan, Türkiye’ye silah ve denizaltı teknoloji transferini yönelik yaptırımların uygulanması konusunda Avrupalı müttefiklerine sıkı baskı uyguluyor” ifadelerini kullandı.
‘Ümitli ama temkinli bir bakış açısı geliştirmeliyiz’
“AB-Türkiye ilişkilerinde zorlu bir yılın ardından bu seneyle birlikte karşılıklı diyalog zemininde umut verici bir tablo izlenmektedir” diyerek sözlerine başlayan Dr. Zengin, “Aynı zamanda, Birliğin üç büyük üyesi Almanya, Fransa ve İngiltere’de yaşanmakta olan değişikliklerin ilişkiler üzerinde yansımalarını görmeye devam edeceğiz. Doğu Akdeniz meselesinde arabulucu Merkel’in Eylül ayında koltuğu bırakmaya hazırlandığı, bölgede hırçın ve etkisi tartışmalı Fransa’nın daha da baskın olacağı, Türkiye’nin üyeliğini destekleyen İngiltere’nin kendisinin dahi artık bir üyesi olmadığı bir AB’nin mevcut durumdaki iyimser yönünün de ani dönüşümlere açık olduğunu söylemek mümkün. Bu çerçevede, ilişkilerin normalleşmesi için ümitli ama temkinli bir bakış açısı geliştirmek daha faydalı olacaktır. Bu ihtiyatlı yaklaşımın Mart ayında gerçekleşecek yaptırımlar konusunun netleşmesiyle daha kritik hale geleceği açık. Türkiye’ye silah ambargosu ve teknoloji transferi gibi konularda sert yaptırımlar şimdilik beklenmiyor olsa da AB’nin ortak hareket etmek istediği Biden yönetiminin tutumu belirleyici olacaktır” dedi.
“Giderek ayrışan ve popülist bir dilin hâkim olduğu Avrupa”
Avrupa’daki durumu değerlendirerek Türkiye’ye karşı geliştirilecek olası politikaları değerlendiren Dış Politika Uzmanı Sibel Zengin, “Bugün Türkiye’nin karşısında Euro bölgesi krizi, Brexit ve ardından küresel pandemi ile gücü ve ekonomisi derinden sarsılmış, içe kapanık, ayrışan ve popülist siyasetin hâkim olduğu bir Avrupa bulunmaktadır. Fransa’nın, Birliğin liderliğini Almanya’dan kapmak, NATO’dan bağımsız bir Avrupa ordusu kurmak ve Akdeniz’de gücünü pekiştirme gayretinde olma görüntüsü de resmin ayrı bir parçası diyebiliriz. Yine de her ne olursa olsun AB, uzun vadede Birliğin çıkarlarını korumak, küresel ve bölgesel güç dengelerinde yeni düzene ayak uydurabilmek için şartlarını iyileştirme çabası içinde olmaya devam edecektir. Güney Kıbrıs Rum Yönetimi (GKRY) ve Yunanistan’ın Birliğin iki üyesi olması sebebiyle, Ege Denizi ve Kıbrıs’ı sınırları içinde gören AB kendi enerji ihtiyacı ve güvenliği açısından bu ülkelerin taraf olduğu deniz yetki alanları konusundaki sorunları da bu nedenle egemenlik meselesi olarak değerlendirmektedir. Öyle görülmekte ki; AB, Yunanistan ve GKRY lehine bölgede devreye soktuğu çok denklemli parametrelerle Türkiye’yi dar bir coğrafi alana hapsetmenin yanı sıra bölgedeki etkisi ve menfaatlerini de sınırlandırmayı amaçlamaktadır” şeklinde konuştu.
“ABD, AB’nin elinden tutar mı?”
Avrupa Birliği ve Türkiye arasındaki olumsuz ilişkiler denklemine ABD’yi de ekleyen Dr. Zengin, “Şüphesiz tam üyelik müzakerelerinin 2016’dan itibaren çıkmaza girmesi başta olmak üzere; mülteci krizi ve vize serbestliği konularında Türkiye-AB arasındaki tansiyon uzun süredir yüksek seyretmektedir. İlişkiler, geçtiğimiz yıldan itibaren Doğu Akdeniz meselesiyle daha da olumsuz bir seyir izlemiş, Yunanistan ve Fransa’nın baskılarıyla Ankara’ya karşı olası yaptırımlar masaya gelmişti. Türkiye açısından acil ve kritik bir konu olan Gümrük Birliği’nin genişletilmesi konusu dahi askıya alındı. Yıl biterken siyasi diyalog süreci tamamen tıkanmış, yaptırım tehdidi ile ciddi bir güven bunalımı ortaya çıkmıştı. Peki, Obama ekolünün devamı niteliğinde sayılabilecek yeni ABD yönetimi, Türkiye’ye karşı Doğu Akdeniz’de ortaklaşa sert bir tutum alır mı? Diğer bir deyişle AB’nin elinden tutar mı?” sorusuyla sözlerini tamamladı.
