Köşe Yazıları

YAŞAYAN KENT : SALAMİS

Biraz Antik Yunan ve Euripides, biraz Roma Dönemi ve sonra Bizans’ın … Birçok medeniyetin izlerini günümüze taşıyor. İzmir Urla doğumlu Nobel Edebiyat Ödülü sahibi 20. yüzyılın önemli Yunan şairlerinden Yorgo Seferis’in dizelerine de ilham olmuş.. İncil’de de adı geçen kent...

Birçok medeniyetin izlerini günümüze taşıyan antik kent Salamis…

Kumlarla sarıp sarmalanmış antik kent Salamis…

M.Ö. XI. yüzyılda kurulan ve Kuzey Kıbrıs’ta “görülmesi gerekenler” listesinde yer alan Salamis Antik Kenti yüzyıllar boyunca ev sahipliği yaptığı medeniyetlerden kalan tarihi izleriyle hayranlık uyandırıyor.

Yalnız Kıbrıs adasının değil Doğu Akdeniz’in de önemli kültürel miraslarından biri olarak tarihte derin izler bırakarak günümüze bir kısmı deniz, bir kısmı kumlar altında kalarak, bir kısmı ise arkeolojik kazılarla gün yüzüne çıkarılarak gelen Salamis, Antik Yunan, Asur, Mısır, Pers, Büyük İskender, Ptoleme Krallığı, Roma İmparatorluğu ve Bizans dönemine ev sahipliği yapmış.

Post-klasik kalıntılarla tarihe ışık tutuyor

Geçmişinde birçok medeniyeti ağırlayan tarihe ışık tutan antik kentte; Roma Amfitiyatrosu, sportif faaliyetlerin yapıldığı Gymnasium, Zeus Sunağı, Roma Hamamları ve caddesi, Bizans Sarnıcı, su kemerleri, Helenistik ve Roma Agorası, Nekropol, Hıristiyanlık döneminde inşa edilen Campanopetra Bazilikası, bir zamanlar Kıbrıs’ın en büyük bazilikası olan Epiphanios, Roman Villa, Nikokreon Anıtı, Cellarga Toplu Mezarları, Geç dönem surları, Yağ değirmeni, MÖ VII. ve VIII. yüzyıllara tarihlenen büyük kemerli mezarlar, duvarlarda mozaikler ve yer yer renkli mermerler, sütunlu revaklara sahip geniş dikdörtgen bir alan ve çeşitli tanrı ve tanrıçaların mermer heykelleri gibi post-klasik kalıntılar bulunuyor.

Gizemleri zamanla keşfedildi

19. yüzyılın sonlarında, ağaçlarla ve toprak tabakasıyla örtülmüş bir halde keşfedilen antik kentin büyük bölümü 1952-1974 yılları arasında Lyon Üniversitesi’nin Fransız heyeti tarafından 22 yıl boyunca yapılan kazılarla ortaya çıkarılmış. Gizemleri zamanla keşfedilen Salamis’in 1974 yılında kesilen kazı çalışmalarına 1998 yılında Ankara Üniversitesi ve Doğu Akdeniz Üniversitesi iş birliğinde tekrar başlanmış. 2013 yılına dek süren kazılarda bir Roma Hamamı, bir sütunlu cadde, MS II. yüzyıla ait üç heykel ile iki geç dönem yapısı gün ışığına çıkarılmış.

Tarihi kalıntılar Londra British Museum’da ve KKTC’de St. Barnabas Manastırı’nda sergileniyor

Birçoğu MÖ 3. ve 4. yüzyıllar arasındaki döneme ait olan arkeolojik buluntuların büyük bir kısmı antik kente yaklaşık 15 dakikalık mesafedeki St. Barnabas Manastırı’nda koleksiyonun bir parçası olarak sergileniyor. Kazılar sırasında gün ışığına çıkarılan tarihi kalıntılarının bir kısmı ise Londra’daki British Museum’da sergileniyor. MÖ 411’den 374’e kadar uzanan önemli kalıntıların ve altın sikkelerin bulunması, kentin antik çağlardaki önemli zenginliğini gözler önüne sererken, mimoza, çam ve okaliptüs ağaçlarıyla kaplı bu bölgede yapılacak daha fazla kazı, muhakkak ki antik Kıbrıs’tan daha birçok kayıp sırrı ortaya çıkaracaktır.

