KARAMANOĞULLARI’NIN BAŞKENTİ LARENDE’DE BİR GÜN
“Günümüzde yollarda 70 plakalı araçları, telefonda 338’i, muhteşem lezzetli etli ekmekleri, dünyanın en güzel sarı kirazlarını, asırlardır aynı formül ile üretilen Divle peynirlerini gördüğünüzde aklınıza gelen ilk il neresidir?” Diye sorsam…

“Karamanoğulları’nın başkenti, Türklüğün sembolü, Türkçe’nin odağı, farklı kültür ve dinlerin birlikte sevgiyle yaşadığı KARAMAN” dediğinizi duyar gibiyim.
Karamanoğlu Beyi Nure Sofi romanını hazırlarken gittiğim Karaman’a yıllar sonra tesadüfen yolum düştü. Kısa zaman dilimine çok şey sığdırmaya çalıştığım kentte gördüklerimi, tattığım lezzetleri grupta paylaşmak istedim.
On iki saat gibi bir zaman dilimine Karaman’ı sığdırmak mümkün değil. Hızlandırılmış olarak, etli ekmekle başladığımız günü, Karaman Kalesi, Tartan Konağı, Hürrem Dayı Evi ile Çeşmeli Kilisesi’ni ancak sığdırabildim. Karaman’ı eski adıyla Larande’yi pek çok küçük Anadolu kentiyle karıştırmamak lazım. Soylu ve köklü bir geçmişi olan kenti tarihi, kültürü, sokakları, yıkılmadan korunmuş ancak restore de edilmemiş eski yerleşim yerleriyle görmeniz için uzun zamana ihtiyacınız olacaktır. Şehre girdiğinizde biraz da tarihten anlıyorsanız Karaman’ın Selçuklular ile Karamanoğulları’ndan gelen soylu geçmişinin Osmanlı’da ve Cumhuriyetin ilk yıllarında gereken önemi görmediğini anlarsınız. Bütün bu ihmal edilmişliğe rağmen asırlardır ayakta duran soylu bir Türk ve Türk- İslam kültürü olduğunu hemen fark edersiniz.
Tahmin etmeyeceğiniz sokaklarda ise karşınıza zamana ve ilgisizliğe rağmen korunmuş, yakılıp yıkılmamış kiliseler, şapeller, evler, konaklar çıkar. Karaman’ı yani Larande’yi benim gibi hızlandırılmış olarak bile gezdiğinizde geçmişin köklü kültürünün bugün bile korunduğuna şahit olur, Karamanoğlu Ata ile gururlanırsınız. Anadolu kadim Türk kültürünün “ocak” kabul edildiği yerlerde bir çınar gibi köklenip, dal budak salmasına Karaman’ı görünce çok da şaşırmamak gerektiğini anlarsınız.
Kente geçerken, onlarca zenginliğe rağmen şöyle bir uğrayanların, şimşek hızıyla gezip görebileceği yerleri kısaca not düşmek istiyorum:
Karaman Kalesi: Merkez de bulunan kale korummuş. Tarihi kalenin ve bölgenin etrafında diğer komşu şehirlerde görmeye alışkın olduğumuz çarpık yapılaşmaya izin verilmemiş. Geçmişi çok eskiye uzanan Karaman Kalesi’nin 12’nci yüzyıl başlarında inşa edildiği düşünülmektedir. Kale, iç içe üç surdan oluşmaktadır. Bronz çağından kalan yapıya, kale görünümünü Romalıların verdiği, Selçukluların koruduğu, daha sonra Karamanoğulları’nın başkenti olan kentte, yeniden yapıldığı kayıtlı bilgidir. Osmanlı’ da kitabe ve mimari parçaları duvarlarında kullanarak tamir ettirmiştir. Günümüzde de Karaman Belediye Başkanı Savaş Kalaycı ile Valilik tarafından yapılan restorasyonun halen devam etiğini görürsünüz. Ecdadın asırlar öncesinden yapıp, miras bıraktığı kalenin, günümüzün yöneticileri tarafından abad (Bayındır) edilmemesi de bir Türkiye klasiği olarak karşımıza burada da çıkıyor. Valilik ve belediye tarafından yenilenme çalışmaları yıllardır devam ettiği söylenen kalenin temiz olması, çevresinin korunması bile diğer komşu kentlerin aksine umut verici sayılır.
