Sakat Toplumun Ölü Zihinleri
Öfke dolu
yüksek bir ses…
Ve acı bir çığlık…
İşte ülkemizde yaşanan kadın erkek ilişkisinin bir özeti. Yazacak ne çok cümlem varken sadece susmayı yazmak istiyorum şimdi, herkes biraz susabilir mi?
Herkes biraz sustuğu için yaşanmıyor mu bunlar?
Bir çocuk, bir kadın, bir anne, hatta onun da annesi… Neden susuyorsun kadın? Susmasan da susturuluyorsun ya da çığlık atsan sesini kimse duymuyor ve en sessiz çığlığını atıyorsun. Birileri konuşma diye elleriyle ağzını kapatırken, birileri sesini duymamak için kulaklarını tıkıyor, birileri gözlerini bağlarken birileri üstüne çıkıyor…
Kısacık hayatında ne gördün ki, daha 13 yıl yaşamışsın, çocuksun, yaşadığın toplum sana dayatıyor diye kadın oluvermişsin, sonra çocuk yaşta anne olmuşsun, çocuğunla bile çocuk olamamış hayattan bezmişsin, çocuğunla nasıl çocuk olursun ki hiç yaşamadın o yıllarını. Yazıklar ülkesi olmuş senin için bu topraklar.
Bu ülkede kadın, şiddet, darp, korku, ölüm, acı gibi kelimeleri bir arada görmediğimiz gün sakat olmayan bir toplumda yaşıyoruz diyebiliriz. Başınızı her çevirdiğinizde bir kadın, gözünüzü her kapattığınızda bir başka kadın ölüyor. Dünyada ise 17 saniyede bir kadına tecavüz edilmeye başlanıyor. Başka söze gerek var mı bilmiyorum. Şiddetin türü sadece fiziksel değil, sonucunda sadece ölüm gerçekleşmiyor.
2018’ in ilk yarısında, Türkiye’ de cinayete kurban giden kadın sayısı 206 idi. Hangisini konuştuk? Kaç tanesini duyduk? Gündeme gelmeyen kaç kadın daha ölmüştü? Fiziksel şiddet, cinsel istismar, duygusal baskı, ekonomik sınırlama, tehdit etme ve sindirme gibi pek çok şeyi yaşayan yüzlerce kadın var üstelik sadece ülkemizde de değil tüm dünya üzerinde. Şiddet göstermek için sadece el kaldırmak gerekmiyor.
Psychology Today yazarı Dr. Susanne Babbel 2011’de yayınladığı bir makale ile kadına uygulanan şiddetin en önemli tetikleyicilerini 4 aşamalı bir döngü ile anlatmış. O döngü tam olarak şöyle:
“1. Adım: İlk kıvılcım sayılabilecek herhangi olay yaşanır. Sözlü tartışma ya da aklınıza gelebilecek en hafif can sıkıcı olay bile bu adıma dahil edilebilir. Ne olursa olsun, olay sırasında iyi niyetli davranılmaz.
2. Adım: Yaşanan gerginlik, şiddeti uygulayan kişinin eğilimlerini bastırmasıyla devam eder, sonuç olarak her iki taraf bir nokta anlaşmaya varır. Bu nokta, şiddeti uygulayanın iyi niyetli olmasıdır.
3. Adım: Şiddeti uygulayan, istismarda bulunan taraf, bundan sonra olayların asla tekrarlanmayacağını söyler, hatta özür diler.
4. Adım: Her iki taraf da yaşananların yanlış olduğu kanısına varır, olanları görmezden gelmek için ellerinden geleni yaparlar.”
Dr. Babbel’ e göre birinci adım giderek daha yüksek dozda tartışmalarla, daha yüksek dozda şiddetle devam eder. Sözlü tartışma yerini yüksek sesle tartışmaya, bağırmalar yerini küfürlere, küfürler yerini tokatlara, tokatlar belki de yumruklara, yumruklar belki de cinayet aletlerine bırakırlar.
