Travmatik Bir Hezeyan, Soykırım
Gün geçmiyor ki acılar bitsin , insanlık barış ve huzur kavramlarıyla özdeşleşmiş bir duyguyla Dünya’daki gerçek benliğini yaşabilsin. Ki günümüzde kan, ölüm , feryad-ı figan bir haykırış. Acılar ekiliyor kadim topraklarda , göz yaşlarıyla sulanıyor , ağıtlar ile büyüyor ve körpe bedenler can verirken gökyüzü sessiz, suskun … Evet dostlar acımız, gözyaşımız,konumuz; Orta Doğu ve bir insanlık dramı olan travmatik hezeyanın sonucu olan soykırım.
Kuşaklar arası travma aktarımı, bir önceki neslin yaşadığı travmanın sonraki kuşağa etkilerinin geçmesidir. Travma genel anlamda savaş, göç, doğal afet, soykırım, taciz veya kaza gibi olaylara verilmiş duygusal bir tepkidir. Travma yaşayan kişi duygusal bozukluklara , stres , hezeyan ,uyum sorunları ve anksiyete gibi sonuçlar ile karşılaşır. Bu semptomlar daha sonraki kuşaklar tarafından da genetik olarak geçişler ile yaşanmaktadır. Bu durum günümüz coğrafyasında en bariz olarak kan davası veya ailesinde kişilik bozukluğu olan insanların sonraki nesillerinde benzer durumların gözlemlenmesiyle eş güdümlü bir olaydır.
Travmalarda biyolojik çalışmalar üzerinde tartışmalar devam etse de genetik olarak çocuğa aktarıldığı bulunmuştur. Çocuklara genler aracılığıyla travma miras edilmesine ‘’epigenetik’’ denilmektedir. Epigenetik değişim kavramı, kişinin genetik diziliminde bulunan ancak aktif olmayan çeşitli çevre koşulları ve deneyimlerle genlerin aktiflik biçimini değiştirmesidir.
İkinci Dünya savaşı sonrasında, Yahudi soykırımına uğrayan bireylerin çocuklarında stres ve kaygı anında benzer semptonlar gözlendiği ortaya çıkmıştır. Bu durum epigenetik olarak sonraki kuşaklarda görüldüğü bilimsel bir gerçeklikle ortaya çıkmıştır. Benzer bir durum olarak , atalarında baskı , şiddet görmüş soy , mezhep ,aile bireyleri bunu içselleştirir. Sonraki kuşakta ise bu yaşantılar pasifize edilerek bilinç altında gizlenir. Sonraki süreçlerdebu durum travmatik bir sorun halini alır.
Yaşanılan bu travmaların aktarımı da yine ebeveynlerin yaklaşım tarzı ve eğitimiyle yakın ilişkilidir. Yapıcı – onarıcı bir üsluptan ziyade, korumacı-baskılayıcı bir tavır sergilenirse durum içselleştirilir. Yaşanılan soy ağacı travmaları çözüm yapılmadığından dolayı benzer tepkiyle sonraki kuşaklarda ortaya çıkar.
Yahudi soykırımı , Roma ile başladı ve Hitler faşizmiyle zirveye çıktı .Günümüzde ise Filistin’de yaşanılan durum objektif olmak gerekirse katliamdır ve bu yatsınamaz bir gerçekliktir. Bunları yaşayan çocukların, insanların bu hezeyanı, acıyı, travmayıyaşaması ayrı bir psogogenetik durumdur.’’ Her etkinin nedeni bir tepkidir’’ bu düsturda travmatik hezeyanların ana nedenleri korku , kaygı , ölüm gibi etmenler epigenetik travmatik sonuçları doğurur.İsrail’in şu an yaptığı katliamın temelinde geçmiş yaşantılarının tepkisel yansıması ve pragmatist , kapitalist hegomanya anlayışıyla örtüşmektedir.
Peki sen neden yaşadığın hüsranları , ölümleri yaşatıyorsun , neden acılarının daha fazlasını hissettirmeye çalışıyorsun ? Benzer soykırımı yaşadın, yaşadığını yansıtmak ne kadar doğru bir yaklaşımdır. Kaldı ki bu durum döngüsel olarak sonraki kuşaklar tarafından sana da yaşatılacaktır.
Yüzyıllardır süregelen, bir travmatik hezeyanın, psikolojik kaygının nüveleri miyiz ? Ayrıca bu psişik durumun çözümü öç almak , benliğini gizlemek , kaçmak , baskılamak değildir .Geçmiş yaşantılardan oluşan rutin dışındaki, aydınlanmış senle karanlığı aralama zamanıdır. ‘’ Hiçbir savaş , kan , göz yaşı, insanlık onurunu , acıyı gizlemek için bir neden değildir .’’Rahmi Mart