Hayal ile Gerçek Arasında Bir Yerde
Ağzımda bir kabak tadı, sayfaları lebalep “N’ooolcak bu dünyanın hali?” cümlesiyle dolu bir kitap okuyorum. O da ne? Kitabın sonuna doğru harfler kanatlanıp uçmaya başlıyor. Rüya sandığım gerçeklerden uyanmak için gözlerimi ovuşturuyorum. Ovuşturdukça gerçeklere dalıyorum, ne olurdu çok şükür her şey gerçekmiş, artık rüyamıza kaldığımız yerden devam edebiliriz diyebilseydik?
Kafamda bu düşüncelerle kalkıyorum oturduğum koltuktan kabak çiçeği gibi dış dünyaya açılıyorum. İsmi lazım değillerle, ağızda egolu kurabiye tadı bırakan insan toplulukları arasında dolaşıyorum. O beni hayatta unutamaz saçlı adamların küllerinin üstünde çıra yakan etekli kadınlarla iflah olmaz flörtünü izliyorum.
Sen bir boka yaramazsın taşına takılıp yere düşmesem fabrika ayarlarıma dönemeyecekmişim meğer. Ohhh! Çok şükür o da neydi öyle? Olsam olsam son bitirdiğim şiir kitabının şairi Didem Madak’ın etkisinden çıkamamış benden başkası değilim.
Neyse ki metafor kullanmayı bu sayede öğrenmiş oldum, öyledir ya yeni bir şey öğrenmenin ortak duygusudur tekrar tekrar yapma isteği. Başardığını gördükçe daha çok pratik yapasın gelir.
Düşünün bakalım siz en son ne zaman tutkuyla bir işin elinden tutup istediğiniz sonucu alana kadar peşinden koştunuz?
Her neyse, kafamda bu düşünceler ve sorularla yolda giderken bir arkadaşa rastladım.
– N’oolacak bu dünyanın hali? diye sordu.
– Neyi varmış dünyanın dedim.
– Kızım görmüyor musun salgın dedi ve sırayla devam ettik konuşmaya.
– Haklısın, n’apmalıyız bir bilsem?
– Kafamı da kurcalamıyor değil aslında, korkuyorum korkmasına ama bir yandan da düşünüyorum yahu bu salgın o kadar korkunç olsa şimdiye hepimizin ailesinden en az 4-5 kişi vefat etmez miydi bu illetten? Bakıyorum da yakın/uzak çevremde taş çatlaşa 2 kişi gitti Corona’dan.
– E iyi ya, ucuz atlatmışsınız. İyi korundunuz demek.
– Ona da ayrı kafam karışıyor. En çok da evden kapı dışarı atım atmayan tanıdıklar Corona’ya yakalandı, neyse ki onlar yaşıyor.
– Sakınan göze çöp batar misali desene.
– Sorma! Arkadaşın eşi yakalanmış. Adam gayet iyi atlatacakken ilaç kullanmaya zorlamış eşi. Ondan sonra ciğerlere bi inmiş, kendine gelememiş günlerce, sonra ilaçların yan etkilerini okuyor ciğerlerde dejenerasyona sebep oluyormuş meğer ilaçlar. İlaca başlayan hastanelik oluyormuş, entübasyonlar vb. Yahu olacak iş mi günde 16 dan fazla ilaç içmek. Hangi bünye kaldırır bunu?
– Canım ilaç kullanınca hastalık mı olurmuş?
– Sana bir şey söyliim mi! Bu Corona denen illet yıllar öncesinden grip aşısı bilmem ne aşısı adı altında bize kaktırılmış zaten. Biz maske taktıkça en başta açık havada oksijen yerine kendi nefesimizi solurken alıyoruz her türlü hastalığı kendimizden. Öyle ki çok eski yıllarda bu tarz hastalık aşıları içinde kanser hücrelerinin de vücudumuza enjekte edildiği söyleniyor biliyor muydun? Ne dolaplar dönüyor Dünyada haberimiz yok.
– Yok daha neler?
– Sen daha uyu, Netflix izle, nasıl da zamanlama değil mi psikopatça bağımlılık yapan her biri birbirinden güzel ve merak uyandırıcı, bizi günlerce ekrana kitleyen bu uygun fiyatlı uygulama nasıl da Corona dönemine denk geldi???
– İlginç aslında…
– Hiç şaşırmıyor musun Corona çıktı bir haftada neredeyse tüm Dünya Online ders sistemine geçti, önceden Online ders mi veriliyordu da haberimiz yoktu, bir haftada organize olunur mu sence de, hem bu döneme kadar adını bile duymadığımız Zoom programı hem iş toplantıları hem eğitim kurumlarında hiç hata kodu vermeden erişim sıkıntısı yaşatmadan kullanılır oldu. Peki ya Covid’e inanmayan Tanzanya Başkanı’nın ölümüne ne demeli?
– Sen çok fazla komplo teorisi izlemeye başlamışsın anlaşılan, ölenleri, hastaları görmüyor musun hiç televizyonlarda?
– Söylesene senin ailenden arkadaşlarından kaç kişi öldü bu Dünyayı kırıp geçiren salgında?
– …
– 2-3 deme bana, 2-3 ölüm kimin ailesinde olmuyor ki?
– Neyse ben artık kaçayım, vaktim olduğunda konuşuruz yine, baaay dedim kaçtım.
Böyle bir konuşma geçti mi geçmedi mi bilinmez aramızda ama tek gerçek var bildiğim, o da bu yazı burada bitti!