EKREM İMAMOĞLU AYAKBAĞLARINDAN KURTULABİLECEK Mİ?

Türkiye’de AK Parti Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan ile İstanbul’un eski Belediye Başkanı Sayın Ekrem İmamoğlu ve CHP Genel Başkanı Sayın Özgür Özel arasında Türk siyasi tarihinde örneğine az rastlanan ilginç olaylar zinciri yaşanıyor. Kimine göre Erdoğan, rakibi gördüğü Ekrem İmamoğlu’nu saf dışı bırakmak için adli soruşturma başlatılmasını istedi. Kimine göre de Ekrem İmamoğlu ile Özgür Özel ikilisi devlet için riskli sayılabilecek değişik ilişkiler ağının içine girdiler. Adli suçlamalara ise zemini bu ilginç ilişkiler ağının hazırladığı yönünde. Gerçeği ise hepimiz Savcılığın delilleri değerlendirip iddianamesini hazırlayıp, mahkemenin de kararını açıkladığında öğreneceğiz.
Ancak, ülkenin tehlikeli sayılabilecek oranda kamplaşıp, gruplaştığını da göz önünde bulundurursak ortalıklarda uçuşan yorumların da sağlıklı olabileceğini düşünmek zor. Alternatif medya dediğimiz yeni medya platformları (Sosyal medya ile Youtube) ile klasik medyada (Gazeteler, Televizyonlar, Radylolar ve Ajanslar) bireylerin siyasi kamplara bölünüp taraftarlaşmasını, ucu bucağı gelmeyen iddialar besleyerek büyütüyor. Bu durumda kamplara ayrılıp sokaklara inenler ile karşılarına çıkmak için izin isteyen diğer tarafın ne söylediğinin bir önemi yok. Önemli olan ülkesi ve ailesini düşünen bireyler ile yatırım planları yapan iş dünyasının ve her gün ekmek teknesini açık tutmak zorunda olan esnafın ne düşündüğü, yönünü nasıl bulacağıdır? Ülke içine düştüğü bu siyasi krizin veya siyasi rekabetin yaralarını nasıl saracağıdır? Dünyanın yeni bir emperyalist dönemi girdiği sırada yaşananları normal mi kabul edeceğiz? Dikkatimizi ve enerjimizi iç çekişmelere mi harcayacağız? Gibi. .Buna benzer hayati soruların cevabını bir kalemde verebilmek zor.
Önceliğimiz akan suya kapılmadan doğru yerde durabilmek olmalı. İddialar ile taraftarların söylemlerine değil de gerçekler üzerinden yürümeliyiz. Her zaman suyun aktığı yöne bakmak yerine bazen de suyun doğduğu kaynağa inmek lazım.
ÜÇÜNCÜ GRUP DA VAR HER ŞEYİN DIŞINDA
Eşine az rastlanan bu siyasi kavgada ben de ortalıklarda uçuşan iddialara, suçlamalara bakarak yaratılmak istenilen kamuoyunun parçası olmaya yanaşmayan
üçüncü grubun içindeyim. O halde yolumu ve yönümü kendi izlenimlerine göre belirleyeceğim:
İstanbullu bir seçmen hatta 23 Haziran 2019’da yenilenen seçimlerin de gönüllü İGOT (İstanbul Gönüllüleri) çalışanlarından birisi olarak gözlemlerimi de ilk defa paylaşacağım.
İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçimlerinde Seyrantepe’de CHP İstanbul İl Başkanı Canan Kaftancıoğlu’nun organizasyonuyla açılan seçim merkezi ile gönüllü grupların başlattığı çalışmalara yaklaşık 15 gün destek verdim. Burada gördüklerimden ve kendi kulaklarımla duyduklarımdan sonra da seçimlerin ardından hemen geriye çekildim. Gördüklerimi bugüne değin de kimseyle paylaşmadım ancak düşüncelerimde referansım oldu.
Ekrem Başkan’ın makamına oturduktan sonra bana göre yanlış uygulamalarını sosyal medyamdan uyarı niteliğinde paylaştım. Her paylaşımımın sonunda aynen AK Parti trollerinin olduğu gibi CHP’lilerce yılların gazetecisi ve roman yazarı olarak eşine az rastlanır linçe uğradım. Oysa “linç ile CHP” yan yana bile gelmemesi gereken iki kavram. Çünkü düalizm üzerine kurulu sol kültür, özü gereği özgür fikirlerden, farklı sol fraksiyonlardan beslenir. AK Parti ve trollerine tepki vermeyi de bundan dolayı daima gereksiz gördüm. AK Parti tipik muhafazakârdır ve eleştiriye kapalı lider odaklıdır. Ama Ekrem İmamoğlu’ndan sonraki CHP’nin en küçük eleştiriye tahammülünün olmaması sol geleneğe taban tabana zıttır.