M.S. 9. yüzyıla kadar adanın en önemli ticaret merkezlerinden biri

Turizm sektörü açısından oldukça önemli bir bölge olan Salamis Harabeleri, Gazimağusa’nın 6 kilometre kuzeyinde Trodos Dağı’ndan doğan Pedios (Kanlıdere) Nehri’nin yakınında bir havzada Bronz Çağı sonlarında kurulmuş. Tuzla köyünün yanında bulunan büyük Geç Bronz Çağı yerleşimi Enkomi’nin M.Ö. XI. yüzyılda önemini yitirmesi ile birlikte Salamis M.S. IX. yüzyıla kadar sürecek olan bir süreçte giderek büyüyen ve adanın en önemli merkezlerinden biri olacak biçimde tarih sahnesine çıkmış. Salamis batısında uzanan, Kıbrıs adasının en zengin ve verimli alanlarından olan Meserya düzlüğü ile Suriye, Filistin, Yakındoğu kıyılarıyla ticari ilişkiler geliştirmesine imkân tanıyan doğal limanlarının avantajlarını iyi kullanmış.

Bronz Çağı sonlarında kurulmuş

Kuzey Kıbrıs’ın kıyıları ve iç kesimleri boyunca uzanan bir mil karelik bir alana yayılan antik kentin kuruluşuyla ilgili sayısız efsane olmasına karşın iki rivayet ön plana çıkıyor. Bunlardan biri  Bronz Devri’nin sonlarındaki göçlerle Anadolu’dan gelen kavimler ve Yunanistan’dan gelen Akalar tarafından kurulduğu yönünde. Bir diğer rivayet ise Yunan adası Salamis’in kralı Telamon’un oğlu Teukros tarafından kurulduğuna dair mitolojik hikaye. Truva Savaşı sırasında kardeşi Ajax’ın intiharını engellemediği ve intikamını alamadığı için babası tarafından ülkesinden kovulan Teukros, Kıbrıs’a gelerek bir kenti kurar ve bu kente memleketi Salamis’in adını verir. İlk iş olarak da Yunan mitolojisindeki en güçlü ve önemli tanrı Zeus’a adanmış bir tapınak inşa ettirir.

Krallığın başkenti olur

Salamis kenti Asur, Mısır ve Pers uygarlıklarından sonra kenti alan Büyük İskender’in ölümünün ardından M.Ö. 294 yılında Ptoleme Krallığı’nın Kıbrıs’ı almasıyla birlikte bu krallığın idaresine girer. Ve tarihinde ilk defa başkent olma özelliğini kazanır. Salamis’in bu parlak dönemi Roma egemenliği döneminde de devam etmiş. Bu dönemde, Roma İmparatorluğu’nun doğudaki en önemli ticaret merkezlerinden biri olur. M.S. 76-77 yıllarındaki depremlerle ve M.S. 116 yılındaki Yahudi isyanlarıyla tahrip olan kent, daha sonra Roma İmparatorluğu’nun Antiocheia (Antakya) vilayetine bağlanır. Bu dönemde Salamis limanının önemi artar, Suriye gemilerince ilk uğrak liman olur ve tekrar refaha kavuşur..

Ortaçağ’da önemini yitirir

Salamis kenti kuruluşundan başlayarak hızlı bir batılılaşma sürecine girmiş.  M.Ö. I. bin içinde arkeolojik bulguların da ortaya koyduğu gibi kentte refah ve bolluk hüküm sürmüş. Yüzlerce yıl boyunca şanlı ve ünlü bir şehir olan Salamis kentinin, M.S. IV. yüzyıl ortalarında yaşadığı iki şiddetli depremin ardından tekrar eski görkemine ulaşamayacak şekilde yıkılmasıyla kent tarihinde yeni bir dönem başlamış. Depremlerin etkisinin her geçen gün daha fazla artması sonucunda, Bizans imparatoru II. Konstantin, şehri daha küçük bir yapıda yeniden inşa ettirmiş. Bir Hıristiyanlık şehri olarak oluşturulan Salamis’in kültürel kimliğinin yanı sıra ismi de İmparatorun adına ithafen Constantia olarak değişmiş. Kent bu dönemde tekrar Kıbrıs’ın başkenti olmuş. Constantia yaşamını M.S. VII. yüzyıldaki Arap işgallerine kadar sürdürmüş. Bu dönemden sonra işgalcilere barınaklık yapan kent Ortaçağ’da Mağusa’nın kurulması ile önemini yitirmiş, M.S. 647 yıllarından itibaren Arap akınları ile meydana gelen büyük depremler sonucunda halk Salamis şehrini terk etmeye başlamış ve yakın konumdaki Mağusa şehrine göç etmiş. Limanın alüvyonla dolması, kasabanın kademeli olarak gerilemesine yol açmış. Halkın kentten taşınmasının ardından da Salamis, Mağusa’daki surlara ve binalara malzeme sağlayan büyük bir taş ocağı haline dönüşmüş. Güçlü kuzey rüzgârları antik dönemde yaklaşık bin yıl boyunca Kıbrıs’ın başkenti olan Salamis’in terk edilmiş kalıntılarını kumla kaplamış. Antik dönemde önemli bir liman ve ticaret merkezi olan Salamis, Asurlular, Mısırlılar, Persler ve Romalıların birbirini izleyen işgallerinden kurtulmuş, ancak sonunda doğanın güçlerine yenik düşmüş. Kumla kaplanan bazı yapılar 19. yüzyılın sonundaki ilk arkeolojik kazılara kadar orijinal yüksekliklerinde korunmuşlar.

