Köşe Yazıları

DOĞUM GÜNÜN KUTLU OLSUN BÜYÜK ATAM…

Sevgili okurlar, bu hafta Atatürk Haftası. 19 Mayıs Atatürk’ü anma ve Gençlik Spor Bayramı, hepimize kutlu olsun. Gazi Mustafa Kemal’in mücadelesini kavramak ve Milli Mücadeleyi en iyi şekilde anlayabilmek için o dönemde yaşanan işgal ve işgalin getirdiği sonuçları bilmek lazım. “30 Ekim 1918” tarihini çok iyi kavramak gerekiyor. Özellikle Atatürk’e dil uzatanların bu tarihi iyi okuması lazım.

Ne demektir bu tarih?
Koskoca Osmanlı Devletinin hatta daha da ileri gidelim Büyük Türk Milletinin esaret altına alınmak istenmesinin adıdır. İtilaf devletleri ile Osmanlı Devleti arasında imzalanan 30 Ekim 1918 Mondros Ateşkes Anlatması hükümlerinin Türk Coğrafyasının her karışının, kısa zamanda emperyalistler tarafından işgal edileceğini gösteriyordu. Mondros’un 7.maddesi ile 24.maddesi Anadolu’yu esarete mahkûm eden en önemli maddeleriydi.
“7. Madde: İtilaf devletleri güvenliklerini tehlikede gördükleri stratejik yerleri işgal edecekler. 24. Madde: Vilayet-i Sitte ‘de (Altı Doğu Anadolu İli – Van- Bitlis-Elazığ-Erzurum-Sivas-Diyarbakır) bir karışıklık çıkarsa, buralar işgal güçlerince mazeret göstermeksizin işgal edilebilecektir.”

7.madde ile Osmanlı Toprakları bir bir emperyalistlerin işgal sahası hale gelmekteydi.
Bu cennet vatanın her yeri işgalcilerin çizmeleri altındaydı. Artık insanımıza rahat yüzü yoktu. Bağımsızlığı, özgürlüğü elinden alınıyordu. Dilini rahatça konuşamayacak, ibadetini özgürce yerine getiremeyecekti. Bırakın dirilerimizi mezarlarımıza kadar talan ediyorlardı. Ölülerimize bile tahammülleri yoktu. İşte bu fotoğrafın adı işgaldi.
Yunan palikaryaları sahte raporlar ve belgelerle Anadolu’nun batı bölgesinin kendilerine ait olduğunu iddia ediyorlardı. Bu çerçeve de emperyalistlerin uşakları yani Yunanlar, babalarından aldıkları emirler doğrultusunda İzmir ve çevresini işgal ediyorlardı.

İzmir kenti ile birlikte Ayvalık, iki kent arasındaki sahil şeridi, Çeşme yarımadası, Selçuk ve Belkahve’ ye kadar İzmir’in arka alanı da işgal edilmişti. Nisan 1920’den sonra Yunan ordusu İzmir’den harekete geçerek, Bursa, Eskişehir, Kütahya ve Afyon’a kadar Batı Anadolu’nun büyük bir bölümünü de işgal altına almıştı.

15 Mayıs 1919…İzmir’in tarihinde kara bir gündür…
Anadolu’da yaşanan bu işgallere Türk Milleti sessiz kalmayacak her yerde tepkisini ortaya koyacaktı. İlk tepki tabi ki İzmir’den verilecekti. Hukuk-u Beşer gazetesi başyazarı Osman Nevres (Hasan Tahsin) 15 Mayıs 1919 da gerçekleşen yunan işgaline ilk ve en büyük tepkiyi ortaya koyarak işgal güçlerinin sancaktarını öldürecekti. Bu olayın ardında da Hasan Tahsin şehit edilecek ancak Yunan işgaline karşı ilk kıvılcım Koca yürekli çılgın Türk Hasan Tahsin tarafından yakılacaktı.

Sevgili okurlar;
Şunu unutmamak lazım, o dönem Osmanlı Hükümetinin başında İngiliz Uşağı konumunda Damat Ferit Efendi, İçişleri bakanlığında Ali Kemal Efendi ve daha nice uşak yer almaktaydı.
Bunların ege’deki en önemli temsilcileri İzmir Valisi Kambur İzzet ve Manisa Valisi Hüsnüyadis bulunmaktaydı. Kambur İzzet Türk Milletine hitaben konuşmasında şunu söylüyordu;
“Efendiler, Yunanlar buraya bizi ve hilafeti korumak için gelmiştir.” diyordu.

