Resneli Niyazi’nin “Hürriyet Geyiği”

Tarih boyunca İnsanlar kendilerine dost olarak gördükleri hayvanları yanlarına alarak yaşamaya başlamışlardır. İnsanların ilk dost edindiği hayvan köpek olmuştur. Türkler atı evcilleştirmişlerdir. Ama tarihe geçmiş ender hayvanlar vardır. Bu hayvanlar yeri geldikçe her daim hala kendinden söz ettirir.
Bunlardan bir tanesi tarihimizin yakın döneminde yaşamış bir “Geyik”tir.
Evet geyik…
Yabani Geyik nasıl tarihe geçebilir ki?
At, köpek, kedi olabilir?
Hz. Ali’nin atının adı “Düldül” dü.
Mustafa Kemal’in köpeği vardı, adı “Foks”tu.
II. Abdülhamid’in kedisi vardı adı “Ağa Efendi”ydi.
Bu hayvanları anlarım da Geyik nasıl olur?
Bahsedeceğimiz olay II. Meşrutiyet’in ilanı sırasında meydana gelmiştir. Bu dönemde Meşrutiyetle özdeşleşmiş bir kişi vardır.
Adı, Resneli Niyazi Bey
Bu kişi İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin önde gelen silahşorlarından biridir.
3 Temmuz (1908) günü Osmanlı’da Meşrutiyet’in yeniden ilan edilmesini sağlamak maksadıyla kalabalık bir grupla Makedonya’da Resne Dağları’na çıkarak II. Abdülhamid yönetimine başkaldırmıştır.
Meşrutiyet’in ilanının evvelki günüdür.
22 Temmuz’da, yorgun olmalarına rağmen bir an evvel Manastır’a varmak arzusuyla süratle ilerlemektedirler. Yolda kendilerine katılmak üzere Manastır’dan birkaç gün evvel firar etmiş altı jandarma ile birkaç başıbozuk, yanlarında bir geyik olduğu halde yaklaşır. Kabulleri için Cemiyet tarafından verilen belgeyi gösterirler.
Bu arada bütün bakışlar geyiğe dönmüştür; kimileri karaca, kimileri geyik olduğu iddiasındadır. Jandarmalardan biri durumu açıklayarak merakı giderir. Bunun henüz iki yaşını tamamlamamış dişi bir geyik olduğunu ve Prestersırtlarında önlerine çıkan bu haluk hayvanın iltifat ve okşamalara aldanarak kendilerini kolaylıkla takip ettiğini anlatır.
Herkes geyiği okşar, sever.
Oradakiler Geyiğin mistik, ilahi bir varlık ve mesaj olduğuna inanırlar.
Öyle ki hoş tavırlarıyla gönülleri kazanan bu sevimli mahlûku gönderen Cenab-ı Hakk’a teşekkür edilir. Hepsi geyiği hayra alamet sayar. Adeta göklerden gelen, manevi (ilahi) bir müjde olduğunu iddia ederler.
Daima askerin önünde sıçrayan geyik, adeta kılavuzluk görevi yürütmekte, manevi bir şevkle askerin gideceği hedefe doğru seğirtmektedir.
Meşrutiyet’in ilanı öncesi gece Niyazi Bey ve arkadaşları, Manastır Fevkalade Kumandanı Müşir Tatar Osman Fevzi Paşa’yı konağında basıp yaklaşık 2 bin kişilik bir kuvvetle dağa kaldırır.
Meşhur geyik, o baskın sırasında Müşir Osman Paşa’nın konağına “Rehber-i Hürriyet” de girmiş, paşanın yatak odasına kadar Niyazi beylerin önünde ilerlemiştir.
Müşir Tatar Osman Fevzi Paşa Geyiğe çok şaşırmış ve bir anlam verememiştir.
Niyazi Bey’de duruma şu şekilde açıklık getirmiştir:
“İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin Allah’ın rızasına harfiyen uyan ulvi maksadına hizmeti, hayvanlar bile şeref bilmiştir. Yabani bir hayvan olan şu geyik hiçbir teşvik ve tazyike tabi olmayarak sizin konağınıza kadar bizimle beraber kendi içgüdüsüyle (“sevk-i tabii”) adeta bizlere rehberlik etmiştir.” Demiştir.
Müşir Tatar Osman Fevzi Paşa:
“-Geyiği nereden buldunuz” diye sorar.
Niyazi Bey, bu soruya karşılık olarak yukarıdaki hikâyeyi anlatır ve sözlerini “Bir türlü yanımızdan ayrılmıyor” diyerek noktalar.
Böylece “Geyik” bir anda Meşrutiyet’in maskotu haline gelir. Geyik için yurt içinde yurt dışında çok şeyler yazılır çizilir.
23 Temmuz günü başta Manastır olmak üzere Rumeli’nin birçok merkezinde meşrutiyet İttihat ve Terakki Cemiyeti tarafından ilan edilir.
İstanbul gazetelerinde şu ifadeler yer alır;
Niyazi Bey’in geyiği dağdaki özgürlüğünü ve rahatını bırakıp hürriyeti ilan etmek için şehre inmiştir.
Resneli Niyazi, Meşrutiyet ilan edildikten sonra dağdan inerek Manastır’a gelir. Halk sokaktadır. Amaçları Hürriyet Kahramanı Resneli Niyazi görmektir. Fakat ilgi odağı birden geyik olur.