Şiddetin amacı fiziksel istismarla kalmayıp cinsel istismara dönüşebilir, taciz, tecavüz ve hatta aklınızın alamayacağı kadar cani sonuçlar verebilir. Bilimsel çalışmalar, bu döngünün tarih boyunca terkar ettiğini de ortaya koyuyor. Şiddet görüp, canına kastedilen ve buna ragmen hayatta kalan kadınlar, ömür boyu psikolojik mücadele veriyorlar.
‘Ben onu öldürmesem, o beni öldürecekti’ diyen bir kadının ölümden kurtulan zafer cümlesiydi bu. Son zamanlarda televizyon dizilerinin içeriklerinde de (her ne kadar inkar edilse de) şiddet aşikar yansıtılıyor. İnsanlar bilinçaltına atarak, bilinçsizce kodlamış oluyor bu şiddeti. Suçlu aramaksa niyetimiz bulmak kolay ama…
Bu arada, insanın şiddete meyilli olmadığına dair bilimsel bir veri elde edilmemiş henüz ama hormonal nedenlerle erkeklerin daha agresif oldukları ve kadınlarla kıyaslandıklarında şiddete daha fazla meyilli oldukları gözlemlenmiş.
Ayrıca eski zamanlarda erkeğin kadına şiddeti, hatta genel olarak şiddet yok denecek seviyedeymiş, neydi peki yaşadığımız dönemde değişen? Neye tahammül edemedik? Neden bir insanın canına kıyacak kadar agresifleştik? Bir gerçek var ki insanlar şiddeti gözlemleyerek ve deneyimleyerek öğreniyor. Adam oğlunu, kızını ya da çocuklarının gözü önünde eşini dövüyor, oğlu da bilinçaltına erkek hegemonyasını kodluyor ve köpeğini dövüyor çünkü bakıyor ki babası annesinden, kız kardeşinden hatta kendisinden güçlü ve o da köpeğinden… Kadına şiddet uygulayanların büyük bir kısmı çocukluklarında her iki ebeveyninden de şiddet görmüştür ya da şiddet yaşanan bir aileleri olmuştur. Şiddeti temele dayandırırsak; yoksulluk, işsizlik, manevi yetersizlik şiddetin artmasına yol açar. Fakat bunların yanında maddi ya da manevi yetersizlik yaşamayan erkek tarafından şiddete uğrayan kadın sayısı da yadsınamaz. Bir anlık öfke, cinnet anı ya da şiddet uygulamaktan haz almaya kadar gidebilir nedenler.
Kadınlar olarak hepimiz şiddete maruz kalabiliriz, hepimiz potansiyel ölüyüz. Önlenmesi için ne yapmalı? Kadınlar, adalete ne kadar erişebiliyor? Şiddet uygulayanlar gereken cezayı alıyor mu? İnsanlar neden susuyor?
Günümüzde kadın cinayetleri, tüm dünyada binlerce kadının yaşam hakkının elinden alınmasına neden oluyor. Bunun yanında; kasten öldürme, yaralama, köleleştirme, işkence etme, özgürlüğünü elinden alma, cinsel saldırıda bulunma, çocuklara cinsel istismar, fuhuşa zorlama hepsi insanlık dışı eylemler ve insanlığa karsı suç olarak kabul ediliyor. Kadınların öldürülmesinin ağır suç olduğunu henüz kavrayamamış bir toplum içindeyiz, duymadığımız nice olay, nice cinayet, nice istismar var her anlamda, her seviyede üstelik. Üç maymunu oynamayı bırakma zamanı gelmedi mi?
38 inde Emine Bulut
42 sinde Ayşe Paşalı
17 sinde Münevver Karabulut
19 unda Özgecan Aslan
25 inde Şule Çet
37 sinde Tuba Erkol
4 ünde Leyla Aldemir
…
…
…
İsmi, yaşı, nedeni bilinmeden ölen, duymadığımız, görmediğimiz, yayınlanmadan gizlice gömülen, susturulan yüzlerce kadın ve çocuk var.
Böyle bir acı ya da canilik için hiçbir empati hissedemiyorum. Hiç bir avutma cümlesi tatmin etmiyor, insanlar statü, yaş, din, dil, ırk gözetmeden saldırı halindeler.
Artık susmayın!