Köşe Yazıları

Osmanlı’nın kaderini değiştiren “Çerkez”

19.yüzyıl Osmanlı tarihi karmakarışık olaylarla doludur. 500 yılda yaşanan siyasi olayları toplayıp son yüzyılda meydana gelenler ile karşılaştırsak, son yüzyıl daha ağır basar. Bu olayların biri de Osmanlı Devleti’nin kaderini değiştiren “Çerkez Hasan Vakası” dır.

Kimdir Çerkez Hasan ve ne yapmıştır ki tarihin seyrini değiştirmiştir?

1850 yılında Çerkez bir ailenin çocuğu olarak Silivri’de doğdu. Çerkez Hasan, Sultan Abdülaziz’in eşlerinden NeşerekSultan’ın kardeşidir. Ablası Neşerek Sultan Abdülaziz’in himayesine girince Hasan’da Payitahta getirilerek askeri okula yerleştirildi. Askeri öğrenimini başarıyla tamamladı ve1872’de mülâzım rütbesi ile mezun oldu. Hasan saraya yakın olmanın avantajlarını kullanarak kısa sürede Yüzbaşı rütbesine terfi etti. Bir müddet sonra da Sultan Abdülaziz’in büyük oğlu Yusuf İzzeddin Efendi’nin yaverliğine atandı. Bu görevi çok uzun sürmedi ve yaklaşık yirmi gün bu görevde kaldı. Sultan Abdülaziz’in hal’inden sonra, Hüseyin Avni Paşa, Sultan’ın kayınbiraderi Çerkez Hasan’ı tehlikeli görmeye başladı. Paşa kendisine ayak bağı olacağı düşüncesiyle onu yaverlikten azletti ve Bağdat’taki VI. Ordu’ya tayin etti.

Çerkez Hasan’ın saray ile olan yakınlığını kullanarak görev yerine gitmedi.

Bu olay Serasker Hüseyin Avni Paşa ile aralarında krize sebep oldu.

Çerkez Hasan görev yerine gitmeyi reddedince, Hüseyin Avni Paşa onu huzuruna çağırdı.

Bu emir üzerine Hüseyin Avni Paşa’nın yanına geldi,ancak biraz tedirgindi.

Avni Paşa’nın kendisine ne yapacağını düşünmekteydi.

Hüseyin Avni Paşa, kafaya koymuştu, onu payitahttanuzaklaştıracaktı.

Hüseyin Avni Paşa, Hasan’ın huzuruna gelmesinin hemen ardından lafı uzatmadan:

“- Hasan, Bağdat’a gideceksin, artık bir dayanacak yerin kaldı mı?” dedi.

Bu söz üzerine Çerkez Hasan’ın içinde yanardağlar patlasa da sakin kalmak için çaba sarf ediyordu. Avni Paşa’nın kendisine karşı sert söylemine gayet mütevazı bir cevap verdi:

“-Siz büyük zatsınız; böyle büyük değişiklikler üzerine benim gibi küçük bir zabiti Bağdat’a göndermenize teessüf ederim” dedi.

Hasan’ın kafasında başka planlar vardı. O yüzden Bağdat’a gitmeye ayak diriyordu.

Çerkez Hasan, Hüseyin Avni Paşa’ya neden çok kızgındı?

Padişah’ın feci hal’i ve sonra ölümü, en fazla Hasan’ı etkilemişti.

Padişah’a, ablası Neşerek Sultan’a ve kendisine yapılanları bir türlü içine sindiremiyordu.

Tüm bunlardan dolayı çok öfkeliydi. O yüzden Serasker Hüseyin Avni Paşa’nın aleyhinde her yerde kötü sözler sarf edip, arkasından atıp tutmaya başladı.

Çerkez Hasan’ın bu tavırları, Hüseyin Avni Paşa’ya günü gününe rapor edildi.

Hüseyin Avni Paşa, sanki başına gelecek felaketi önceden tahmin etmiş gibi rütbesi yüzbaşı olan Çerkez Hasan’ı, kolağalığına terfi ettirerek Bağdat’a tayin etti.

