Köşe Yazıları

GÜLER MİSİN AĞLAR MISIN

Sevgili okurlar, bu yazımızda tarihe mal olmuş halkın gönlünde taht kurmuş bir sarhoştan bahsedeceğim.

Evet çok garip değil mi?

Bir sarhoş nasıl olur da halkın gönlünde taht kurar.

Neler yaptı ki bu kadar ünlü oldu?

Hikâyemizin konusu “Bekri Mustafa” isminde bir mest-i müdam (sürekli sarhoş).

Bekri Mustafa, hatalarının sorumluluğunu kabul etmeyen, özür dilemeyi zül gören, kendisini dev aynasında zannedenkişilere o kadar güzel ders veriyor ki, tabii ki anlayana

Bekri Mustafa, Devlet-i Ali Osman’ın on yedinci Padişahı, İslam’ın doksan altıncı Halifesi Bağdatın Fatihi Sultan IV. Murad Han döneminde yaşamıştır.

Sultan Murat Han, Yeniçeri dönmelerinin Devlet-i Ali Osman’a kan kusturduğu bir zamanda başa geçti. Annesi Kösem Sultan’ın da etkisiyle kısa zamanda otoriteyi eline aldı. Fakat bu dönemi ilginç kılan başka nedenler de vardı. Bu nedenlerin en önemlisi içki ve sigaranın yasaklanmasıdır.

Dördüncü Murad dönemi Osmanlı tarihinde rüya gibi bir dönemdir. Çünkü 600 yıllık Osmanlı tarihinde yetişmiş en önemli edebiyatçılar, sanatçılar, bilim insanları bu dönemde karşımıza çıkar.

Osmanlı Tarihine renk katan bu şahsiyetlerin bazıları şunlardır;

Büyük seyyah Evliya Çelebi,

-Tamamen kendi geliştirdiği mekanizmayla İstanbul halkının şaşkın bakışları arasında Galata Kulesi’nden havalanarak Üsküdar’a kadar uçan Hezarfen Ahmed Çelebi,

mera ve ulemanın büyüklerini yerden yere vuran şiirlerin şairi Nef’i,

-Nüktedanlığı ile döneminde Sultana dahi kafa tutan BekrîMustafa,

Gelelim yazımızın konusu Bekri Mustafa’ya,

Yorgancı esnafından Ahmet Ağa’nın oğlu olan ve gece gündüz içtiği için Bekri namıyla ün yapan Mustafa 1593 yılında Kadırga’nın Cinci Meydanı ile Küçük Ayasofya Camii arasındaki bir evde dünyaya gelmiştir.

Babasının hali vakti yerinde olduğu için çocukluğu refah içinde geçmiş, beş yaşında iken Küçük Ayasofya Camii yanındaki Mahalle Mektebinde eğitime başlamış, burada başarılı olan Mustafa, Hafız olarak Beyazıt Medresesine devam etmiştir.

Sabahları Medreseye giderken akşamları da babasının dükkânında yorgancılık işiyle ilgilenmektedir.

Bekri Mustafa hem mürekkep yalamış hem de yorgancılık yapmıştır, deyim yerindeyse feleğin çemberinden geçmiş biridir.

Bekrî, “Sarhoşların Şahı” demektir. Malumunuz, sarhoşlukMustafa Efendi’de doğal hale gelmiştir. Meyhanede sızıp kaldığı doğru, lakin evsiz, barksız, sokaklarda yatıp kalkan, bîmekan, derbeder bir şahsiyetten bahsetmiyoruz.

Mustafa Ağa’ya “Sarhoşların pîri hatta evliya diyenler bile var. Bekri, medresede eğitim almış, üst düzey hocaların rahle-i tedrisinden geçmiş bir şahsiyettir..

Ne var ki kendini sürekli içkiye vermiştir, hatta baba mesleği yorgancılığı da içki yüzünden bırakmıştır. Cumhuriyet döneminin usta nüktedanlarından Neyzen Tevfik kadar içmiş midir bilmiyorum, ancak yaptığının yanlış olduğunun dafarkındadır. Bekri, bunun en güzel örneğini Ramazan‘da içkinin yanından bile geçmeyerek göstermiştir.

Peki, ona bu kadar içirten şey neydi. Ne derdi vardı daalçakgönüllü bir babanın oğlu bu hâle geldi?

İşte hikayesi şöyleydi;

Bekrî Mustafa zengin bir babanın kızına âşık olur, onunla evlenmek ister. Kızın ailesi, “bir yorgancı parçası” kendilerine layık görmezler ve kızla evlendirmezler. Sevdiğine kavuşamayan Bekrî Mustafa artık hayata küser ve kendini içkiye verir.

Bekri aslında çok zeki ve hazır cevap bir kişiliktir, çevresindeki herkes bunun farkındadır.

Eskilerin deyimiyle latife yapmak, her yiğidin harcı değildir. Espri yapabilmek biraz da karakter meselesidir. Bazıları, çok komik bir fıkrayı bile anlatırlar ama kimseyi güldüremez.

Hele mizah üretmek öyle zannediyorum ki apayrı bir meslektir.

Bekrî Mustafa işte bu mesleğin erbabıdır. Özel şeyler yapmasına gerek olmadan, doğal hâliyle zaten komedidir.

Pratik zekâ da bu ahvalle birleşince ortaya Bekrî Mustafa çıkıyor demek ki.

