TOPLULAŞTIRMA YAĞMAYA MI DÖNÜŞTÜ?
Tarım arazilerinde verimi artırmak için uygulanan toplulaştırma sistemi haraç mezat toprakların satışını gündeme getirdi. Toplulaştırma çiftçiler ile halkın düşündüğü gibi tarım arazilerini tek parçaya dönüştürmedi. Ülke tarımını da verimli hale getirecek uygulamaları hayata geçirmeye yetmedi. Bugün gelinen noktada topraklar, köylerin yerine Sulh Hukuk Mahkemeleri'ne açılan izalei şuu dava dosyalarının içinde ancak toplulaştırıldı. Kısaca "Toprak Reformu, Tarımda Reform" gibi sunulan toplulaştırma işlemi "karakolda bitti". Topraklar, mahkeme dosyalarında kendilerini alacak yeni sahiplerini bekler hale geldi.
Tarım ve Orman Bakanlığı tarafından ülkemizde2011 yılında İç Anadolu başta olmak üzere bazı bölgelerde topraklara yönelik “Toplulaştırma” adı verilen bir çalışma yapıldı. Burada amaç; çeşitli nedenlerle küçülüp, parçalanan, verimsiz hale gelen tarım arazilerinin rasyonel kullanımının sağlanmasıydı. “Toplulaştırma” denilen uygulama sayesinde çiftçilerin tarım arazilerinin belli yerlerde toplanacağı ve bu şekilde sanayi tarzı üretim yapılarak, toprağın daha verimli kullanılacağı düşünülmüştü. Aradan geçen zaman içinde toplulaştırma uygulamasının tarım arazilerinin kullanımını verimli hale getiremediği, çiftçi zihniyetini de sanayileştiremediği anlaşıldı. Çiftçilerin miras yoluyla küçülen tarlalarının da birleştirilemediği ortaya çıktı. Buna karşılık mahkemelere açılan izalei şuu davalarıyla toplulaştırılan topraklar, haraç mezat satışa çıkartıldıkları dosyalarda birleştirildiler.
KÖYLER SATILIRSA ŞAŞIRMAYIN
Günün sonunda ortaya çıkan tabloya göre, Türk çiftçisinin elinde ne birleşmiş; toplulaştırılmış tarla ne de verimli kullanılan bir toprak var. Aksine İstanbul’da çok sık rastlanan toplu mahalle satışları gibi köyleri de açık artırmaya çıkartabilecek hukuki zemin oluşturulmuş gibi oldu. Çünkü tarım arazileri toplulaştırma adına daha da bölündü, tapuların tamamı neredeyse hisseli hale getirilerek, içi boşaltıldı. Bir hissedara, kendisiyle aynı parselde bulunan mirasçıların ya da diğer mülk sahiplerinin de hisselerinin satışını isteyebileceği hukuki haklar sağlandı. Toprakları birleştirerek tarımımızı güçlendirme amacına gelinen noktada, bu düşüncenin hizmet etmediği ortaya çıktı. Aksine bu uygulamayla sadece toprakların değil köylerin de yakın gelecekte el değiştirebileceğini bugünden öngörmek mümkün.
İşte bu noktada her kesimden insanın aklına pek çok soru ve aydınlatılması gereken çeşitli şüpheli konular geliyor. Bana göre de tarım arazilerinin amacına uygun toplulaştırılıp, doğru sonuç alabilmek için netliğe kavuşturulması gereken pek çok konu var. Bunlara örnek olarak şunları gösterebiliriz:
“Anayasal bir hak olan mülkiyet ve tapu hakkını yok sayıp, Türk çiftçisini mahkemelere düşüren, ardından toprakların haraç mezat yağmalanmasının önünü açan bu sürece nasıl gelindi? Geçen dönemlerde yapılan toprak reformunda tarlalar sadece mirascılararasında izalei şuu olabiliyordu. Yeni uygulamada ise neden aynı parselde bulunan çok sayıda farklı hissedarın da tarlasını, aynı dosyada taraf olarakizalei şuu yoluyla satması istendi?
Toplulaştırma hepimizin beklediği tarım arazilerinin verimli kullanımının önünü niçin açamadı?
“Toplulaştırma” uygulaması toprakların izalei şuu davalarıyla dünyanın her tarafından gelen yatırımcıların ya da belli kesimlerin değerinin çok altında satın alması için mi planlandı?
Türk çiftçisi toprağını dünyaya satacak bir zihniyette olmadığına göre neden belli kesimler “Toprağını satma” kampanyaları düzenlendi? Bu kampanyaları başlatanlarda mı pay kapma telaşındaydı?
Neden Tarım ve Orman Bakanlığı Türk tarımını bugüne değin geliştirip güçlendirecek reformları beklenen hızda yapmadı? Tarımda verimi artıracak gerçek reformlar dururken neden mülkiyet hakkın ortadan kaldırıp, aksine herkesi aynı toprakta hissedar yaparak, bölünmeyi daha da kolaylaştıran bir sistem uygulandı?
Cumhuriyet döneminin tapularını geçersizleştiren “toplulaştırma” ibaresiyle tarım toprakları üzerinde kişilerin ,mülkiyet hakları ellerinden mi alındı?