EKREM İMAMOĞLU GERÇKETEN KİM TANIYOR MUYUZ?
Şimdi gelelim 2019 seçimlerine ve sonrasında yaşananlara? Yine sosyal medyada sol kültüre yakışmayan linçe uğrayacağımı bile bile ilk ve son kez gözlemlerimi paylaşacağım. Ülkemde olgular üzerinden yönünü bulmaya çalışanlara destek için hazırlama gereği duydum:
1-Ekrem İmamoğlu Trabzon doğumlu. Babası Hasan Bey, Turgut Özal’ın ANAP’ı döneminde merkez ilçe başkanı olmak istiyor ancak yaşanan sıkıntılar nedeniyle iptal ediliyor. Hatta Müdafaa olan soyadını aile İMAMOĞLU olarak değiştiriyor. Trabzon Sürmene kökenli olan aile İmamoğlu’na ait olduğu bildirilen ifadelere göre Platana (Akçaabat) ilçesinin Caneni (Cevizli) köyüne yerleşiyor. Şimdi burada durmak istiyorum: İstanbul’dan seçtiğimiz belediye başkanıyla, Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı adayı iddiasıyla dağıtılan bu ifadeleri tasvip etmiyorum. Bu yer adları Trabzon Rum Pontos İmparatorluğu dönemine aittir. Kendisi ise Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucu partisi CHP’nin Cumhurbaşkanı adayıdır. Bu yerleşim yerlerinin de Türkçe adları Akçaabat ile Cevizli’dir.
2-İmamoğlu ailesi, İstanbul’a pek çoğumuz gibi “taşı toprağı altın” diyerek gelenlerden değil. İşlerini büyütmek için belli bir ekonomik seviyede 1987’de geliyorlar. Ama gerçekten zenginleşmeleri, varlıklarını, güçlerini artırmaları Recep Tayyip Erdoğan’ın İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı’nı kazanmasından sonra yanı 1994 yılından sonra oluyor. Aile Akçaabat köftesi olarak işletmecilik yaparken 1991 yılında da Beylikdüzü’nde aldıkları ilk arsayla inşaat sektörüne giriyorlar.
Ekrem İmamoğlu 1987’de Trabzon Lisesi’ni bitiriyor. O dönem denkliği Türkiye’de YÖK tarafından tanınmayan Girne Kıbrıs Amerikan Üniversitesi’nde eğitime gidiyor. İki yıl sonra da İstanbul Üniversitesi İşletme Fakültesi’ne yatay geçişle geliyor.
Burada durmak istiyorum: 1990’’da iktidar ANAVATAN Partisi’nde başkan da “emanetçi” olarak bilinen Erzincanlı Yıldırım Akbulut. Cumhurbaşkanı ise Turgut Özal. Ailenin zaten ANAP’da Mesut Yılmaz faktöründen dolayı güçlü bağları var. O gün için çok güçlü ailelerin çocuklarının kapalı kapılar ardında yapılan pazarlıklarla elde edebileceği bir ayrıcalığa sahip olmuş, sınavsız İstanbul Üniversitesi İşletme Fakültesi’ne geçmiş. Sonra da aynı fakültede yüksek lisansını yapmış. Normal şartlarda ayağına taş değmeyen birisi bunun haksızlık olduğunu düşünemez. Çok şık olmayan eğitim hayatındaki talep ettiği ayrıcalığın gelecekte karşısına çıkacağını aklına bile getiremez. Ama burada suç Ekrem İmamoğlu’nun değil ona bu imtiyazları sağlayanların. Yine de hakka ve sosyal eşitliğe önem veren sol parti için bu konu hazmedilmesi kolay bir olay değil. Pek çok sağ parti bunu sineye çekebilir; ama sol kültürün bu tip lümpen sınıflara özgü ayrıcalıkları hazmedebilmesi hala sıkıntılı görünüyor.
3-İddialar doğru ise Ekrem İmamoğlu AK Parti’nin en güçlü olduğu dönemlerde Beylikdüzü’nden partiye üye olmak istemiş , kabul edilmemiş. O da Beylikdüzü’nde 2009’da CHP’ye girmiş. 2014 yılında önce üye ardından da Belediye Başkanı seçilmiş. 2019 yerel seçimlerinde de CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, İstanbul İl Başkanı Canan Kaftancıoğlu gibi bir ekibin onayıyla İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı olarak yine bir Erzincanlı Binali Yıldırım ile yarışmış.
Burada da duralım: Neden AK Parti genç, karizmatik ve oldukça hırslı birisinin karşısına başkanlığı açıklanırken bile ağlayan Binali Yıldırım gibi yıpranmış, hırsları sönmüş birisini çıkarttı? Kemal Kılıçdaroğlu ile Canan Kaftancıoğlu ikilisine Ekrem İmamoğlu ismini kimler, neden önerdi?