İngiliz Uşağı Kambur İzzetin işgal için Oğluna Yalvarışı
– “ Oğlum Seyfiiii…” diye yalvarıyordu.
15 Mayıs günü İzmir de işgal gerçekleştiğinde Yunan kuvvetleri Venizelos’u karşılama töreni düzenleyecekti.
Venizelos’u karşılamak için esir ettikleri birçok Türk’ü getirmişlerdi.
Türklere “zito Venizelos” (Yaşasın Venizelos) diye slogan attıracaklardı. Slogan atmayanlar kurşuna dizilecekti.
O esirlerden biri de Vali Kambur İzzet’in oğlu Seyfi’ydi.
Bunu haber alan Vali, alelacele tören alanına geldi. Oğlunu orada buldu ve yanına giderek ona yalvarmaya başladı.
-Oğlum Seyfiiii ne olursun “Zito” diye bağır… Diyordu,
Seyfi babası gibi değildi.
Büyük bir vatanperverdi.
Tek bir şey düşünüyordu.
O da vatanın bağımsızlığı.
Bunun için canını vermek gerekiyorsa onu da verecekti.
Veee Koca Yürekli, ölüme meydan okuyan Seyfi slogan atmıyor, yunan palikaryasına diz çökmüyordu.
Seyfi’yi bu yüzden şehit edeceklerdi.
Acaba kimdi vatanperver; Kambur İzzet mi yoksa Oğlu Seyfi mi?

Yunanlıların İzmir’i işgale başladığı 15 Mayıs 1919 günü Anadolu’nun her yerinde hem bu işgale hem de diğer bölgelerdeki işgallere tepkisini net bir şekilde ortaya koyuyordu.

İzmir’in işgaline en büyük tepkiyi Mustafa Kemal verecekti. Havza genelgesinde Türk milletine hitaben şunu söylüyordu “İzmir’in işgalini mitinglerle protesto edin.” Türk milleti bu çağrıya kulak verecek ve Anadolu’nun her yerinde mitingler yapılacaktı.

İlk miting İstanbul Fatihte Hali Edip tarafından gerçekleştirilecekti. Ardından Türk kadını haklı sesini dünyaya haykıracaktı. İşgallere karşı ilk kadın mitingi Kastamonu’da gerçekleşecekti.

İşgale uğramamış olmasına rağmen dünya savaşında vatan uğruna, bayrak uğruna en fazla şehit veren yerlerden biri Kastamonu’ydu. Evliyalar şehri Kastamonu Milli Mücadeleye de en büyük desteğini verecekti. Şerife bacısıyla, Halime çavuşuyla, Yiğit İnebolu halkıyla, Ersizler dere köylüsüyle, Dadaylı Miralay Halit beyiyle, Kastamonu İdadisi öğrencileriyle ve daha niceleriyle Kurtuluş Savaşının en büyük destanlarını yazacaklardı.

Vatan müdafaası için gencecik evlatlarımızın gösterdiği fedakârlıktan bir örnek;
Kastamonu’daki direniş teşkilatının (Kastamonu Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti) Kadınlar Kolu Başkanı Saime (Ayoğlu) Hanım, faaliyetlerini yürüttükleri Mevlevî dergâhında nöbetçiydi.
Kapı çalındı, içeriye genç bir kız girdi.
Adı Hatice’ydi.
Hatice, Saime Hanım’a bir sepet uzattı:
– “Yarın evleniyorum. Bu sepette çeyizim var. Gelinliğim de içinde. Bayrağım karalara bürünmüşken ak gelinlik giyemem, telli duvak takamam. Çeyizimi milletimin direnişine bağışlıyorum.” diyordu. Bu cümle sanırım bu savaşın kaybedenini açıkça ortaya koymaktaydı.

İzmir’in işgaline en önemli tepkilerden birini Denizli Müftüsü Ahmet Hulusi Efendi Belediye Meydanına çağırdığı halka şöyle seslenerek gösteriyordu:
“Karşımıza çıkan düşman 400 yıl hâkim olduğumuz Yunan’dır. Türklüğün ve Müslümanlığın son kalesi elimizden alınmak isteniyor. Biz esir yaşamadık, yaşayamayız. Silah yoksa taşla düşmanı tepelemek her Müslümana farzdır. İçimizde yaşayan, vatandaşımız olan Hıristiyanlar bize vediadır (emanettir). Onlara dokunmayacağız.”

Maraş’ın işgali sırasında Fransızlar Maraş kalesine Fransız bayrağı asmışlardı. Ulu cami imamı Rıdvan Hoca Fransızların şehri işgalinden sonraki ilk Cuma günü namaz kılmak için camiye gelen cemaate hutbeye çıkarak öyle bir tepki ortaya koyacaktı ki;
“Bağımsızı elinde alınmaya çalışılan ve Kalesinde kendi bayrağı dalgalanmayan bir memlekette cuma namazı kılınamaz!” diyordu.
Bu olay neticesinde Maraş halkı işgale karşı tek vücut olacaktı. Rıdvan Hocasıyla, Sütçü imamıyla, Abdal Halil Ağasıyla Fransızlara, Maraş’ı dar edecek, işgalcilere kan kusturacaklardı.

