Köşe Yazıları

Zeytinyağlı Yiyemem Aman

Nasıl da Kandırılmışız,

Sevgili okurlar, bugün sizinle hiç alışık olmadığımız bir hikâyenin daha doğrusu Türkü’nün doğuşundan bahsedeceğim.

Çünkü bu türkü bir aşk, bir gurbetlik, ya da bir ayrılık hikâyesi değil.

Bu türkü de kandırılmış bir halk var.

Bu türküde halkı sağlıksız bir yaşama yönlendirme var.

Oysa ki dinlerken ne kadar da mutlu oluyoruz. Hatta düğünlerimizde, bayramlarımızda halaylara duruyoruz.

İşte öyle bir türkü, halkın iliklerine kadar işletilmiş bir oyun bu…

Bu türküde Amerikan emperyalizminin, Türk milleti ’ne sübliminal mesajı var.

Dinlerken üzerinde bir kez daha düşüneceğiniz ve duyduğunuzda şaşkınlıkla karşılayacağınız “Zeytinyağlı Yiyemem Aman” türküsünün hikâyesidir.

“Zeytinyağlı Yiyemem Aman”  türküsü, Bursa yöresine aittir…

Hepimizin bildiği bu türkü, 2 Kasım 1954’te İhsan Kaplayan kaynak gösterilerek Muzaffer Sarısözen tarafından derlenmiştir.

Bu Türkü’nün hikâyesini kavrayabilmek için II. Dünya Savaşı sonrası ABD hükümetinin SSCB (Sovyetler Birliği) yayılmacılığına karşı kendi müttefiklerini sözde korumak amacıyla hazırladığı Marshall Yardım Paketi’ni iyi algılamak gerekir.

Marshall Yardımı nedir?

Marshall Planı, ABD’nin 1947’de 16 ülkeyi kapsayan yardım paketidir. Bu yardım paketinden yararlanan ülkeler arasında, Türkiye de bulunmaktadır.

Kurban seçilen bir nesil!..

Türkiye, ABD güdümüne terk edildikten sonra, başına gelen en tehlikeli olaylardan biri Marshall Yardımı kapsamında Türk çocuklarının maruz kaldıkları gıda saldırısıydı.

Marshall Yardımı kapsamında gelen yardım kalemlerinden biri, süt tozuydu ve süt tozundan ilkokul öğrencilerinin hepsi yararlanmak zorundaydı. ABD’den yardım olarak gelen bu süt tozları, yetkililer tarafından ilkokullara dağıtıldı ve öğrencilerin tüketmeleri mecbur tutuldu.

Hayvancılığın aktif olarak sürdürüldüğü o dönemde, çocuklar süt ve süt ürünlerine doğal yollarla ulaşabiliyor olmalarına karşın, süt tozu tüketmek zorunda kalmışlardı.

Marshall Yardım’ının temel hedeflerinden biri de buydu. Süt tozu, Katı (Vita) yağları, Katı mısır şurubu gibi gayet masum görünen malzemeler vasıtasıyla toplumun hücrelerine nüfuz etmek ve tüketim alışkanlıklarını değiştirerek Türkiye’yi kendine bağımlı hale getirmek.

Amerika çok eski yıllardan beri dünyanın en büyük mısır üreticisidir. Haliyle ülkede birikmiş olan mısırı eritmenin yolu da, bunu diğer ülkelere satmak; yani ihracattan geçecektir.

Dünyanın en büyük mısır üreticisi olan Amerika, biriken mısır yağını eritmek için, Marshall Yardım Paketi’nden faydalanmak isteyen ülkelere “mısırözü yağı alma” ön koşulunu koyar.

Türkiye de, buna karşılık ilk margarin fabrikasını kurar. Aynı dönemde sırf bu sebeple, birçok zeytin ağacı yerlerinden sökülür…

Katliamdan kurtulan az miktarda zeytin ağacından elde edilen zeytinyağı da, Amerika tarafından Dolar karşılığı alınır ve mısırözü yağı TL karşılığı satılır.

Sonra insanlar zeytinyağından uzaklaşıp margarin tüketsin diye, zeytinyağının ısındığında kanser yaptığına dair yalan yanlış iddialar ortaya atılır.

Oysa zeytinyağı, en zor yanan sıvı yağlardan biridir. Sonuç olarak Türk insanı, bu tarz haberlerle zeytinyağından uzaklaştırılıp, margarine alıştırılır.

Bu da yetmez… Yine zeytinyağını kötülemek için bir türkü üretilir:

“Zeytinyağlı yiyemem aman, basmadan fistan giyemem aman…”

Sonra da bu türkü, döneminin en popüler türküsü haline gelir, tıpkı bugün olduğu gibi. Margarinle, sırf bu nedenle tanışan insanlar, margarine çok çabuk alışır. Hatta hiçbirimiz, zeytinyağı kullanma alışkanlığını tam anlamıyla kazanmış sayılmayız hala. Ve türkünün devamında olduğu gibi, Sümerbank’ımızın Türk pamuğundan ürettiği basma, fistan giyen kadınlara onun yerine ABD’nin zararlı elbiseleri giymeye teşvik edilerek insanımızın sağlığıyla oynamışlardır.

Bunları okuyunca nasıl da hayret ediyoruz.

Ne kadar da güzel kandırılmışız değil mi?

 

Daha Fazla Göster

Abdullah Şahin

Tarihçi – Yazar

İlgili Makaleler

Bir cevap yazın

Başa dön tuşu
Kapalı