LONDRAYI YAŞAMAK

Londra; benim bildiğim, tanıdığım, yıllardır içinde yaşadığım Londra hiç de anlatıldığı gibi sıkıcı değil. Hatta tam tersi diyebilirim.

Yılın bir çok günü karanlık, yağmurlu, gri ve kasvetli deseler anlarım. Kiralar, yol paraları, bir bardak kahve ya da bira çok pahalı diyebilirler. Aşırı kalabalık bir şehir olup, şehrin merkezinde bir çok yerinde yürürken kalabalıktan rahatsız olabilirler. Ya da metrolarda sıkış tepiş yolculuk yapıp fenalık geçirebilirler. Tüm bunları anlarım, ama Londra’ya sıkıcı demek hiç ama hiç doğru olmaz.

Dünyanın bir çok ülkesini ve şehrini görmüş biri olarak diyebilirim ki, Londra’yı tanımlarken kullanılabilecek en son sıfat bile “sıkıcı” olamaz. Tam tersi Londra’da hiç sıkılmazsınız.
Sürekli yapılacak bir şeyler, katılacak etkinlikler, ziyaret edecek müzeler, sergiler, konserler, dünyaca ünlü müzikaller saymakla bitmez. Ve bunu Londra’nın ne kadar canlı, hareketli, sürprizlerle dolu ve renkli olduğunu diğer ülke ve şehirlere gittiğimde daha iyi anlıyorum.

Her gezimde, her ziyaret ettiğim şehirde, durup düşünürüm; acaba burada yaşayabilir miyim diye. Ama çoğunlukla cevabım hep hayır oluyor ve Londra’ya dönmek için can atıyorum. Çünkü şimdiye kadar Londra’nın yerini dolduracak bir şehirle henüz hiç karşılaşmadım.

Londra’yı sıkıcı bulmak için hiç bir şey yapmamış olmak, yaşadığın ev ve bölgeden çıkmamış olmak gerekir sanırım. Ya da evde oturup tv seyretmek ya da yağmurlu puslu havada pencereden dışarıyı seyretmek. Yoksa Londra o kadar çok şey sunuyor ki bizlere, inanın yazmakla bitmez ve sıkılmaya zaman kalmaz.

Ama önemli olan Londra’da yaşamak değil, Londra’yı yaşamak gerek!

O yüzden aklınızda olsun eğer bir gün Londra’ya gelirseniz Londra’yı yaşamayı ve her yaş için sunduğu olanakları değerlendirmeyi unutmayın.