İncil’de de adı geçiyor

MÖ VI. yüzyılda Yunan sikkelerinin ilk basıldığı şehir olan Salamis, aynı zamanda İncil‘de de adı geçen bir kent, Milattan sonraki ilk yıllarda “İlk Misyonerlik Yolculuğu” olarak bilinen olayda, havari Pavlus ve Kıbrıs doğumlu havari Barnabas, Suriye’nin Antakya’sından yola çıktıktan sonra diğer dünya ülkelerine gitmeden önce ilk yolculuklarında Salamis’i ilk varış noktaları olarak belirlemişler. Orada, adanın diğer bölgelerine geçmeden önce de Yahudi sinagoglarında İsa’yı Mesih’i ilan ederek, Hristiyanlığı vaaz etmişler.

Şiirlere ilham olmuş

İzmir Urla doğumlu Nobel Edebiyat Ödülü sahibi 20. yüzyılın önemli Yunan şairlerinden Yorgo Seferis 1953 yılındaki Kıbrıs ziyaretinde Salamis antik şehrine ithafen ‘Salamina Kıbrıs’ adında bir şiir yazmış. Şiirde ‘… Salamis artık iç çekişlerin sebebinin metropolü’ ifadelerini kullanmış.

Salamis’te görülecek bazı tarihi dokular..

Sur ve Liman:

Kenti kuzey, güney ve batı yönlerinde çevreleyen surlar dışında bir de kentin merkezini çevreleyen ikinci bir sur bulunuyor. Surlar, M.S. VII. yüzyıldaki Arap (İslam) akınlarına karşı korunmak için inşa edilmiş.

Kentin iki ayrı limanı bulunmuş. Bunlardan biri kentin güneydoğusunda, Salamis’in en eski limanı. Diğer liman ise kentin kuzeyinde, Geç Roma devrinde kullanılan liman.

Gymnassium:

Kentin kuzey ucunda yer alan Gymnasiumun güney girişindeki zemin döşemesindeki yazıttan buradaki en eski gymnasiumun M.Ö. II. yüzyıla ait Helenistik bir spor tesisi olduğu tespit edilmiş. Depremlerle zarar gören gymnasium, İmparator Traianus,  Hadrianus, Augustus devirlerinde son olarak da Erken Bizans döneminde II. Konstantin devrinde yeniden inşa edilmiş. Dört tarafı sütunlu revaklarla çevrili alanın kuzey girişinde Yunan mitolojisinden tanrı, tanrıça ve kahramanlarının mermer heykelleri bulunan yüzme havuzu ve doğu revakı eklenmiş. Bu heykeller günümüzde çoğu başsız olarak sergileniyor. Augustus heykeli bu bölüme aitken, bazı sütunlar ve heykeller ise tiyatroyu süslüyormuş ve buraya IV. yüzyıldaki bir depremden sonra getirilmiş. Gymnasium’un hamamları, altı metre yüksekliğe ulaşan duvarları korunmuş ve Yunan mitolojisinden sahneler içeren mozaik ve fresklerle süslenmiş.

Roma Amfitiyatrosu:

Gymnasium’un güneyinde yer alan Roma Amfitiyatrosu da Salamis harabelerinin etkileyici özelliklerinden biri. İlk olarak 1959 yılında yapılan kazılarda ortaya çıkarılmış. Augustus döneminde yapılan ve 50’den fazla sıra koltuğuyla 15 bin seyirciyi ağırlayabilen amfitiyatro, IV. yüzyılda yıkılmış. Gymnasium gibi bu yapı da kapsamlı bir şekilde yenilenmiş. Antik tiyatro sahne binası, orkestra ve oturma alanı ile üç bölümden oluşuyor. Orta kısmındaki orkestranın ortasında Dionysos’a adanmış bir sunak ve Marcus Avurelius Commedus ile Caesar Contanstinus ve Caesar Maksimianus’a adanmış silindirik iki sütun kaidesi bulunuyor. Oturma yerlerinin orta kısmındaki boşluk ise şeref locası. Günümüzde çeşitli konserlere, festivaller ve etkinliklere ev sahipliği yapan amfitiyatroda José Carreras gibi sanatçılar ve Boney M. gibi gruplar da sahne almış.

