Röportajlar

Gazeteci Ece İçmez’den İzmir Barosu Başkan Adayı Av. İlke Erol Röportajı “Cumhuriyetimizin kuruluş felsefesi ile çalışacağız”

İzmir Barosu Başkan Adayı İlke Erol, adaylık süreci ve projeleri hakkında bilgi vererek Gazeteci Ece İçmez’in sorularını yanıtladı.

İlke hanım öncelikle biraz kendinizden bahseder misiniz?

-1965 yılında Aydın/Çine’de doğdum. Eşitliğe inanan, içinde yaşadığı topluma karşı
sorumlulukları olduğu anlayışındaki bir ailede dünyaya gözlerimi açtım ve aynı bilinçle
yetiştirildim. İlk ve orta öğrenimimi Çine’de tamamladım. Daha sonra yatılı olarak okuduğum
İzmir Kız Lisesi’ni 1982 yılında bitirdim ve aynı yıl girdiğim Dokuz Eylül Üniversitesi
Hukuk Fakültesi’nden 1988 yılında mezun oldum. Avukatlık stajımı takiben 1989 yılından bu
yana Karşıyaka’da bulunan ofisimde serbest avukatlık yapmaktayım. Mesleğe ilk başladığım
yıllardan itibaren İzmir Barosunun komisyonlarında aktif olarak çalışmaya başladım. 2014-
2016 döneminde İzmir Barosu Türkiye Barolar Birliği Delegesi, 2016-2018 döneminde İzmir
Barosu Genel Sekreteri, 2014-2018 döneminde İzmir Barosu Avukatlar Yardımlaşma ve
Dayanışma Vakfı Mütevelli Heyeti üyesi olarak görev yaptım. 2016-2018 döneminde İzmir
Barosu Çocuk Hakları Merkezi, Uluslararası İlişkiler Komisyonu, Yasa İzleme Komisyonu,
Vergi ve İdare Komisyonu, Enerji Hukuku Komisyonu, Kent ve Çevre Komisyonundan
sorumlu yönetim kurulu üyesi, SEM (Staj Eğitim Merkezi) ve CMK (Ceza Muhakemesi
Kanunu kapsamında baro tarafından görevlendirilen müdafi) eğitmeni olarak çalıştım. Meslek örgütümüzün yanı sıra sosyal sorumluluk bilinci ile topluma hizmet üreten çeşitli sivil toplum kuruluşlarında da çalışmaktayım. 2002 yılından bu yana Türkiye’nin ilk ortodontisti İzmir için de simge bir isim olan Ayşe Mayda tarafından kurulmuş ve uluslararası bir sivil organizasyon olan İzmir Soroptimist Kulübü (İş ve Meslek Kadınları) üyesiyim.
Mesleklerinin ilkleri olmuş aydın Cumhuriyet kadınları, edebiyatçı Müfide Ferit Tek ve
Av.Bihterin Hotinli, ilk kadın Yargıtay üyesi Melahat Ruacan, hukukçu Fahire Akman gibi
değerli büyüklerimiz tarafından kurulmuş olan Türkiye Soroptimist Kulüpleri
Federasyonu’nda tüm yönetim kademelerinde görev aldıktan sonra 2014-2016 döneminde
Türkiye Federasyonu başkanlığı, 2016-2018 döneminde Avrupa Delegeliği yaptım. Halen
Tüzük Komisyonu Başkanı olarak görev yapıyorum. Aynı zamanda İzmir Kız Lisesi
Mezunlar Derneği ve Daha İyi Yargı Derneği’nin üyesiyim. Üyesi olmasam da pek çok sivil
toplum kuruluşu ve platformlarla dayanışma içerisinde çalışıyorum.