Murat Han, Bekri’nin zekâsına o kadar hayran ki, yasaklamasına rağmen onu bir kayıkta şarap içerken bulur ve onu cezalandırmaz, bağışlar.

Dördüncü Murat ve Bekri Mustafa ile ilgili onlarca anlatılan hikaye vardır. Bu hikayeler bizleri güldürdüğü gibi düşündürmektedir de.

İşte o hikayelerden birtanesi;

Sultan Murat Han, Veziri Bayram Paşa ile birlikte tebdil-i kıyafet dolaşmaya karar verir. Gezinin amacı halkın yasaklara uyup uymadığını kontrol etmektir. Padişah İstanbul’da semt semt gezerken Üsküdar iskelesine gelir, buradan karşı yakaya geçmek ister. Kayıkçıların yanına gelirler ve Bekrî’ninkayığına binerler. Bekri Mustafa o günlerde yorgancılık dışında kayıkçılık mesleğiyle de ilgilenmiştir.

Sultan Murat Bekri’ye:

“Baba bizi karşıya geçirir misin?” diye sorar.

Bekri Mustafa:

“Elbette” cevabını verir. Fakat binenlerin Padişah ve çevresi olduğunu bilmez.

Kayıkçı Bekri Mustafa, boğazda biraz ilerledikten sonra kayığın yan tarafından bir şeşi çeker ve şişeden bir yudum alır.

Sultan Murat Han sorar:

“O içtiğin nedir? Ver biraz da biz içelim” der.

Bekri, Padişah’a dönerek:

-“Su değil, şarap” diye cevap verir.

Padişah ver birazda biz içelim deyince:

Bekri cevap verir:

-“Efendi sen içme sonra dayanamazsın hem beni hem kendinizi yakarsın” cevabını verir.

IV. Murad ısrar edip şişeyi çeker ve bir yudum alır sonra vezirine verir o da şişeden bir yudum içer.

Sultan Murat daha sonra Bekri’ye:

“Şarap içtiğini padişaha söylersem ne yaparsın?” diye sorar.

Bekrî Mustafa:

“Söyleyemezsin. Yoksa benimle birlikte kendini de yakarsın” cevabını verir.

Sultan Murad:

“Ya ben padişahsam, bu da vezirimse o vakit ne yaparsın?” diye sual edince,

Bekrî Mustafa:

“Sizi gidi sizi. Uyarmıştım hâlbuki. Birer yudum alınca biriniz padişah diğeriniz de vezir olmaya kalkıverdi tamamını içseniz bu dünyayı ben yarattım dersiniz haşa…” demiş.

Bu cevap Sultan’ın hoşuna gitmiş, sonra Bekri’yi uyarıp bağışlamıştır.

Asırlar öncesinden bugüne seslenen başka bir hadise de, BekrîMustafa, Küçük Ayasofya Camii’nin önünden geçerken yaşanır.

Cenaze namazı kılmak için toplanan cemaat, imam bir türlü gelmeyince ne yapacağını kara kara düşünürken başında kavuk üzerinde cübbe avare avare yürüyen Bekrî Mustafa’yı görürler. Koşarak yanına gidip cenaze namazını kıldırması için apar topar musallanın başına getirirler. Bekrî dakikalarca dil dökse de imam olmadığını bir türlü anlatamaz.

Medrese havası teneffüs ettiğinden ve mürekkep yaladığından namazı usulüne uygun kıldırır, sonra eğilip mevtaya bir şeyler fısıldar. Meraklanan birileri ne yaptığını sorunca “Sen şimdi ahirete göçüyorsun. Orada ahval-i dünyayı sorarlarsa ‘Bekrî Mustafa imam oldu’ dersin. Onlar vaziyeti anlar”dediğini aktarır.

Sevgili okurlar, halk bir kişiyi ister vezir yapar ister rezil,

Bakın halk bizim “Sarhoşların Şahı”nı ne yaptı?  

Bu duruma güler misin ağlar mısın?

Bu millet Bekri Mustafa’yı “Hazret” yaptı.

41 yaşında vefat eden Bekrî Mustafa, vasiyeti üzerine Eminönü’nde Balık Pazarı’nın yakınlarındaki bir mezarlığa defnedilir. Kadınların alkolik kocalarının içkiyi bırakmaları için yemeklerine Bekrî Mustafa’nın mezarının toprağını karıştırdıkları söylenir. Uzun süre türbe muamelesi gören mezar, İstanbul Büyükşehir Belediyesi tarafından düzenleme yapılırken mezar ortada kalınca kaldırılarak Eminönü’dekiTarih Vakfı kompleksinin içerisine dâhil edilir. Yanı başında Şeyh Abdürrahim Şamadani’nin türbesinin bulunduğu mezarın girişine naaşı defnedilerek mezar taşına da BekrîMustafa Hazretleri” yazılır.. Her ne kadar “kapısında hazret yazan herkes evliya değildir” denilse de, Bekrî Mustafa “türbesi”nde bugün hâlâ dualar okunup adaklar adanmaktadır!

Evet Sevgili Okurlar:

Kader, bazen öldükten sonra bile sizi olmanız gereken yere sürüklüyor.

Daha Fazla Göster

Abdullah Şahin

Tarihçi – Yazar

İlgili Makaleler

Bir cevap yazın

Başa dön tuşu
Kapalı