4-Ekrem İmamoğlu AK Parti İktidarının İstanbul başta olmak üzere pek çok kentte çeşitli nedenlerle güç kaybettiği yıllar 2019’un 31 Mart’ında yapılan yerel seçimlerde Binali Yıldırım’a karşı Belediye Başkanlığı seçimlerini kazandı. Ancak seçime hile karıştığı iddiasıyla seçimler YSK tarafından 6 Mayıs’ta iptal edildi ve 23 Haziran’da tekrarlandı. Türkiye’nin bütün köy ve kentlerinden gelenlerden oluşan İstanbul halkı seçimlerin tekrarlanmasına tepki gösterdi ve yeniden Ekrem İmamoğlu’nu başkan seçti.
İktidarın dar bir çevrenin dışına çıkmaması, anti demokratik kabul edilen uygulamaları benimsemesi, başkanlık sistemi, kanal İstanbul ile Arap mültecilerin İstanbul’a akın etmesi gibi konulara şehir halkı tepkiliydi. Kim olursa olsun muhalefetin adayının böyle bir iklimde seçim kazanacağı kesin gibiydi. Üstelik Ekrem İmamoğlu sadece CHP’lilerin değil muhalif AK’lıların, İyi Parti ve DEM’in de desteğini almıştı.
Şimdi buraya bir nokta koyalım ve İstanbul Gönüllülerine İGOT’a uzanalım: Benim de AK Parti’yi haklı gördüğüm pek çok konu vardı. Buna rağmen pek çoğumuz gibi mutsuzdum. En önemlisi de yerel seçimlerden bir kaç yıl önce Başkanlık Seçimi sonuçları daha açıklanmadan ziyaret için bulunduğum kilise de seçim sonuçlarının “hayırlı olsun duasının okunmasına şahit olmuştum. Yaşadığım şaşkınlığı tahmin edebiliyorsunuzdur. Bütün bunlar birleştiğinde “Yeter artık seçilenler sabrın taşma noktasına geldiğini görsün” diyerek gönüllü olmak istediğimi eşe dosta söyledim. O esnada bugün olduğu gibi CHP’liler de gönüllü taleplerinde bulunuyorlardı. Buna rağmen İGOT’a beni Sarıyer’den tanıdığım bir mimar hanım götürdü. O hanımın referansıyla içeriye aldılar.
İGOT – İstanbul Ekrem İmamoğlu Gönüllüler Organizasyonu açılımı. Burada seçim sonuçlarını AK PARTİ’YLE aynı anda gösteren bilgi işlem sistemi gönüllü yazılımcılar tarafından kurulmuştu. Bütün İstanbul’dan , her kesimden yardım ve destek yağıyordu. Organizasyonun başındakiler ise Türkiye’nin önde gelen eski ve yeni siyasetçileri ile iş adamlarının karılarıyla kızlarından oluşuyordu. Beylikdüzü, Bahçeşehir, Florya, Ataköy, Başakşehir , Çekmeköy, Ataşehir, gibi İstanbul’un yeni uydu kentlerinin önemli ailelerinin bireylerinden mutlaka gelen giden, gönüllü çalışan olurdu.
Orada peki benim gibi yüzlerce gönüllü ne yapıyordu?
Elimizde bütün İstanbullu seçmenlerin kayıtları vardı. Bilgisayardan arayıp, seçim esnasında sandıkların beklenmesi, oylara sahip çıkılması gibi konularda destek isteniyordu Ekrem İmamoğlu adına. (OY ve ÖTESİ) Olumlu cevap verenlerin hemen görevleri bilgisayara işleniyordu. Bu sırada sistemde Yunanca, İbranice ismi olanlar da vardı. Hatta DEM’lilerin kalesi kabul edilen bölgelerde de arama yaptığımda çoğu “bu seçime biz girmiyoruz. oy kullanmayacağız, memleketteyiz. Ama Ekrem İmamoğlu’na destek olacağız” diyorlardı.
Benimki de merak İstanbul Rum’u olduğunu sandığım bir başka ismi de aradım: Benim İstanbul Rum’u diye aradığım Yunan vatandaşıydı. Çok heyecanlandı ve zaten Ekrem İmamoğlu’na destek verdiğini, çok sevdiğini, Türk vatandaşı olmadığı için sandıklarda görev almasının suç olduğunu söyledi.
İşte o an başımdan aşağıya kaynar sular döküldü. “Benim burada ne işim var?” Diye içimden geçirdim.