ANADOLU KONAK KÜLTÜRÜNÜN ÖRNEKLERİ
Karamanoğullarının en önemli özelliklerinden birisi de vakfiye ve hayır işlerine önem vermeleri, bunu miras olarak da vasiyet etmeleriydi. Asırlar öncesine dayanan bağış kültürünün örneklerini kentte günümüzde de görmek mümkün. Karaman merkezde kısıtlı zaman diliminde sivil müze olarak bağışlanmış, bakımını, işletmesini Karaman Belediyesi’nin üstlendiği iki sivil konağı görebilirsiniz. Tartan Konağı ile Hürrem Dayı Evi, Anadolu’da Türk kültürü, mimarisi ile ev hayatını günümüze taşıyan iki önemli eser kabul ediliyor.
Tartanzade Konağı: Karaman’ın en önemli ve zengin ailelerinden Hacı Ahmet Efendi tarafından 1810 yılında İstanbul’dan getirtilen ünlü mimar Balyan Efendi’nin ustalarına yaptırılmış. Tartan Konağı dönemin Anadolusu’nun da Batılılaşma hareketlerine İstanbul’u örnek alarak katıldığını gösteren değerli bir eser.
Hürrem Dayı Evi: Karaman Merkez’de bulunan ve Tartan Konağı’nın aksine mütevazı bir memur olan Hürrem Dayı’nın sade evi ise Türk mimari kültürünün Anadolu’da en güzel örneği kabul ediliyor. Hürrem Dayı’nın kızı tarafından bağışlanan ve Karaman Belediyesi’nce restore edilerek ziyarete açılan konakta, ahşap süslemeler, tavanlarda ki kalem işçiliği göz dolduruyor. Anadolu’da yaşayan orta halli bir memurun aile hayatını da anlatan ev, günümüzde en çok ziyaret edilenlerin başında geliyor.
Karaman merkezde hazır konakları gezmişken yanı başınızda zamana sessiz bir şekilde meydan okuyan Çeşmeli Kilise, Osmanlı’dan miras Yeni Hamam ile Karamanoğlu eseri Arapoğlu Cami’ni de görmeden geçmeyin. Zaten Karaman merkezde bulunan Tapucak Mahallesi 1923 yılında imzalanan Lozan Anlaşması sonrası gerçekleşen mübadeleye değin de Türk, Ermeni, Rum ile ana dili Türkçe olan Karamanlıların (Türk Hıristiyanlar) bir arada yaşadıkları mahallelerden. Tapucak’da tamamı olmasa bile pek çok ev olduğu gibi korunmuş. Belediyeler, komşu kentlerde olduğu gibi geçmişin kültürel tanığı evleri yıkıp, gökdelenler dikmemiş. Ancak Karamanoğlu’nun ve Osmanlı’nın hoş görüsü ile yaşam kültürünü anlatan bu evler, korunmaya alınıp, restore de edilememiş. Evlerin kaderine terk edilmişliğini de kent halkı, kaynak bulmada belediyenin sıkıntı yaşamasını gerekçe gösteriyor. Tanrı misafiri olarak kabul gördüğüm, kısa bir sürede gezdiğim yerlerde anlatılanların elçisiyim. Konakların, yolların, binaların restorasyonunun yapılamamasının nedeni gerçekte kaynak sıkıntısı mı yoksa geçmişin kültürel izlerinin ortak hafızlardaki anıları mı? Bilinmez…
Tarihte Türkiye ve Yunanistan arasında yapılan nüfus mübadelesinden en çok etkilenen kentlerin başında kuşkusuz Karaman geliyordu. Ana dili Türkçe olan ve Türk Hristiyanlar’dan oldukları pek çok kesimce kabul edilen “Karamanlı” adı bile kökenini bu kentten alıyor. Bu kente de “Karaman” adı Karamanoğulları’ndan bile önce geldiği rivayetlerden. Türkistan’da yaşadıkları coğrafyadan gelen Karaman-Karamanlı adı yıllardır Türk ve Yunanlılar arasında tartışılır. Biz Yunanistan ve Türkiye arasındaki Karamanlı tartışmasını bir kenara bırakalım ve Çeşmeli Kilisesi’ni tanıyalım.
