ELLERİMİZ BOŞ KALMASIN
Yaşam döngüsünün garip bir tutkusu olduğunu yıllar sonra gözlemliyordu genç kadın. Gençlik kavramına alışmış insanoğlu yaşlanmayı reddediyordu beyninde. Hafıza zihin haritasında muhteşem bir oyun oynuyordu. Kullanılmayı bekleyen yeni açılmış yolları reddederken, eski yolların tıkanmış virajlı yollarını daha çok seviyordu. Oysa düne kadar ne çok şikayetçiydi geçmiş acılarından. Düzeltmek belki de çoğunu yok etmek isterken, şimdilerde daha bir sahip çıkar olmuştu yaşlı kadın. Beslenme kanallarını bu yöne doğru açmış, geçmiş acılarından artık keyif alarak anlatıyordu. Kabullenmek zor bir duruma dönüşüyordu rengi solmuş teninde, morarmış damarları daha bir ortaya çıkmıştı kırışık ellerinde. Düne kadar başkasının yüzüne vuran tokat şimdiler de kendi yüzüne vuruyordu. Acımasız zaman diyerek elleriyle dizlerini sıvazlarken hala benim dediğim olacak diyordu. Kimsenin düşüncelerini umursamadığını anladığında artık inatlığı yaş almış kendi bedenineydi.
Bugün hastane odasında yıllardır süren tedavilerin on dördüncü yılında çaresizliğini anlamış olacak, korkuları artmıştı. Yanında kimin olduğunun önemi yoktu, sadece elini tutacak sımsıcak güven dolu bir çift ele ihtiyacı vardı. Gözleriyle uzun uzun bakmak istediği yer ise bir çift göz ve o gözlere sahip sıcak ellerdi. Genç birinin yaşam enerjisiyle şarj olmak tılsım gibiydi, varlığını bir çift ele tutunarak kendine ispatlamaktı. Oysa geçmiş zamanında nice yaşlı elleri kendisi tutmuştu, şimdilerde ihtiyaç listesi kendi duygularına asılı kalmıştı. Bu duyguların ağırlığı zayıf bedenini esir almış, kanı çekilmiş beyaz yüzüne yansıyordu. Yuvarlak kahverengi gözler bu sefer daha büyük bakıyordu.
Neriman her zamanki gibi doksan yaşında ki kadının karşısına oturdu. Geçmişi düşünecek olursa kendi kendini baltalayabilirdi, birden fazla uzantısı olan dallarını hiç acı duymadan kesebilirdi. Yapmadı! Yapılmış tüm yanlışların cevabını bu şekilde veremezdi, bu Neriman’a ve düşünce tarzına aykırıydı, yakışmazdı. Yapılanlar kişilerin sınavıysa eğer, kendi sınavını geçmişin duygularıyla lekelemek kim bilir belki de zedelemek olurdu. Karışık duygularından arınması, geçmişin oltasında takılı kalmayı bırakalı çok zaman olmuştu. Karşısında duran yaşlı bedenin her defasında 5 şiddetinde depremler yaşadığına tanık oluyordu. Sırtı kamburlaşmış, zayıflamış, göğüslerinin içi boşalmış ve sarkmış, saçları dökülerek azalmış yaşlı bir bedenin sahibine tüm enerjisini bile isteye vermesi gerektiğini biliyordu. Neriman sonsuz enerjisinin Allah tarafından kendisine bahşedildiğini hissediyordu. Bu konuda cimrilik yapamazdı ve yapmadı. Yatağının yanına oturup avuçlarının içine annesinin ellerini aldı. Kendi sıcaklığını hafif dokunuşlarla güven vermeye çalışarak hissettirdi. Gözlerini beyaz oyalı tülbendinin ardına saklamaya çalıştığı artık rengi griye çalan solmuş gözlerinin üzerine sabitledi. Yüzünün endişeli halinin biraz geçmesini fırsat bilerek konuşmaya başladı.
—Ben senin yanındayım merak etme, şimdi doktor gelecek daha çabuk iyileşeceksin.
Anlayan gözlerle bakıp tamam dedi yaşlı kadın. Bu sahne yıllardır kaçıncı kez yaşanıyordu. Yaşattığına değil yaşadıklarına sahip çıkan yaşlı annenin kimler kimler gelip geçmişti yaşamından. Hafızası dün kadar kuvvetli, apaçık aydınlıktı. Ağzından çıkan cümleler net, ifadeler pişmanlık duygusu içeriyordu. Her iki lafın başı keşkelerle başlayıp keşkelerle devam ediyordu. Fırsat istiyordu Allahtan, öyle bir fırsat ki genç yaşta annesini kaybetmiş Neriman’a haksızlık olacak derecede fırsatlar… Erken zamanda vefat etmiş dünürünün yaşının iki katından daha fazla yaşının onun için bir anlamı yoktu. Oysa Neriman’ın elleri çok genç yaşta vefat eden annesinin bir çift elini hiç bir zaman tutamamıştı.