Üç dört gün daha gidip geldim, seçim sonuçları tahmin edildiği gibi CHP’nin Ekrem İmamoğlu’nun galibiyetiyle sonuçlandı. Ben de Gönüllü Organizasyonda kaldığım iki haftalık sürede Ekrem İmamoğlu’na destek verenleri, gönüllüleri organize edenlerin muhteviyatını gördükten sonra asla ne Sarıyer’de ilçe belediyesine ne de Büyükşehir Belediyesi’ne adım atmadım. Hiçbir talepte bulunmadım. Yıllardır yaşadıklarımdan ve gözlemlerimden çıkarttığım sonuca göre de sadece izlemede kalıp, gördüğüm bütün eksikleri sosyal linçleri yaşayacağımı bile bile sosyal medyamdan herkese açık yazdım.
Nitekim Ekrem Başkan’da hanımı Dilek İmamoğlu’yla birlikte bütün şüphelerimi haklı çıkarttılar. Daha İstanbul Belediye Başkanlığı koltuğuna yerleşmeden Cumurbaşkanlığı’na adaylığını açıkladı. Hanımıyla birlikte terörü bitirmeye yönelik “Açılım Görüşmelerine” başladılar. Düğün değil dernek değil.Ne alaka?
Tahmin ettiğim gibi İstanbul’un sorunları konuşulmadan Avrupa Parlamentosu’na gidildi, kar kış denilmedi İngiliz Büyükelçisi’yle yemekli toplantılar yapıldı. İstanbul’da Balkan ülkelerinin başkentlerinin başkanlarına yemekler verilip, mini dinler arası diyalog grupları kuruldu. Dilek Hanım hemen dünya sosyetesine hitap eden dergilere özel pozlar ve röportajlar vermeye başladı. Gibi… Bunların hepsi gözümüzün önünde olan bitenlerin minicik panoraması. Hatırlatmaya ve tekrarlamaya gerek yok.
TRABZON MİLLİYETÇİLİĞİ DOĞRU MU?
Benim burada dikkatimi çeken bir diğer konu Sayın Ekrem İmamoğlu’nun kurduğu ekibin Trabzon ve Erzincan ağırlıklı gibi görünmesiydi.
Ekibine operasyon yapılmasından sonra da okuduklarıma göre neredeyse kendisiyle birlikte açığa alınan başkanların da çoğunluğu Trabzon’un Sürmene ile Maçka, Çaykara gibi yerlerinden seçilmiş idi. Oysa İstanbul’a hepimiz Anadolu’dan, Trakya’dan, Ege’den, Doğu ve Güneydoğu’dan geldik. İstanbul’un yerlileri de var. Kentin ekonomisi ve siyasetini bir yerlerden gelenler belirler. Aynen Ekrem İmamoğlu ve ailesi gibi. Genelde geldiğimiz yerler belli makamlara çıkıldıktan sonra kapıda bırakılır.
Şehir kültüründe insanlara “nerelisin?” dahi sormayı ayıp kabul ederiz. Ama bir belediye başkanı İstanbul’da herkesin oyuyla seçilip bütün ekibini Trabzon ağırlık kurup, her fırsatta bunların da Trabzon şovenizmi yapmalarını hazmetmek pek kolay değil: Kaldı ki partisi CHP sol değerler üzerine kurulmuştur. Solda değil kent milliyetçiliği ülkeler, milletler, sınırlar dahi özgürlüklerin önündeki engeldir. Konuşmasındaki aksan Trabzon milliyetçiliği ile birleşip PONTOS yer adlarının telaffuzu da ortaya çıkınca tabloyu sağlıklı gördüğümü söyleyemem.
Kısaca Trabzon şovenizminin ucu Pontos milliyetçiliğine kadar götürür insanları. Şovenizm ince ve tehlikeli bir çizgidir. Konuya nereden baktığınız önemli. Danışmanlarınızın kim olduğu, akıl hocalarınızın sizlere ne dediği önemli bu noktada. Lakin kısacık bir sürede şahit olduğum bir kaç konudan kaygılandım; çünkü AK PARTİ’nin ilk dönemlerindeki ekiplerin neler yaptığını özellikle Anadolu’ya verdikleri tahribatı yakından gördüm. Etkilerini hayatımın her noktasında olumsuz yaşadım. Aynı ekiplerin ya da benzerlerinin CHP’de ve Ekrem İmamoğlu’nda yeniden toplanmaları beni İstanbullu bir Anadolulu olarak ürküttü.
Buna karşılık Sayın Ekrem İmamoğlu, geldiği kentin şovenizmini bırakırsa, milli ve yerli danışmanlar ile yola devam edip ayak bağlarından kurtulup Türkiye’nin politikacısı olabilirse neden herşey güzel olmasın? İşte bütün bu ve daha fazla sorunun cevabını kuşkusuz ülkenin savcıları ile hakimleri verecektir… Bizler de sakin ve sağduyulu bir şekilde bekleyip göreceğiz.
Bundan sonrası için ne diyelim artık? Gökten üç elma düşmüş; biri anlatana, biri dinleyene biri de paylaşmayı seven insanların başına.
Nurten Ertul