Güney cephesinin en önemli şehirlerinden biri olan Antep işgale karşı kendi kurtuluşunu kendisi gerçekleştirmiş bir kentimizdir. Gazi Mustafa Kemal kendisini nerelisiniz diye sorulduğunda Antepli olduğunu ifade etmiş ve nüfusa kayıtlı olduğu şehri de Antep olarak yazdırmıştır. Antep milli mücadelenin en önemli ayağını temsil eder. Burada Şahin Bey gibi Karayılan gibi kahramanlar Türk Milletinin kurtuluşa olan inancını kamçılayacaklardır.

Antep’te yaşanan bir olay vardır ki herkesin bilmesi gerekir.
Fransızlar Antep’i işgal ettikten sonra şehirde hâkimiyet kurmak için sokak sokak dolaşıyorlardı.
Onlardan birinde Fransız askerleri çevreyi gezerken Kamil adında 7 yaşlarında bir çocuk ve annesi çarşıdan evlerine gitmekteydi. Askerler Kamil ve Annesini durdururlar, annesinin başörtüsünü çekmeye çalışırlar. Kamil’in annesi direnir fakat hainlerle baş edemez. Küçük Kamil namusuna el uzatanlara dayanamaz yerden bir taş alır ve Fransız Askerine fırlatır. Fransız askeri yere yığılır, diğer askerler hem Kamil’e hem de annesine kurşun yağdırırlar. Kamil ve annesi oracıkta şehit düşer.
Bu olay Antep halkı üzerinde derin bir etki yaratır. Halk Kamil’in mücadelesini unutturmamak için Antep’in merkez ilçelerinden birine Kamil’in ismi vermiştir.

İşgallere Osmanlı Hükümetinin Tutumu ve Milletin Tepkisi;
Yaşanan tüm işgallere dönemin Osmanlı Hükümeti ses çıkarmamış aksine işgali destekleyen çalışmalar yapmıştır. Bu durum Türk Milletini sahipsiz bırakmıştı.

Türk Milleti işgal edilen her yerde hükümet ne yapacak dememiş kendiliğinden örgütlenerek, kendi kurtuluş çaresini kendisi aramıştır. Her yerde Kuvayımilliye Cemiyetleri kurarak işgale karşı ne yapılması gerekiyorsa onu yapacaklardı.
Fakat bu çalışmanın yeterli olmadığını Türk Milletinin top yekûn bir mücadeleye girmesi gerektiğini düşünen biri vardı.
O milletine sonuna kadar güveniyordu. Topu tüfeği olmasa da milletin yüreğine güveniyordu.
Çanakkale de bunu yaşamıştı. Aynı duygularla bu sefer Kurtuluş Savaşı için harekete geçmişti.
Türk Milletine sonsuz bir inançla bağlı olan çılgın Türk’ün adı Mustafa Kemal’di.

Mustafa Kemal milletine Çanakkale’de olduğu gibi “Ben size taarruzu emretmiyorum. Ölmeyi emrediyorum” diyordu. Türk milleti Mustafa Kemal önderliğinde 19 Mayısta başlattığı bağımsızlık yürüyüşünü büyük bir zaferle taçlandıracaktı. O yüzden bu millet atasına bu kadar bağlı ve atasıyla etle tırnak gibi olmuştur.

Türklerin bağımsızlığını ellerinden almak isteyenlerin sonu da son örnekte belirttiğimiz gibi olmuştur.
İngiltere’nin yeni silahlarla güçlendirdiği, saldırı planlarını İngiliz subaylarının yaptığı Yunan Ordusu Eskişehir’e kadar gelmişti.
Yunan Ordusunun zaferini kutlamak için Eskişehir’de bulunan Kral Konstantin’e bir yabancı gazeteci soru sordu:
“Ankara’ya da gidecek misiniz?”
Konstantin cevap verdi:
“Bu ordu ile Ankara’ya değil, cehenneme kadar giderim.” Diye cevap verdi.
Gerçekten öyle olacak, cehenneme kadar gideceklerdi.

DOĞUM GÜNÜN KUTLU OLSUN BÜYÜK ATAM…SONSUZA DEK SENİN İZİNDEYİZ…

Daha Fazla Göster

Abdullah Şahin

Tarihçi – Yazar

İlgili Makaleler

Bir cevap yazın

Başa dön tuşu
Kapalı