Toplulaştırmanın yapıldığı bölgelerde birden bire arazi mafyasını hatırlatan tarzda çalışmalar yapan kişileri, kimler nasıl oluşturabildi?
Üzerinde “toplulaştırma” şekliyle sahip olunduğu ibaresi bulunan tapuları almak istemeyen çiftçilerin kararın iptali için Bölge İdare Mahkemeleri’ne yaptıkları başvuruların tamamı neden ret edildi?
Çiftçilerin iddialarına göre de Toplulaştırma sanılanın aksine tarlaları birleştirmedi. Miras ya da aynı bölgedeki tarlanın diğer hissedarlarını da ortak etti. Bu uygulama izalei şuu yoluyla çok cüzi rakamlara toprakların satılmasını gündeme getirdi. Toprakları, yasaya göre önce tarlaların üzerindeki hissedarların alması planlandı. Ne var ki pratikte bu uygulamanın da işe yaramadığı ve ihalelere farklı grupların girdiği gözlemlendi. Gerçek değerinin çok altında mahkemeler tarafından satılan tarlalar bu yolla kimlerin eline geçiyor? İlerleyen yıllarda köylüden haraç mezat toplanan arazilerin kimlere nasıl satılacağı ve ne şekilde kullanılacağını düzenleyen bir yasa var mı? Buna benzer pek çok konu cevapsız kaldı.
ATATÜRK’ÜN DAĞITAN TARIM POLİTİKASINDAN TOPLULAŞTIRMAYA NASIL GELİNDİ?
Ülkemizde Çukurova, Konya Ovası, Harran Ovası, Ege havzası gibi bölgeler tarım için altın değerindedir. Ne var ki yıllardır tarımımızı, dünya standardına taşıyan verim artışı, doğru ürünlerin doğru topraklarda ekilip dikilmesi ve sanayi tarzı üretime geçiş bir türlü gerçekleşemedi.
Ülkemizin tarım topraklarında verimi ve geliri artırmak için yapılan bu çalışmalar ve tartışmalar bizler için yeni değil. Osmanlı döneminde tarım arazilerinin kullanımı ve mülkiyet hakkı belli kurallara bağlıydı. Topraklar belli bölgelerde, özel şartlara sahip olanların mülkiyetine verilir, geriye miras bırakabilirdi. Belli alanlar dışında tarım topraklarının mülkiyeti genellikle Padişah ailesine ait idi. Köylü, devlet için bu toprakları ekip dikmekle görevliydi. Cumhuriyetin kurulmasıyla birlikte Mustafa Kemal Atatürk’ün planladığı tarım politikasını uygulamaya ömrü yetmedi. Atatürk’ün “Köylü Milletin Efendisidir” sözü de tarım politikasını öne çıkarttı.
Atatürk’ün ardından İsmet İnönü ile Adnan Menderes, bugün Toplulaştırmanın yapıldığı bu bölgelerde Toprak Reformunu uyguladı. Mahkemelerde izalei şuu ile satışı beklenen toprakların pek çoğunun edinimi ise Atatürk’ün başlattığı, İsmet İnönü ile Adnan Menderes’in uyguladığı toprak reformuyla köylülere dağıtılan topraklardır.
NEDEN TOPRAKLAR KÖYLÜYE DAĞITILDI?
Cumhuriyetin ilk yıllarında toprak dağılımı adaletsiz idi. Ailelerin yüzde 5’i Anadolu ile Ege ve Akdeniz’de bütün toprakların yüzde 65’ine sahipti. Tarımsal üretim halkı besleyemez haldeydi. Nüfusun ağırlığı kırsalda yaşıyor ancak tarımda gübre kullanımı, nadasa bırakma, ekim dikim teknikleri ile makine kullanımı bilinmiyordu. Kırsalda yaşayan köylüyü, çiftçi yapmak için İç Anadolu, Akdeniz, Ege bölgelerinde toprak reformu yapıldı. Karadeniz’de reform yapılacak toprak yoktu. Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da ise toprakların aşiretlerin elinde olduğu için halka dağıtımı yapılamadı. Toprak reformu yapılan bölgelerde aynı zamanda nüfus yapısı da değişti. Çiftçilerin örgütlenip, kooperatifleşmesi teşvik edildi. Tohum ve gübre ile makine kullanımı istendi. Ne var ki daha sonraki yıllarda İç Anadolu’da özellikle Niğde, Nevşehir gibi kentlerde su olmadığı halde suya çok ihtiyaç duyan patates gibi ürünler teşvik edildi. Buna karşılık bölge iklimi ile toprağına uygun geleneksel ekimi yapılan tahıl üretimi ile bağcılık verimsiz hale getirildi. Sonraki Hükümetler döneminde tarımdaki yanlışlar düzeltilmedi hatta köylüye toprak reformuyla dağıtılan tarım arazileri de küçüldükçe küçüldü. Sanayi tarzı tarım yapılamaz hale geldi.
Nitekim aynı topraklar bugün de “Toplulaştırma” uygulamasıyla geleceği henüz kestirilemeyen farklı bir maceraya daha savrulmaya hazırlandıkları dikkat çekiyor.
Nurten Ertul