İzmir Barosu başkanlığına aday olmanızın en önemli sebebi nedir?
-İzmir Barosu başkanlığına aday olmamın en önemli nedeni mesleğimizin sorunlarının çığ
gibi büyüyerek geldiği bu noktada somut çözümlere yönelik etkin rol alınması gerektiğini
düşünmem. Aynı zamanda baro yönetiminde hakim olan kamplaşma anlayışının son
bulmasını, bağlı olduğu grup ayrımı olmaksızın tüm meslektaşlarımızın meslek
kuruluşumuzun yanında olduğunu hissetmesini istiyorum. Ayrıca, her ne kadar yönetim kademesinde ve diğer kurullarda çok sayıda kadın meslektaşım yer alsa da şimdiye kadar sadece bir kadın meslektaşımın başkanlık yapması karşısında üst düzey karar almada kadın katılımını savunan bir avukat, bir vatandaş olarak diğer meslektaşlarıma da esin kaynağı olmak istedim. İzmir’in kurtuluşunun 100.yılında bu konuda da bir kez daha farkını ortaya koyacağına ve bütünleştirici olmak isteyen bir kadın baro başkanına görev vereceklerine tüm kalbimle inanıyorum.

Ülkemizde Küresel Organize Suç Endeksine göre Türkiye organize suçta Avrupa birincisi, 2020 yılında insanların hüküm alarak hapse girmesine yol açan ilk 5 suç türü sırasıyla yaralama (yüzde 15,7), hırsızlık (yüzde 15,2), trafik suçları (yüzde 5,9), icra ve
iflas kanuna muhalefet (yüzde 5,3) ve uyuşturucu veya uyarıcı madde imal ve ticaretidir (yüzde 4,7). bu yönden baktığınızda Türkiye’de ki suç oranı ile beraber cezaevi sayısı sizce ne kadar yeterli?
 Bu konuyu şöyle ele almak daha doğru bir yaklaşım olur; ülkemizde suç oranının artmasını neden önleyemiyoruz?

Uluslararası Organize Suça Karşı Küresel İnisiyatif tarafından yayınlanan Küresel Organize
Suç endeksinde yayınlanan verilerin hangi surette elde edildiği ve değerlendirildiği yönünde
şüpheler olmakla birlikte Türkiye’de de tüm dünya ülkelerinde olduğu gibi bireysel suçlulukta
en önemli etmenler; genellikle kişisel düşünceler- davranışlar – değerler – inançlar- aile  ve
toplumsal ilişkilerdir.  Ceza infaz kurumu inşaatlarının devam ettiği ülkemizde amaç devlet kurumuna emanet edilen bireylerin insan onuruna yakışır, modern infaz anlayışı doğrultusunda hükümlülük veya tutukluluk sürelerini geçirmesi olmalıdır.  Ülkemizde 01/04/2022 tarihi itibariyle 275.859 kişilik ceza infaz kurumu ve tutukevi bulunmaktadır. 2006 yılında başlatılan çalışmalar neticesinde bu yıla dek 285 ilçe ceza infaz kurumu kapatılmış; yine 2006 yılından bu yana 247 adet ceza infaz kurumu da inşa
edilmiştir.

Yeni ceza infaz kurumlarının inşa edilmesinin amacı; hali hazırda doluluk oranlarının yüksek
olduğu ceza infaz kurumlarının mevcudunun azaltılmasına; yönelik olmalıdır.
Yoksa tedbir niteliğindeki tutukluluk ile hukuka ve kanunlara aykırı hükümlülük hallerinin
artması anlamına gelmemelidir.  Ceza hukuku, suçun kontrol edilmesinde bir sosyal kontrol aracıdır. Bireylerin toplumla barış içinde ve sosyolojik anlamda uyumlu bir yaşam sürmesi ancak hukuk uygulamalarının adil, haklıyı gözeten, yeknesak ve kamu vicdanına uygun olması ile mümkün olabilir. Çocuk Suçluluğunun Önlenmesi Hakkında BM Yönlendirici İlkeleri bulunmakta Türkiye bu ilkelere uyuyor mu? Başka ülkelerde çocuk suçluların hapisten sonra rehabilite merkezlerinde tedavi görüp meslek edinme kurslarına gönderilip takibi yapılıyor bizim ülkemizde çocuklar ailelerine dönüyor ya da sokaklar biz de de bu tarz
çalışmalar yapmak mümkün müdür?