 Agora:

Vouta’nın yanında yer alan bu taş forum, Salamis’in bir buluşma yeri ve pazarıymış. 230 x 55 metre ölçülerindeki Salamis’teki bu forum, bilinen en büyük forumlardan biri. İki uzun kenarda stoalar ve üstü kapalı sütun dizilerinden sadece biri günümüze ulaşabilmiş.

Zeus Tapınağı:

Antik kentin günümüzde harap olan ana tapınağı Agora’nın güneyinde yer alıyor ve basamaklarla ulaşılıyor. Tapınağın inşa edildiği kireçtaşı ve 12 sütunla süslenmiş revak bulunuyor. Yapının az bir kısmı günümüze dek ulaşabilmiş.

Su Sarnıçları:

Agoranın kuzey ucunda yer alan bu Bizans su sarnıcının, MS 627- 640 civarında inşa edildiğine inanılıyor. Değirmenlik Köyü’nden Salamis şehrine su getirmek için toprak künk ve su kemerlerinden oluşan bir sistem kurulmuş. Bu sarnıcın duvarları ve 36 kare sütunun kalıntıları günümüze dek ulaşmış. Su deposunun alt kısmı toprak içinde üst kısmı ise açıkta inşa edilmiş. Roma Köşkü’nün yakınındaki bir başka Bizans sarnıcı, Hristiyan resimlerinin parçalarını sergiliyor. Birbirine açılan üç bölümden oluşan duvar resimlerinden birinde MS VI. yüzyıla ait yazılar bulunmuş. Sarnıcın ana paneli, yukarıda İsa Mesih’in resminin yazılı olduğu balık ve bitkilerden oluşan bir su sahnesini tasvir ediyor. Huni şeklinde yapılan yapı, üç bölümden oluşuyor.

 Roma Villası: Amfitiyatronun güneyinde yer alıyor. Dönemin egemeni olan Romalılar tarafından inşa edilen ve döneminde iki katlı bir bina olan bu yapı, sütunlu bir giriş, bir iç avlu ve geniş bir oturma odasından oluşuyor.

St. Epiphanios Bazilikası:

Kıbrıs’ın en büyük bazilikası olan Epiphanios, Roma Villası’nın biraz ötesinde bulunuyor. MS 400 yıllarında Salamis Piskoposu St. Epiphanios tarafından Constantia metropol kilisesi olarak inşa edilen bu anıtta, iki sıra taş sütunla ayrılmış orta nefin her iki tarafında üç koridor bulunuyor. Campanopetra Bazilikası ile buluştuğu bazilikanın güney duvarında, üzerinde yazılar olan taş bir tabut olan boş bir mermer lahit bulunuyor. Bunun, Arap saldırıları sırasında imparator Leo tarafından kalıntıları Konstantinopolis’e götürülen piskoposun mezarı olduğuna inanılıyor.

 Campanopetra Bazilikası:

MS 4. yüzyılda Hıristiyanlık döneminde inşa edilmiş olan Campanopetra bazilikası, limana uzak olmayan deniz manzaralı muhteşem bir konuma sahip. Batıda üç koridorlu bazilikaya bitişik, her tarafında kemer altı bulunan geniş sütunlu dikdörtgen bir avludan oluşuyor. Avlu içinde bir kuyunun yanı sıra merkezi apsiste bir piskopos kürsüsü ve diğer din adamları için oturma yeri bulunuyor. Apsisin arkasında ise banyosu bulunan bir sauna odası kalıntıları bulunuyor. Diğer bir odada, Roma dünyasında genellikle mermer, inci ve camın kullanıldığı, bir resim veya desen oluşturmak için malzemelerin kesildiği ve duvarlara kakma yöntemiyle oyulduğu popüler bir sanat olan opus sectile tekniğiyle yapılmış etkileyici mozaikler bulunuyor.

Nikokreon Anıtı: Salamis’in son imparatoru olan Nikokreon adına inşa edilmiş.

Roma Hamamları: Gymnasium’un doğusunda yer alıyor. Antik kentin güneybatı tarafında ise yarım daire şeklinde düzenlenmiş tuvaletler, boru hatları ve su depoları bulunuyor.

Mezarlar:

Şehirde MÖ VII. ve VIII. yüzyıllara tarihlenen büyük kemerli mezarlar bulunuyor. İnce kesme taş ve kerpiçten inşa edilen mezarlar, şehrin eski sakinlerinin sosyal hiyerarşisine bir bakış da sağlıyor. Kazılarda açığa çıkarılan mezarlardan bazıları gerek yapıları ve gerek zengin buluntularından dolayı Kral mezarları diye adlandırılmış.

Etiketler
Daha Fazla Göster

Fulya Omac

Gazeteci

İlgili Makaleler

Bir cevap yazın

Başa dön tuşu
Kapalı