Köşe Yazıları
MACERA BAŞLIYOR
Ve uzun, güzel, harika anı ve maceralarla dolu geçeceğini umduğum, pek plan program, araştırma yapmadan sadece uçak biletlerimi alıp yola çıktığım tatilime başladım.
Havaalanına gitmek için, gece 11’de yola çıktım. Uçağım sabah çok erken saatteydi ve de Heathrow’dan. Havaalanına vardığımda saat 1’e geliyordu. Giden yolcu katında doğru düzgün oturacak yer yoktu. O yüzden aşağıya gelen yolcu katına indim. Tahmin ettiğim gibi oturacak yer çoktu. Oturanlar, uyuyanlar. Ben de seyahat yastığımı boynuma takip kestirdim biraz, sonra saatimi kurmuştum, 4 gibi uyanıp bir şeyler atıştırıp yukarıya çıktım. O da ne? Nasıl bir kuyruk var, inanılır gibi değil. Erkenden gidip bu kadar gerilerde olmak ilginç oldu. Neyse sıraya girip beklemeye başladım. Çabuk ilerliyordu kuyruk ama uçak saati de yaklaşıyordu. Zaten epey sonra uçak saati yaklaşanları önlere çağırdılar. Valizimi verip güvenlikten geçtikten sonra, nasıl olduysa çok kuyruk beklemeden içeriye geçtim, uçuş saatimi beklemeye başladım. Çok geçmeden kapı da belli oldu ve işte uçaktaydım ve Frankfurt üzerinden Miami’ye doğru yola çıkıyordum. Hemen uyku moduna geçtim. Ne zaman kalktık, ne zaman indik farketmedim bile ama farkettiğim şey Miami uçağına sadece 1 saat kaldığıydı ve Heathrow da olduğu gibi burada da çalışan eksikliğinden dolayı gecikmeli olarak yanaştı uçak. Ben nasıl el bagajımı aldım, nasıl deli gibi koşuyorum bilmiyorum kaptan beni görünce uzaktan gülümsedi. Bense panikle geç kaldım, bana yardım edin gibilerinden soru soruyordum ama anlamadılar bile. Ben de nasıl olsa Almanya’dayım, adamlar sistemli programlı bana yardımcı olurlar diye düşündüm. Bağlantılı uçuşlarda eğer gecikme olursa Türkiye’de özel görevliler seni alıp hızlı bir şekilde uçuş kapısına kadar götürmede yardımcı oluyorlar. Burda da kesin öyle olur dedim. Ne de olsa Almanya.Ama pek öyle olmadı. Otobüslere binip terminale gittik. Çok ilginçtir ki bir tane Lufthansa çalışanı bulamadım. Hatta soru soracak kimse bile yok. Bulup sorduklarımda da doğru dürüst cevap alamadığım gibi bir de azarlar gibi cevap veriyorlardı. Ben zaten koşturuyordum bir taraftan da. Neyseki çok uçtuğum için nereye gideceğimi işaretleri, tabelaları takip ederek tahmin ediyor ve adeta koşarak gidiyordum. Ama nasıl bir havaalanıymış öyle. Git git bitmiyor derken bir de giden terminaline gütmek için tren’e binmemiz gerekmiyor muymuş? Neyse ki çok beklemeden tren geldi. Ben de bu sırada internete bağlanıp anneme mesaj atmayı başarabildim. Tren bizi alıp A-Z kapılarına götürdü. Kapı numaramı da öğrenmiştim; Z69. Frankfurt havaalanını bilenler gülüyordur eminim şu an. Neyse A-Z’e geldik ama tabi ki güvenlik kuyruğundan geçmek gerekiyor. Ben yine Alman bunlar vardır hızlı geçme sistemleri diye biraz rahatladım, özellikle de karşımda iki güvenlik görevlisi görünce. Beni yönlendirdiler ama bir tuhaflık vardı, kuyruk çok uzundu. Yanlış kuyruktu anlaşılan. Tekrar koşturarak görevlilerin yanına gittim, çok geç kaldım uçağımı kaçıracağım deyince beni bu kez doğru kuyruğa yönlendirdi. Ama yine kuyruk var. Sıradakilere benim uçağım kaçacak diyerek en öne geçtim. Ama önümde eşyalarını güvenlik için hazırlayanlar o kadar yavaşlardı ki. Ben de görevli bana yardımcı olur umuduyla, uçağım kaçacak nasıl hızlı geçebilirim diye sordum ama maalesef Alman soğukluk ve ciddiyeti ile sıranı bekle dedi. Sıram geldiğinde de otomatik olarak, onu çıkar, bunu koy, şöyle yap böyle yap diyordu, suratı bir duvar gibiydi. Ortamı yumuşatayım dedim o panik halinde bile espri yapmaya çalıştım ama tam tersi oldu, tuhaf tuhaf baktı. Ben alışmışım esprili, flörtleşen, kibar İngiliz görevlilere ama bunlar tam tersiydi. 3 ayrı kutu göndermek zorunda kaldım. Bu telaşın içinde kemerimi çıkarmamışım, öttüm haliyle. Aradılar falan ama benim eşyalar hala görünürde yoklardı. Yine bir umut yardım soruyorum görevlilere, biraz yumuşak görünüşlü geldi ama yine aynı duvar suratla karşılaştım. Ve Lufthansanın problemi bizim değil diyor sanki suçlu arıyorum gibi. Yardım arıyorum ben ama nerde?? İlki geldi kutunun, ikincisi geldi derken üçüncüsü el çantamın olduğu takıldı. Halbuki her şeyi çıkarmıştım açığa. Meğer benim inhalerlar yüzünden çekmişler kenara. Neyseki o görevli o kadar ters değildi de fazla oyalanmadım. Alt kata inip Lufthansa’dan görevliler arayacaktım ama göremedim kimseyi, kapı numarama doğru koşmaya başladım. Arada da mecbur mola verip bir fıs çekiyordum inhalerımdan. Ve bu kez de pasaport kontrolü vardı. Allahtan hiç kuyruk yoktu. Kadın sorular soruyordu. Esta soruyordu. Boarding kartımı istediğinde barcodu okuturken, uçak hala burda mı diye sordum. Evet yaşasın hala burdaydı ve şimdi benim giriş yaptığımı görürlerdi. Hedefe az kalmıştı. Ama kapıya varamıyordum bir türlü. Git git göremiyordum Z69’u. Hahahaaa olacak ya en son kapıydı. Kapıyı gördüğümde bir koşuşum vardı ki, astımı falan unuttum. Veee yetişmiştim, en son yolcu olarak uçağa giriş yapıp derinden bir ohhh çektim. Hostes’e anlatmaya çalışıyordum başımdan geçenleri nefes nefese ama pek ilgilendiği de yoktu doğrusu. Uçuş saatim 10.45’di ve ben uçağa bindiğimde saat 10.50’ydi. Biletimi de United Airlines Amerikan havayolu diye almıştım ama Alman Lufthansa çıkmıştı karşıma :)) Almanlarlarla biraz sorun ve heyecan yaşamam gerekiyormuş anlaşılan. Her şeye rağmen işte sonunda koltuğumdaydım ve 9 saatlik yolculuğum başlamak üzereydi. Devamı haftaya 🙂