Birleşmiş Milletler Genel Kurulu tarafından 1990 yılında kabul edilen bu ilkeler sadece çocuk
suçluluğunun önlenmesine ilişkin temel standartlardan bahsetmemekte aynı zamanda
çocukların potansiyellerinin geliştirilmesi yönünde de üye devletlere sorumluluklar
vermektedir. Burada önemli olan çocuklarımızın ceza adalet sistemine dahil edilmeden
alternatif tedbirlerle, suça yönelmeden toplum içerisinde eğitilmesidir. Bu anlamda Türkiye’nin Çocuk Suçluluğunun Önlenmesi Hakkında BM Yönlendirici İlkeleri
göz önünde bulundurarak uygun tedbirleri hayata geçirdiğinden bahsedemeyiz.
Ülkemizde çocuğun halen genel mahkemelerde yargılanıyor olması ve yetişkin cezalandırma sisteminin uygulanıyor olması karşısında bu ilkelerin dikkate alınmadığı açıkça
ortadadır.Yönlendirici ilkeleri, İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi, Çocuk Hakları
Sözleşmesi, Pekin Kuralları olarak adlandırdığımız Çocuk Adalet Sisteminin Uygulanması
Hakkında Birleşmiş Milletler Asgari Standart Kuralları ve Avrupa Sosyal Şartının “Çocukların ve Gençlerin Korunması” başlıklı 7.maddesi, “Sosyal Refah Hizmetlerinden
Yararlanma Hakkı” na ilişkin 14. Maddesi ile “Çocukların ve Gençlerin Sosyal, Yasal ve
Ekonomik Korunma Hakkı” nı içeren maddeleri ile birlikte ele almamız gerekmektedir. Bu
belgelerde kabul edilen önlemlerin alınarak, kuralların devlet tarafından kararlı politikalarla
uygulanması, toplum, aile, yerel toplumsal kuruluşlar ile kamu kurum ve kuruluşları
arasındaki koordinasyonun etkili hale getirilmesi, iş birliklerinin güçlendirilmesi önem
taşımaktadır.

Çocuğun Üstün Yararı prensibi gözetilerek geliştirilecek programlarla çocuğun suçtan
korunması mümkün olmakla birlikte rehabilite edilerek topluma kazandırılmaları da
sağlanabilecektir. Geleceğimizin teminatı olan çocuklarımıza bunu borçlu olduğumuz
inancıyla göreve gelmemiz halinde öncelikli olarak bu konuda kalıcı adımlar atılması için
yapılması gereken çalışmalar da programımızda bulunmaktadır.

Kadın ve çocuk hakları komisyonlarında çalışmalar düzenlediğinizi biliyoruz. Bu
konularda ülkemizde ne gibi eksiklikler var sizce?