Fakat İstanbul’dan bir türlü gitmeyen, Beyoğlu’ndaki meyhanelerde içen ve her gece âlemlerine devam eden bu serkeş zabiti sonunda tevkif ettirerek hapsettirdi.

Nihayet zindanda kendine gelen Çerkez Hasan, Serasker Avni Paşa’ya ricacı göndererek mahalli memuriyetine derhal hareket edeceğini, Bağdat’a gitmek üzere vapura bineceğini bildirdi, affını istirham etti.

Serasker Hüseyin Avni Paşa, işlerinde ciddi ve sert olduğu kadar, merhametli bir insandı. Çerkez Hasan’ı hemen affetti ve sözüne inandı.

Hasan, Bağdat’a gitmek niyetinde değildi.

Onun amacı başkaydı, kendince planlar yapmıştı.

Asıl düşüncesi, Serasker Hüseyin Avni Paşa’dan intikam almaktı.

Cezaevinden çıktıktan sonra evinde bir müddet dinlenmek istedi.

O sırada yakın arkadaşı Mirliva Çerkez Tayyar Paşa, evine ziyarete geldi. Tayyar Paşa, Hasan’a Bağdat’a gitmeden önce Serasker Hüseyin Avni Paşa’ya veda etmesi tavsiyesinde bulundu.

Çerkez Hasan’da, Tayyar Paşa’ya:

“- Ben bu gece görecektim, giderim” cevabını verdi.

Tayyar Paşa, kısa bir süre sonra Hasan’ın yanından ayrıldı.

Hasan, kafasında neler yapabileceğini hesapladı.

Planını yaptıktan sonra, ilk olarak Hüseyin Avni Paşa’yı ziyaret etmek için evinden ayrıldı.

Çerkez Hasan, Serasker’in izini sürüyor,

Çerkez Hasan, Serasker’ i evvela Kuzguncuk’taki yalısında aradı, yalının görevlileri:

“- Serasker Paşa, bu gece BeyazıdTavşantaşı’ndaMithat Paşa’nın konağında toplanan Meclisi Vükelaya katılacak,” dediler. Çerkez Hasan, hemen Kuzguncuk’tan bir kayığa atlayıp, Beşiktaş’a geçti. Oradan bir arabaya binerek Beyazıd’a geldi. Mithat Paşa’nın konağına doğru yürümeye başladı.

Mithat Paşa, Tavşantaşı’nda geniş bahçeler içinde iki katlı bir konakta ikamet ediyordu. Alt katta geniş bir sofa vardı. Burası selamlık kısmıydı. Bu sofaya paşanın maiyetinde ikamet edenlerin odaları açılırdı. Selamlığın geniş mermer merdivenlerinden çıkınca ikinci katta iki büyük salon aralarındaki bir kapı ile birbirine geçilir bir vaziyette idi. Birinci salonda rahat koltuklar, kıymetli halılar ve tavanda da kırk mumluk bir avize asılıydı. Bu avizenin altında geniş ve elips şeklinde bir masa vardı.

Mithat Paşa sürekli Heyet-i Vükela ile burada oturup konuşurdu. İşte olay gecesi de Heyet-i Vükela burada çalışma halindeydi.

Masanın etrafında daveti yapan Mithat Paşa, yanında Sadrazam Mütercim Rüştü Paşa, onun yanında top sakallı, çatık yüzü ile Serasker Hüseyin Avni Paşa yer alıyordu. Bunların karşısında Bahriye Nazırı Kayserili Ahmet Paşa, onun yanında Hariciye Nazırı Reşid, Maarif Nazırı Cevdet Paşalar, Defter-i Hakani Nazırı Yusuf, Tophane Müşiri Rıza Paşa, Şerif Hüseyin ve Halet Paşalarla Sadaret Müsteşarı Said Efendi, Sadaret Mektupçusu Memduh ve Hülefadan MahmutCelalettin Beyler oturuyorlardı.

Vakit gecenin başlangıcıydı…

Çerkez Hasan konağa kiraladığı bir faytonla geldi. Arabadan inerek konağın kapısına doğru yürüdü. Orada bulunan nöbetçiler karanlıkta kimin geldiğini ilk önce fark edemediler. Kapıya geldiğinde onun Çerkez Hasan olduğunu anladılar.