Çeşmeli Kilisesi: Karaman, ana dili Yunanca olan Rumlar ile ana dili Türkçe olan Türk Hiristiyanların yanı sıra önemli oranda da Ermeni nüfusun yaşadığı bir kent idi. Çeşmeli Kilisesi’nin gerçek adı Surp Asvadzadzin Ermeni Kilisesi. Roma döneminden kalma. Karadağ’da bulunan bazilikanın benzeri olan kilise Türk ve Yunan Nüfus Mübadelesinin ardından kentte Hıristiyan nüfusun bitmesi, kalan tek tük Ermeni ustanın da şehri terk etmesiyle kullanılmaz hale gelmiş. Osmanlı’nın yıkılıp, yerine Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulmasıyla birlikte kilise de Cezaevi’ne dönüştürülmüş. Herkesin cezaevi olarak bildiği taş bina 1980’lerde boşaltılmış. Daha sonra Kültür ve Turizm Bakanlığı’na tahsis edilen yapı 2007 yılında restore edilmiş. Restorasyon sonrası sergi, toplantı salonu, müzik dinletileri gibi sanatsal etkinlikler için kullanılan kilisenin kapısı günün her saati ziyarete açık.
KARAMAN’IN TARİHTEN GELEN ÖNEMİNİ BİLİYOR MUYUZ?
Pek çoğumuz için sarı kiraz reçeli, etli ekmek çikolata, tatlı, bisküvi, tahin, obruk peyniri vs. gıdaların üretim merkezi görülen Karaman, bilinçli Türkler için ise bir kentten ziyade bir kimliğin merkezlerinden sayılır.
Neden mi?
Karaman, Konya havzasının güneydoğusunda Toros dağlarını Sertavul Geçidi’nde aşarak Akdeniz kıyılarını Anadolu’nun iç kesimlerine bağlayan tarihî ticaret yolunun Silifke-Mut-Karaman-Konya yolu üzerinde yer alır. Eskiçağlarda “Laranda” olarak bilinen şehir Hititler, Frigyalılar, Lidyalılar, Persler ile Roma hakimiyetine girdi. Hristiyanlığın önemli merkezlerinden oldu. İslamiyetin doğuşuyla Arap ordularının saldırılarına maruz kaldı. Türkler, Anadolu’ya Roma döneminde gelmeye başlamışlardı. Bölgeye pek çok Türk Hristiyanlığı kabul ettikten sonra yerleştirildiler. O dönemde ise Kilikya Ermeni Krallığı idaresindeydi. Haçlı seferlerini de geçiş yoluydu. Böylesine hareketli bir dönemde Htistiyan Türk askerlerin görevi, hem boş toprakları işlemek hem de Arap akınlarına karşı koymaktı.
Daha sonra da Selçukluların bölge eline geçti. Selçukluların yıkılmasıyla birlikte de Karamanoğulları’nın başkenti oldu. Adları Karamanoğulları ile anılan kente, pek çok yenilik ve imar faaliyeti bu dönemde geldi.. En önemlisi de Türklük şuuru ile Türkçe’yi resmi dil olarak kazandıran da Larende-Karaman’ı merkez yapan da Karamanoğulları oldu. Karamanoğulları’nın Türklük üzerindeki etkisi Osmanlı’nın 1471 yılında Larende’yi topraklarına katmasına değin sürdü. Osmanlı hakimiyetine giren kent, zaman içinde de eski önemini yitirdi. Ancak Türk Müslüman, Ermeni, Rum ve Türk Hristiyanların birlikte yaşadıkları güzel bir karma kültüre de ev sahipliği yaptı. Karaman’ın bu karma nüfus yapısı 1923 yılına değin sürdü. Karaman cumhuriyette de Osmanlı’da olduğu gibi Konya Sancağının içinde yer aldı. 1989 yılında da il oldu.