– Kadın ve Çocuk hakları dediğimizde aslında insan haklarından ayrı düşünmemek gerekiyor. Bu anlamda ne yazık ki en çok kadınlar ve çocuklar eşitsizliğe, ayrımcılığa, şiddete maruz kaldığı için o alanlarda daha çok çalışmamız gerekiyor. Günümüzde kadınların kazanımları birer birer ellerinden alınmaya çalışılıyor. Aynı şekilde çocukların da başta yaşam ve eğitim hakları olmak üzere tüm kazanımları geri itiliyor. Pandemi sürecinde kadın ve çocukların bu süreçten en fazla zararla geçtiğini deneyimledik. Kadın iş yaşamının dışına itildi, ev içinde artan bakım hizmetleri nedeniyle emeğinin karşılığını alamadı ve aile içi şiddete daha çok maruz kaldı. Aynı şekilde çocukların da eğitim, oyun gibi en doğal hakları ellerinden alındı. Eğitim olanaklarından eşit ve yeterli ölçüde yararlanamadılar. Türkiye’nin imzacısı olduğu uluslararası sözleşmelerdeki taahhütler, Anayasamız ve mevcut
yasalarımızda bu konularda pek çok düzenlemeler olmakla birlikte bunları hayata
geçiremiyoruz. Bu konuda devletin kararlı politikalar üretmesi gerekiyor. Devleti harekete
geçirme noktasında da Barolara  ve bu alanda çalışan sivil toplum kuruluşlarına büyük görev
düşüyor. Ülkemizde herkes için eşit ve adil bir yaşam anlayışı benimsemediğimiz, her alanda toplumsal cinsiyet eşitliği kavramlarını oturtmadığımız sürece somut adımlar atamayız.

Avukatların iş yükü hakkında ne düşünüyorsunuz? Çoğu mahkeme birkaç dakika
sürüyor dosyaların tam anlamıyla detaylıca incelendiğini düşünüyor musunuz?

– Avukatlar zamanında başlamayan ve bazen saatlerce uzayıp giden duruşmalar nedeniyle
adliye koridorlarında beklemek zorunda kalıyorlar. Aynı gün ve aynı saate birden fazla
duruşma konulduğu, duruşma saatlerinin sağlıklı olmadığı bu koşullar avukatların da
günlerini planlamalarını imkansız hale getirmektedir. Hepimiz için zamanın verimli kullanılması çok kıymetli olmasına rağmen bizim irademiz dışında gelişen bu durum mesleki performansı olumsuz etkiliyor. Sürekli değişen, izinli ve mazeretli olan hakim ve savcılar nedeniyle dosyalar sürüncemede kalıyor. Bu durum hem dosyaların yeterince incelenmemesine hem de çıkan kararların adil olup olmadığının sorgulanmasına neden oluyor.

İzmir Barosunun, mevcut yönetiminin yaptığı icraatlerin hangilerini doğru buluyor
hangi icraatlerini yanlış buluyorsunuz?

-2018 yılında grubumuzun İzmir Barosu yönetiminden ayrıldığından bu yana
meslektaşlarımız için yapılan tüm hizmetlerin durma noktasına geldiğini, İnsan Haklarının
Başkenti vizyonu ile hareket ettiğini söyleyen baromuzun ne yazık ki kendi üyeleri ve
personeline karşı adil, eşit davranmadığını görüyoruz. 2014-2018 Yönetim dönemimizde İzmir Barosu’nun yabancı barolar ve diğer uluslararası hukuk kuruluşları ile ilişkilerinde çok yol almış, önemli iş birlikleri geliştirmiştik. Ne yazık ki şu anda bu iletişim kanalları kapanmış durumda. Genç meslektaşlarımız için mesleğin başında donanımlı bir ofis imkanı sunan Genç ofisleri düzenleyerek İzmir adliyesinin yakınında hizmete açmıştık. Şu anda Genç ofisler Çankaya’da bulunan yerine taşınarak adliyeden uzaklaştırıldı ve cazibesini kaybetti.
Özellikle gece görevine giden kadın meslektaşlarımız açısından güvenlik sorunları nedeniyle
haksız rekabet ortamı yaratan durumu ortadan kaldırmak üzere Baromuza ait personelimizce kullanılan CMK gece görevlendirme aracımızı hizmetinize tahsis ettik. Mevcut baro yönetimi CMK araçları için ihale ile dışarıdan hizmet alıyor ve bu araçlar baro personeli tarafından kullanılmıyor. Görevde olduğumuz 2014-2018 yılında İzmir merkez ve tüm ilçe adliyelerindeki baro odalarının tefrişini yenilemiş, bilgisayar, yazıcı donanımını tamamlamış olmamıza rağmen bugüne kadar baro odaları ile hiç ilgilenilmediğini görüyoruz.
Duruşma salonlarında ve baro odalarındaki bilgisayarların, yazıcıların çoğu kullanılamaz
durumda. Baro yönetiminin zor koşullarda görev yapan ve zamanının büyük bölümünü
adliyelerde geçirmek zorunda olan avukatların fiziki sorunlarını gidermek yönünde bir
çalışması da bulunmuyor.