O gün Manastırın ünlü fotoğrafçısı Manaki kardeşler bu anı ölümsüzleştirmek ister. Resneli Niyazi ile Geyiğinin bir fotoğrafını çeker. İstanbul basınına yayılan bu fotoğrafta Niyazi Bey’in geyiği “Rehber-i Hürriyet” veya “Hürriyet Geyiği” adıyla ikonik bir şöhrete kavuşmuştur.
Niyazi ve geyiği ile Manastır’dan sonra Selanik’e gider. Niyâzi, geyiği burada kahraman gibi karşılanır. Daha sonra İstanbul’a giderler. Geyik, Gülhane Parkı’na getirilir ve halk yığınlar halinde “Rehber-i Hürriyet”i görmeye gelir. Gazetelerde “Şehrimizi şereflendirdi” manşetleri ile birlikte geyiğin resimleri boy boy gösterilir.
Geyik o kadar ilgi çeker ki; Veliaht Reşat Efendi dahi görmek istemiştir.
Bu olaydan mütevellit, o sene doğan oğlan çocuklarına umumiyetle Enver ve Niyazi ismi konur, kızlara ise Meral (geyik).
Resneli Niyazi adına Karikopoulo Efendi tarafından “Neşîde-i Hürriyet” ismiyle marş bile bestelenir
Hatta İttihatçılar, “Şu geyik bile hürriyetin kıymetini anladı” diyerek muhaliflere lâf çakmaya bile başlarlar.
Meşrutiyet’in ilanından sonra Niyazi, geyiğiyle beraber Resne’ye yerleşir. Bir müddet sora 31 Mart ayaklanması meydana gelir.
Resneli Niyazi, 31 Mart İhtilâlini bastırmak için İstanbul’a gelen hareket ordusuna da katılır.
Tabii ki geyiği ile birlikte.
Bu olaydan sonra Abdülhamid tahtan indirilmiş ve İttihatçılar yönetime tamamen sahip olmuşlardır. Herkes bir koltuk kapma peşine düşmüştür. Bu durum Niyazi’yefazlasıyla dokunur. Askerlikten istifa ederek siyasete atılmayı daha mantıklı bulur. Artık Resneli Niyazi için şöhret günleri yeniden başlamıştır. Bir dizi yolculuk yapar. Her yerde alkışlarla karşılanır. Yaptığı konuşmalar, tezahüratlarla bölünür.
Niyazi’nin amacı; kendisi de mahiyetini tam anlamadığı hürriyeti, bozuk hitabetiyle halka anlatmaktır. En son, bayraklarla donanmış trenle Bursa’ya gittiğinde, zamanın Bursa valisi Azmi Bey karşılar kendisini. Onuruna verilen ziyafette şehrin bütün eşrafı hazır bulunur. Protokol konuşmaları yapılır. Bütün konuşmacılar Niyazi’ye ihtiram eder dururlar. Valinin de konuşmasının akabinde Hürriyet Kahramanı (!) kürsüye çıkar ve sürekli elinde taşıdığı kamçısını kürsüye vura vura bir konuşma yapar. Konuşmasında “Neden Resne dağlarında dolaştığını, hürriyetin sadece Resne dağlarındaki bir avuç kahraman sayesinde kazanıldığını ve bu başarının, kendisinin de mensubu olduğu 3. orduya ait olduğunu, şimdiki iktidar sahiplerinden zamanı gelince hesap soracağını falan…” söyleyince Niyazi için artık muhalif rüzgârlar esmeye başlar. Bu nutuk O’nun sonunu getirecektir. Zira nutuk esnasında orada hazır bulunan şehrin valisi Prevezeli Azmi Bey ve garnizon komutanı vasıtasıyla yapılan konuşma, İstanbul’daki İttihat Terakki hükümetine bildirilir. Gece yarısı, hareket ordusu kumandanı Mahmut Şevket Paşa’dan gelen bir mesajla “Anadolu turlarının iptali ve Niyazi Bey’in derhal İstanbul’a dönmesi” emredilmektedir.
Ertesi sabah İstanbul’a dönen Resneli Niyazi, Anadolu turlarının iptalinin sebebini bir türlü öğrenemez. Zira ittihatçı liderlerin nazarında Niyazi’nin değeri, tek kullanımlık bir mendil kadardır. İktidar elde edildiğine göre, Niyazi’nin son kullanma tarihi de dolmuştur.
Nihâyet kendi dava arkadaşları tarafından yalnız bırakıldığını anlayan Resneli Niyazi, onurlu bir davranışta bulunarak siyaseti bırakıp çiftçilikle uğraşmaya karar verir. İttihatçılar tarafından kendisine bağlanan emekli maaşını bile almaz. Resne’deki sarayına geri döner. Bu sırada zuhur eden Balkan savaşlarına da katılan Resneli Niyazi, savaş sonrası, Memleketi olan Makedonya kaybedilince, İstanbul’a gitmek ister. Lâkin 1913 Nisanında Arnavutluk’un Avlonya limanında İstanbul vapurunu beklerken 7-8 kişilik düzmece bir grubun, düzmece kavgasının ortasında kalan Resneli Niyazi, kavgayı ayırmak isterken kim vurduya gider. Hürriyet kahramanı Niyazi, böylesine garip bir şekilde ölür ve kim tarafından niye vurulduğu dahi belli olmadığı gibi, şehit mi gazi mi olduğu da belli değildir. Böyle bir kuru kavgada öldüğünden, halk şu özdeyişi yakıştırır Resneli Niyazi için:
“Ne şehittir ne gazi, hiç uğruna gitti Niyazi”



