ZENGİNLEŞTİKÇE FAKİRLEŞENLERDEN OLDUK
Ülkemiz insanlık tarihinin başladığı topraklar üzerine kurulu. Hangi bölgemize giderseniz gidin, uygarlık tarihinden izler bulursunuz. Bu izler kimi zaman bir pagan tapınağı ile mezarlıklara, heykellere çıkar. Kimi zaman da kale, saray, yerleşim ve ticaret merkezine. Bazen de ülke topraklarında yaşayan çok sayıda milletten geriye kalan ilginç kültürlerden izler bulursunuz. En çok da sizi kendi kimliğinizin ait olduğu kültürde karşınıza çıkan eserler heyecanlandırır.
Ben de bu hafta sonu kendimi Doğu Karadeniz’de Çamoluk’a attım. “Çamoluk’da neresi?” Diye soranlar için anlatayım kısaca:
Çamoluk, değişik dönemlerde Erzincan, Sivas, Şebinkarahisar’a bağlı olmuş, Bayburt’la da sınır. Bugün de Giresun’un sahilden uzak ilçelerinden birisi. Tarih boyunca “Kelkit Vadisi” olarak adlandırılan yerleşim merkezi sarp dağların, kanyonların ortasına kurulmuş, içinden nehirlerin aktığı gizli bir yaşam vadisi. Etrafını çeviren dağlarda ise ayrı bir yaşam merkezleri kurulmuş. Dağ eteklerinde bir yaşam kuran insanlar, kendi inançlarına uygun ibadethanelerini de buralara yerleştirmişler.
“Peki bu dağlarda bugün kimler yaşıyor?” Sorusu akla gelebilir.
Asırlardan beri bu vadi ile etrafını çeviren dağlarda değişik milletler birbirini izleyen kültürler kurmuşlar. Kimisi saklanmış, kimisi de sürgün edildiği buraları kendine yurt yuva yapmış. Bu vadilerin ve dağların içindeki köylerin sakinleri asırlardır Orta Asya’dan Anadolu’ya gelen Türk boyları. Karadeniz’in sahil kesimini genellikle Türlerin Çepni boyu mesken tutarken, dağlar Oğuz boylarına kalmış.
Sarp kanyonları geçerek ulaşılan yerleşim merkezlerinde kurdukları kültür, inanç sistemi ve yaşam biçimini günümüze değin taşıyan bu ailelerden birisi de Çamoluk’un Dolundas köyü sakinlerinden Akarçeşmeler.
Akarçeşmeleri her noktasından tarihin fışkırdığı ülkemiz insanlarından ayıran önemli bir özellik var. Akarçeşme ailesinin büyüklerinden Ali Akarçeşme, Dolundas köyünden. Çalışmak için 14 yaşında İstanbul’a geliyor. Şansın da yardımıyla İstanbul’da başarılı işlere imza atarak ekonomik olarak iyi bir noktaya ulaşabiliyor. Ali Akarçeşme ve oğlu Hüseyin Akarçeşme ekonomik güçlerini köklerinin bulunduğu köylerinden de esirgemiyor. Yıllardan beri Ali Akarçeşme köylerinin en önemli dini şahsiyeti olarak gördükleri ve “Ali Dede” olarak bildikleri yatırın olduğu bölgenin banisi oluyor. Öncelikle yatırın bulunduğu ormanlık ve dağlık alanı mesire yerine dönüştürüyor. Kendi maddi imkanlarıyla buraya türbe yaptırıyor. Ardından da su çeşmesi, oturma grupları, tuvalet, mescit ve çevre düzenlemesiyle bir mesire alanında dönüştürüyor. Düzenli olarak bir köy sakini de yıl boyu bölgenin kontrolünü gerçekleştiriyor. Her yıl yaz aylarında aile, başta Dolundaslılar olmak üzere Çamoluk sakinlerine yemek dağıtıp, kuran okutuyor.
Bu yıl ki etkinliklerine uzun yıllardır tanıdığım İstanbul Ticaret Odası yöneticilerinden Hüseyin Akarçeşme ile babası hayırsever iş adamı Ali Akarşçeşme tarafından davet edildim. Ali Dede Türbesi ve “Evliyanın sırt olarak isimlendirildiği büyük komun başı “ denilen bölge, Çamoluk sakinlerince kutsal kabul ediliyor. Gün boyu bölgeye gelen davetliler ile halk türbede duasını okuyup, ibadetini gerçekleştiriyor.
Ali Akarçeşme, gerçek Horasan Erenlerine özgü barışseverlikte bir işadamı. Doğduğu köye teşekkür borcunu bununla ödemek istediğini, ancak bunların yeterli olmadığını söylüyor.
Ali Akarçeşme, “herkes doğduğu memleketine, köyüne bir çivi çaksa, insanlar arasındaki kavganın, dövüşün, hasetin son bulmasına vesile olsa ne iyi olur. Yılda bir kere de olsa hemşerilerimi, köylülerimi burada topluyor güzel bir gün geçiriyoruz. Küçük bir çocuktum. Köyümüzde yağmur yağmaz, buraya gelir, Ali Dede’ye yağmur duası ederdik. Biz, köye dönmeden Cenab-ı Allah yağmur indirirdi. Derdi, hastası olan burada dua eder, dileklerimiz kabul olunca da kurbanımızı keser kuranımızı okuturduk. Türbeyi yaptırınca, yatırımızın yeri belli oldu. Çevre düzenlemesini de ekleyince artık ağaç dallarına dilek dilemek için çaput bağlama geleneği de son buldu ” diyor.
İstanbul’da ve köylerinde imkanları ölçüsünde çok sayıda hayır işleri yapan Akarçeşme ailesinin bütün ülkeye örnek olmasını dilerim. Ancak katıldığım etkinlikte kendi kendime şunları da sormadan edemedim:
Ülkemizin dört bir yanından gelip İstanbul, İzmir, Adana gibi kentlere yerleşenlerin arasında şansın da yardımıyla çok zenginleyen isimler var. Öyle zenginler ki adları, dünyanın en güçlü dolar milyarderleri arasında bile geçiyor. Gelin görün ki hayırseverlikte, yardımda, ülkenin kültürel değerlerine sahip çıkma konusunda çoğunda aynı zenginliği göremiyoruz.
Akarçeşmelerin aksine, ülkemiz insanı genellikle zenginleştikçe doğup, büyüdükleri, onları var eden sokaklara,köylere, kentlere yabancılaşıyor. Duvarlarını örüp, kendilerine etten koruma orduları kuruyor.
Neden hatırı sayılır dolar milyarderi olmuş Anadolu, Karadeniz, Doğu –Güneydoğu Anadolu ya da Trakya kökenli iş insanlarımız en azından Ali Akarçeşme örneğinde olduğu gibi bir türbenin, camiinin, medresenin, kabirlerin, saray, kale, çeşme ya da köşk gibi eserlerin banisi-koruyucusu (Finansörü) olmaz. Bölge insanı ve ülke değerlerine sahip çıkıp, orada kültürü yaşatacak etkinliklere ev sahipliği yapmaz? Oysa herkes bir eseri sahiplense, ülkemizde ilgi ve destek bekleyen ecdat yadigârı kalmaz…
Ama yok.
Zenginlerimiz güçlendikçe, dolar milyarderi oldukça tam tersi ruhen de fakirleşiyor.
Sizce?