İzmir adliyesinde mahkemeler üç ayrı binaya bölünmüş durumda, Karşıyaka’da da adliye üç
farklı binada hizmet veriyor. Toplamda altı ayrı binada duruşmalara yetişme gayretinde
bırakılmamız dahi mesleğimizi ifa ederken koşulların ne kadar zorlaştığının önemli bir
göstergesi. Mevcut baro yönetimi bu sorunun çözümü için etkin bir mücadele yürütmedi.

 

Hiçbir kanun değişikleri yapılmadan şu anki mevzuat durumuna göre baro neleri
değiştirebilir? Hangi somut politikaları derhal uygulayabilir?

– Baroların kamu kurumu niteliği ile avukatlık mesleğinin kamu görevi ve serbest meslek
niteliğinin etkin kullanılması gerekir. Avukatlık Kanununun 2.maddesinde “Yargı organları, emniyet makamları, diğer kamu kurum ve kuruluşları ile kamu iktisadi teşebbüsleri, özel ve kamuya ait bankalar, noterler, sigorta şirketleri ve vakıflar avukatlara görevlerinin yerine getirilmesinde yardımcı olmak zorundadır” hükmü olmasına rağmen bugün halen meslektaşlarımız görevlerini yaparken burada bahsi geçen kurum ve kuruluşlar nezdinde büyük sorunlarla karşılaşıyorlar. Bu maddenin hatırlatılması ve güçlü olarak talep edilmesi için mücadele verilmelidir. Avukatlık mesleğinin özellikle itibarsızlaştırılmaya çalışıldığı bu dönemde barolar sivil toplumun gücünü kullanarak baskı oluşturmalıdır.

Avukat denildiğinde aklınıza ne geliyor, Avukat kavramına yüklediğiniz anlam nedir?
– Hak savunuculuğu! Bizler avukatlık mesleğini seçerken aynı zamanda bir yaşam biçimini de seçiyor ve yaşama karşı bir duruş sergiliyoruz. Herkes için adalet ve eşitliği savunacağımızın taahhüdünü de veriyoruz. O nedenle benim açımdan avukat her nerede olursa olsun haksızlığa karşı koyandır.

Sizin gözünüzden baronun misyonu ne olmalıdır?

– Baronun misyonu, Avukatlık Kanunu ile kendisine yüklenen sorumluluklarla mesleğin
onurunu korumanın, avukatların mesleki sorunlarına çözüm önerileri getirmenin,
meslektaşlarının gelişimlerine katkı sunmalarının yanı sıra Cumhuriyetimizin kuruluş
felsefesi ile koyduğu hedefler olan tam bağımsız, laik, demokratik, hukukun üstünlüğünün
egemen olduğu, modern bir toplumda yaşamanın gereklerini sağlamak için çalışmaktır.
İzmir Barosu, haksızlıklara karşı tavır alan İzmir duruşunu sergileyecektir.

Baro Başkanı olmanız halinde baro da ne gibi değişiklikler yapmayı düşünüyorsunuz?
– İzmir Barosu başkanı olarak göreve geldiğimde yapacağımız en büyük değişiklik bütüncül
bir hizmet anlayışı ile tüm meslektaşlarımızın çözüm bekleyen öncelikli sorunlarını gidermek
üzere gerekli iş birliklerini geliştirerek kalıcı adımlar atmak olacak.

 

Sorumu tekrar ediyor gibi olacağım ama Baro Başkanı olursanız yapmak istediğiniz
projeleriniz neler?