O gün daha bir anladı ki yaşam döngüsü dönmeye devam ederken, yaşın hiç bir önemi yoktu insan bedeninde. Müsaadeler verildiği müddetçe bedeninin kabul görmediği işlevsellik, insan zihninde hala yirmili yaş kavramları içerisinde dolanıyordu. Anladığı o ki, yaşlılık bir insana verilebilecek en büyük ceza niteliğinde seyrediyor ve ruhuna acı çektiriyordu. Titreyen ellerinin soğumuş halleri ancak bir çift sıcak eller arasında ısınıp can bulabiliyorken, bir vampir kurnazlığında sürekli şarj etmek istiyordu. Sürekli sarılmak, sırtının sıvazlanması, çokça ilgi görmeyi istemesi, yalnızlıktan korkar olması, gençliğinin o hızlı yıllarına aykırı da kalsa, kendi istekleri doğrultusunda en rahat alabildikleri bir beslenme çeşidine dönüşüyordu. Çok basit bir harekete dönüşen bir çift el tutuşması onca doktorun veremediği şifa gücüyle yarışıyordu. Sarılmak, el ele tutuşmak, göz göze bakışmak dünya üzerinde hiç bir şifalı duyguyla yarışamazdı. Yaşlı kadının ellerinin aktarım halinde olması çoğu zaman Neriman da baş ağrısı yapıyordu. Odaya giren hemşirenin elinde tuttuğu A gurubu Rh pozitif kan poşeti yatağının sağ tarafında ki askıya asıldı. Sağ kolunu antiseptik madde içeren tamponla silip damar yolu açan hemşirenin kanülü yerleştirmesiyle vücuda kan verilmeye başlandı. Ellerini ellerinden çekmişti Neriman, bu sefer yaşlı kadının elini sımsıcak tutan bir çift el, sarışın renkli gözlü beyaz önlüklü Damla hemşireye aitti.
Damla hemşire iş hayatının ikinci yılındaydı ve çok toydu. Karşısında bir çocuk veya yaşlı gördüğünde aşırı derece duygusallaşıyor bazen ağlamaklı oluyordu. Tam 14 yıllık tecrübeyle ayda bir kaç gününü hastane odasında geçiren doksan yaşındaki anne ve Neriman’la iki yıldır yakınlaşmıştı. Yıllarca çocuklarını büyütmüş ve yıllarca evin yaşlılarıyla ilgilenmiş hayli tecrübesi olan Neriman’la aralarında samimi sohbet oluşmuş, çoğunlukla sorular soruyordu.
“Yaşlılığın çocukluktan farkı nedir?” dedi bu sefer Damla tebessüm eden bir ifadeyle.
Çoğunlukla kendi kendine sorduğu bu soruyu en çok da kendi kendine cevaplardı Neriman. İlk defa bu soruyu soran biri olmuştu.
“Çocuk ihtiyacını giderdikten sonra kendi dünyasına dönüp, oyun oynar, yaramazlık yapar, sürekli hareket halinde hiç durmaz, uykusu gelince uyur. Dedi ve devam etti.
“Seni yorduğunu bilmez, doğal akışında yaşam döngüsü içinde var olmaya devam eder, şımarıklık yapar, kendini sevdirir mıncıklatır almak istediği sevgi ve ilgiyi alır ya da aldığını sanır. Çabuk sıkılır, istekleri sonsuzdur, Tanrısal bir gücün varlığını hissediyor olmalılar ki, her isteğinin gerçekleşmesini olağan ve doğal karşılar. Sorumluluk maddelerini ve entrikayı bilmez çocuklar ve saftır.” Dedi. Neriman’ın düşünceleri çocuklara bakış açısı hoşgörüsü sonsuzdu ve sabrı sevgisinden geliyordu. Durakladı derin bir nefes alarak sözlerine devam etti.
“Yaşlılık bile isteye sömürü algısı yaratır, Tanrı gücünü değil Allah’ın varlığına iman etmeyi öğrenmiştir, öğrendiği kurallarla birlikte bu sefer Allahtan ve kuldan beklemeyi de bilir. Yalnız kalmak istemez, korkar, kendini daha yaşlı görürken çevresindekileri her daim genç görmek ister. Sık sık hastalandığında ilgi ve şefkat tanımını bilerek dikkatleri üzerine çekmeye çalışır. Arzu ve isteklerinin yapılması için entrika üretir, rol keser, ajitasyona maruz bırakır, mecbur hissettirir ve isteklerinin yapılmasını talep eder. Bile isteye hassas tüm duyguları kullanır bunu kendisine hak görür. Tabi bu genellikle seksen yaşını geçmiş ruhları çocukluk yıllarına karışmış yaşlılarımızda daha sık görülen bir durumdur.”
Damla hemşire dikkatlice dinlerken başka bir hastanın yanına çağırılan bir anons yapıldı. Hızlıca.
“Hiç bu açıdan bakmamış hatta düşünmemiştim.” Dedi. Neriman hafifçe başını salladı, maalesef anlamında. Ve son cümlesini anons nedeniyle hızlıca tamamladı.
“Ortak özellikleri ise, her ikisi de masum, saf ve ihtiyaçlıdır. “Ellerimiz hiç boş kalmasın,” demek ise en güzel duadır.”
Nurdan Günay