‘Yaptırımlarda AB-ABD ortak yaklaşımı’
Türkiye’ye yönelik olası yaptırımlar konusunda anlaşamayan AB üyesi ülkelerin ABD’nin yeni tavrıyla eşgüdüm kazanabileceğine dikkat çeken Dr. Zengin, “Türkiye’ye yönelik olası yaptırımlar konusunda üyeleri arasında fikir ayrılıkları yaşayan AB, Doğu Akdeniz meselesini yeni ABD yönetimi ile eşgüdüm içerisinde yürütmek istiyor. Özellikle başkanlık seçimlerinin sonuçlanmasını bekleyen Brüksel, 10-11 Aralık Liderler Zirvesi’nde Türkiye’ye karşı alınacak kararları Mart 2021’e ötelemişti. Seçimler sonrası AB’nin yaptırımlar konusunda Washington ile ortak tavır alma niyetinde olduğunu açıklaması ise bundan sonra Türkiye üzerinde baskıların daha çok artacağına işaret ediyor. Rusya’dan S-400 savunma sistemi alımı nedeniyle Türkiye’ye CAATSA yaptırımı uygulama kararı alan ABD’nin GKRY’ye silah ambargosunu kaldırdığını açıklayarak Doğu Akdeniz meselesinde tarafını çoktan seçtiğini söylemek mümkün. Bu durumda yaptırımlar Atlantik’in iki yakasından eş zamanlı gelebilir. Gelinen noktada; 20 Ocak’ta işbaşı yapan Joe Biden ve ekibinin, AB ile transatlantik ittifakı güncelleyip bölgede Türkiye’nin artan etkisini kısıtlamak ve onu köşeye sıkıştırmak niyetinde olduğunu çıkarmak mümkün. Yeni yönetimin Türkiye ile ilk teması yalnızca ulusal güvenlik danışmanı düzeyinde kurması ve Dışişleri Bakanı Blinken’ın Türkiye’den kasıtlı olarak “sözde stratejik ortak” olarak bahsedip mesafeli bir yaklaşım sergilemesi de ilişkilerde yaşanabilecek bir güven bunalımına dikkat çekmekte” ifadelerini kullandı.
‘Biden seçilir seçilmez Macron’u aradı’
“Biden’ın seçilir seçilmez AB’den Merkel yerine ilk olarak Macron’u araması, Fransa’yla birlikte hareket etme amacı taşıyor” diyen Dr. Zengin, “Türkiye’ye gözdağı vermek için bölgeye donanma gemisi ve savaş uçağı gönderen, askeri tatbikatlar yapan, son olarak Yunanistan’a Rafale savaş uçakları satan Fransa ile ortak hareket etmek istemesi, ABD’nin bölgede Türkiye ile krizi tırmandırabilecek manevralara yönelebileceğini ve yeni bir denge arayışına gireceği ihtimalini artırıyor. Suriye ve Libya sorunlarını da denkleme ekleyince, peşinden AB’yi ve ABD’yi sürükleyen bir Fransa ortaya çıkıyor. Bu çerçevede, Türkiye ile Yunanistan arasında uzun süredir yapıcı bir rol oynayan Merkel’in Eylül’de koltuğu bırakmasıyla bölgedeki tansiyonun düşeceği kuşkulu görünmekte. Dolayısıyla 25-26 Mart’ta gerçekleşecek AB Konseyi yaptırım kararlarının ne yönde alınacağı Türkiye açısından kritik” şeklinde konuştu.
Peki, rüzgâr tersine eser mi?
İstikşafı görüşmelerin yeniden başlamasıyla olumlu bir tablo çizilebileceğine dikkat çeken Dr. Zengin, “Türkiye ve Yunanistan arasında yıllardır süregelen kronik gerginlik, AB’nin sorunun doğrudan bir tarafı haline gelmesiyle 2020 sonunda sert bir dile dönüşmüştü. Ancak AB Liderler Zirvesi için tarih yaklaşırken iki NATO müttefiki arasında ‘anlaşmazlıkların çözümü için olmasa da gerilimi düşürmeye yarayan’ ve 2016’da kesilen istikşafi görüşmelerin yeniden başlaması olumlu bir sinyal olarak değerlendirilmelidir.
Diğer tarafta iki komşu ülkenin diyalog masasına oturması karşılıklı iyi niyet göstergesi iken aynı süreçte ABD’nin bölgede Yunanistan ve GKRY ile ortak tatbikat yapması ise kışkırtan ve endişe veren bir gelişmedir. Bu gibi kışkırtmalar sürdüğü sürece önümüzdeki günlerin sıcak geçmesi de olasılıklar dâhilinde bulunmaktadır. Tersine uzlaşmacı bir yaklaşım sürdürülürse Zirve’den anlaşmazlıkların müzakerelerle devam etmesi kararı çıkabilir. Türkiye, buna yönelik olarak Doğu Akdeniz Konferansı önerisi getirmiştir.
AB tarafından da “pozitif gündem” çağrısı ile Mart zirvesi öncesi olumlu bir hava esmeye başladığını görmekteyiz. Türkiye, AB üyeliği perspektifinden asla kopmadığını ve işbirliği beklediğini geçtiğimiz günlerde tekrar yineledi. Nihayetinde yaptırım veya izolasyon rüzgârı hangi yönde eserse essin Türkiye’nin AB üyeliği perspektifinden kopmadan Doğu Akdeniz denkleminde de çıkarlarına ters düşen pasif bir rol oynamayacağı konusunda kararlılığı sürmektedir” dedi.