– Gerçekleştirmeyi düşündüğümüz birçok projemiz var. Aidatların adil olacağı ve
meslektaşlarımızın ödedikleri aidatın karşılığını alacakları tüm hizmetlerin sunulacağı, meslek kuruluşunu yanlarında hissedecekleri kurumsal iş birliklerinin yapılacağı, çalışma alanlarının genişletilmesi için somut girişimlerin gerçekleştirileceği, global dünya düzeninde uluslararası ilişkilerde güçlü bir baro hedefliyoruz.

2016-2018 Yönetim dönemimizde Strazburg, Selanik, Filibe Baroları ile iş birliği yapılarak
stajyer meslektaşlarımızın değişim programı çerçevesinde farklı ülkelerin hukuk sistemlerine
ilişkin deneyim edinmelerine fırsat yaratmıştık. Bu ilişkilerimizi tekrar aktif hale getireceğiz.
Bu anlamda mesleki İngilizce programlarını ve yeşil pasaportun kıdem şartı aranmaksızın tüm avukatlara verilmesi yönünde gerekli girişimleri de önemsiyoruz. Mentörlük programları ile mesleğe yeni başlayan meslektaşlarımızın karşılaştıkları sorunları aşabilmelerine yardımcı olmayı hedefliyoruz. Hukuki bilgiler yanı sıra finans, iletişim teknikleri gibi eğitimlerin de olacağı deneyimli avukatların kendilerine rehberlik edeceği, bilgi paylaşacağı programlar projelerimiz içerisinde yer almakta. Donanımlı Genç ofisleri tekrar adliye yakınında genç meslektaşlarımızın kullanımına sunacağız.

İzmir Barosu’nun Avukatlar Arası Dayanışma ve Yardımlaşma Vakfı’nı aktif hale getirilerek
mesleğe yeni başlayan meslektaşlarımıza ve kıdemli meslektaşlarımıza ihtiyaç duydukları
desteğin meslek kuruluşumuz tarafından verilmesini de sağlayacağız. Meslektaşlarımıza
yönelen şiddet ve art arda gelen avukat intiharları da özellikle ele alınması gereken bir konu
olarak önümüzde duruyor.

CHP, Ankara Adliyesinde; Sedat Peker’in Rüşvet İddiasında İsmi Geçenler Hakkında
Suç Duyurusunda Bulundu. Avukat olduğunuz için sorum şu Türkiye’de adalet
kavramı sizce nasıl işliyor?

-Burada şu üç noktaya dikkat çekmek isterim, 1-Cumhuriyet savcılarının ilgili iddiaları
derhal araştırmaları gerekirken yargının harekete geçmesi için ayrıca bir suç
duyurusuna gerek duyulması düşündürücüdür. 2- Bir suç örgütü liderinin bu bilgilere
ulaşabilmesi son derece manidar ve mafyanın devlet içine nüfuz ettiğinin göstergesidir.
3- Bugüne kadar yapılan buna benzer ifşaatların savcılar tarafından genellikle
suskunlukla karşılanmış ve herhangi bir dava açılmamış olması, en fazlası ilgilinin
görevden alınmasıyla sonuçlanması yargının siyasileşmesi ve yürütmenin gölgesi altında
olduğunun en büyük göstergesidir. Dolayısıyla, devlet içindeki suç yapılanmalarının
temizlenmesi ve tam bağımsız bir yargının önemi burada ortaya çıkıyor. Anayasal olarak demokratik hukuk devleti ilkesini benimsemiş olan ülkemizde ne yazık ki hukukun üstünlüğü ve yargı bağımsızlığının henüz sağlanamadığı görülmektedir.

Baronun basılı yayınlarını ve network ağını yeterli buluyor musunuz? Baro sosyal
medyayı- teknolojiyi yeterli kullanıyor mu?

– Baromuzun şu anda tüm iletişim araçlarını yeterli ve etkin kullandığından bahsedemeyiz.
Sosyal medya-teknoloji özellikle pandeminin de getirdiği zorunlulukla yaşamımıza çok daha
fazla yerleşti. Sosyal ağlar geniş kitlelerle haberleşme, bilgi paylaşımı ve etkileşim sağlayan
önemli araçlar olarak karşımıza çıkıyor. Bununla birlikte önemli bir kitleye hitap eden ve
dokunma, görme duyularımızı harekete geçiren basılı yayınların da ayrı bir yeri var.
Baronun gerek meslektaşlarına ulaşmak gerekse faaliyetlerini kamuoyuna duyurarak güç
birliği oluşturabilmek için tüm medya ve metin, ses, video, resim paylaşımına olanak
sağlayan teknoloji kanalları ile network ağını aktif kullanması gerektiğini düşünüyorum.

Yargının en önde gelen problemleri nelerdir?
– Hukuk güvenliğinin kalmadığı bir dönemde kimsenin yargıya veya adaletin sağlanacağına,
adil bir yargılama yapıldığına dair inancı yok. Bizler hukukçuyuz ve bugün yaşanan tüm
sorunların aslında hukukun üstünlüğünün sağlanması ile çözülebileceğini biliyoruz. Hukuka
güven duyulmuyorsa o toplumda gerçek bir adaletten bahsedemeyiz.
Gezi davası ve Cumhurbaşkanı’nın tek başına aldığı İstanbul Sözleşmesi’nin fesih kararının
iptaline ilişkin davalarda çıkan kararlarla birlikte gördük ki yargı siyasal iktidarın
gölgesindedir. Oysa, Anayasamızın 2. maddesinde altı çizilen hukuk devleti ilkesinin gerçekleşebilmesi, bireylerin temel hak ve özgürlüklerinin korunması ve geliştirilmesi için devletin yargı unsurunun, işlevini bağımsız olarak gösterebilmesi şarttır.

Kentsel dönüşüm, kadın hakları, doğa hakları gibi toplumsal cinsiyet eşitliği gibi
konularda baroların bir sorumluluğu olduğuna inanıyor musunuz?

– Bizler yaşadığımız toplumun sorunlarından kendimizi soyutlayamayız. O nedenle içerisinde
bulunduğumuz toplumun da çıkarlarını korumak ve savunmak zorunda olduğumuza
inanıyorum. Bu anlayışla, Avukatlık Kanunu’nun bize verdiği yetki ile meslek kuruluşu olarak avukatlık mesleğinin, meslektaşlarımızın ihtiyaçlarına çözüm üretmenin yanı sıra Ulusalda ve yerelde, “hukukun üstünlüğünü, insan haklarını savunmak ve korumak” yetkilerimizi de etkin olarak kullanacağımızı belirtmek isterim.
İzmir Barosu üyeleri ve İzmir halkı bilmeli ki ;
Nerede bir insan hakkı ihlali varsa,Nerede bir çevre katliamı varsa, Nerede doğada birlikte yaşadığımız can dostlarımıza bir saldırı varsa, Nerede Cumhuriyet değerlerimize yönelik bir saldırı varsa, Etkin bir mücadele içerisinde olacağız.

Bu kapsamda bugüne kadar dayanışma içerisinde birlikte çalıştığımız tüm kurumlar,
yönetimler, üniversiteler, sivil toplum kuruluşları, meslek örgütleri ile iletişimde olacak, iş
birliklerimizi geliştireceğiz.

Sosyal medya da bazı avukatların paylaşımlarını görüyoruz sizce Avukatlar etik
kurallara ve reklam yönetmeliğine uygun davranıyorlar mı? 

– Meslektaşlarımızın zaman zaman gerek sosyal medya kullanımı sırasındaki paylaşımlarında gerekse mesleki faaliyetleri sırasında Avukatlık Kanunu’nda ve Türkiye Barolar Birliği Meslek Kuralları’nda yer alan kuralları ihlal ederek avukatlık mesleğinin saygınlığına uygun davranmadıklarına veya reklam yasağına uymadıklarına tanık oluyoruz. Avukatlık mesleğinin kamu hizmeti niteliğinin gereği olan bu kurallar aynı zamanda mesleğimize güvenin de teminatıdır. Günümüzde teknolojinin getirdiği yenilikler nedeniyle reklam yasağına ilişkin düzenleme gerektiğine inanıyorum. Bu da üzerinde çalışacağımız konulardan biri olacak.

Avukat adaylarına söylemek istedikleriniz neler?

– Avukat adayı meslektaşlarımızın mesleğe hazırlandıkları staj sürecinin etkin yürütülmesi
gerektiğine inanıyorum. Gerek adliyede mahkemelerdeki staj döneminde gerekse en az beş yıl kıdemi bulunan avukat yanı staj döneminde stajyer meslektaşlarımızın konu ile ilgili bilgi ve birikimlerini arttıracak, teorik bilgi ile pratiği bağdaştıracak eğitimi almalarının sağlanması
gerekmektedir. Geçtiğimiz günlerde ofisimde genç meslektaşlarımla yaptığım toplantılarda
eğitimin en önemli sorunlarından birisi olduğunu tespit ettik.
Ayrıca, stajyer meslektaşlarımızın en büyük sorunlarından bir diğeri de ücret sorunu.  Stajyer
avukatların da staj yaptıkları dönemde maaş ve sosyal haklardan yararlandırılması hakim ve
savcı stajyerleri ile aralarındaki adaletsizliği ortadan kaldıracaktır. Bu konuda yasal
düzenlemeler yapılması gerekmekte. Bunun için gerekli girişimlerde bulunarak mücadelesini
vereceğimizi bilmelerini isterim.

Son olarak eklemek istedikleriniz?
– Her şeyden önce mesleki dayanışmaya üst düzeyde ihtiyacımız olduğu bir dönemdeyiz.
Günümüzde dünyada, ülkemizde gelişen durumlar nedeniyle toplumsal dayanışmanın ve
sahip olduğumuz, savunduğumuz değerlerimizin tekrar tekrar hatırlanması gerektiğine
inanıyorum. Bunu da ancak ortak akılla hareket ederek çözebileceğimizi
biliyoruz. Meslektaşlarımızın da sürece dahil olmak isteyeceği çözüm önerileri sunmak ve
hayata geçirmek önceliğimiz olacak. O nedenle tüm meslektaşlarımızı ve İzmir halkını
kucaklayan bir yönetim anlayışı ile çalışacağımızı söyleyebilirim.
9 Eylül İzmir’in Kurtuluşu mesajınız nedir?

9 Eylül tarihi sadece İzmir’in kurtuluş tarihi değil, aynı zamanda milli mücadelenin silahlı
safhasının bittiği, Mustafa Kemal Atatürk’ün 19 Mayıs 1919 günü başlattığı milli
mücadelenin zaferle sonuçlandığı gündür. Bu anlamda, İzmir, milli mücadelede İngiliz
destekli Yunan işgalcilerine hem ilk kurşunun atıldığı, hem de işgalcilerin denize döküldüğü
yerdir. Yani, İzmir Yunan’a karşı mücadelenin hem başlangıç, hem de bitiş yeridir. Yüzüncü
yılında bütün İzmirlilerin 9 Eylül Kurtuluş Günü’nü kutlarım.

Röportaj için teşekkür ederim.

 

RÖPORTAJ : Ece İçmez

 

https://www.egeningazetesi.com/gazeteci-ece-icmez-den-izmir-barosu-baskan-adayi-av-ilke-erol-roportaji-cumhuriyetimizin-kurulus-felsefesi-ile-calisacagiz/25485/

 

 

Etiketler
Daha Fazla Göster

İlgili Makaleler

Bir cevap yazın

Başa dön tuşu
Kapalı