Nöbetçiler, onu hala şehzade Yusuf İzzettin Efendi’ninyaveri olarak biliyordu. O nedenle konağa gelmesini normal karşıladılar. Hiçbir şekilde şüphelenmediler. Çerkez Hasan hal ve hareketleri gayet rahat bir şekildeydi. Şüphe uyandıracak hiçbir davranışı yoktu.

Gayet sakin bir ses tonuyla nöbetçilere:

“- Yarın sabah erkenden Bağdat’a, mahalli memuriyetime gidiyorum. Serasker Paşa’ya veda edeceğim,” diye söyledi…

Görevliler toplantının yukarı katta salonda yapıldığını belirterek geçmesini söylediler.

Hasan Bey, nöbetçilerden uzaklaştıktan sonra merdivenlerden hızlıca çıkarak Heyet-i Vükela’nın toplandığı salonun kapısına geldi.

Sıpa Hüseyin yaptıklarının hesabını veriyor

Heyecanlıydı, bir müddet üzerindeki stresi atmak için kapıda bekledi,

Derin derin nefes aldı,

Sonra belindeki tabancayı çıkardı,

Ve salon kapısını aniden açıp içeriye girdi.

Heyet üyeleri, bir anda karşılarında Çerkez Hasan’ı görünce ne olduğunu anlayamadılar,

Hasan salondakilerin bir şey demesine fırsat vermeden elindeki tabancasını doğrudan Serasker Hüseyin Avni Paşa’nın üzerine çevirerek:

“- Davranmayın! Davrananı vururum! Davranma Serasker! Davranma aman ha! diye bağırıp, sağ elinde tabanca sol elinde bir hançer ile sağa sola hareket etmeye başladı.

Paşalar, Hasan’ın bu davranışı sonrası ne yapacaklarını bilemediler.

Olayın heyecanıyla ilk davranan Serasker Hüseyin Avni Paşa (‘Isparta’da tanınan adıyla Sıpa yada Malak Hüseyin’ bir önceki köşe yazımda bahsetmiştim.) oldu olmasına ama kımıldanmasıyla vurulması da bir oldu.

Çerkez Hasan üç kurşunla Hüseyin Avni Paşa’yı ruhsuz koltuğa serdi.

Yerinden fırlamak isteyen diğerlerine de ateş eden Çerkez Hasan, bu sırada Mithat Paşa’ya:

“- Sana husumetim yok, olduğun yerde kal!” dedi ise de Mithat Paşa ile Mütercim Rüştü Paşa kendilerini ikinci salona oradan da hareme attılar. Diğerleri de salondan bir fırsatını bularak çil yavrusu gibi dağıldı, müthiş bir panik yaşandı. Bahriye Nazırı Kayserili Ahmet Paşa bir ara katilin arkadan kollarını tutmak istemişse de, çok çevik ve cesur olan Çerkez Hasan, çizmesi kenarından çıkardığı bıçağı gelişi güzel Bahriye Nazır’ına saplayarak kanlar içinde yere serdi. Ardından kendisine ateş etmek isteyen Hariciye Nazırı Raşit Paşa’yı da atik davranarak çektiği ikinci tabanca ile delik deşik etti.

Çerkez Hasan, Hüseyin Avni ve Raşit Paşa’yı katlettikten sonra bu sefer Sadrazam’ın sığındığı odaya yöneldi. Sadrazam saldırı anında hemen toplantının yapıldığı yerin yan tarafındaki küçük odaya sığınmıştı.

Kapıya gelen Hasan, Sadrazama:

“- Sen millet babasısın. Ayağını öpeceğim, kapıyı aç!” dedi.

Sadrazam Rüştü Paşa içeri de ecel terleri döküyordu. Hasan’a cevap olarak:

“- Hasan Bey Oğlum! Hiddetin üstündedir. Şimdi git, yarın görüşürüz” sözleriyle karşılık verdi.

Bu silah sesleri, iniltiler, feryatlar, dışarda bulunan yaverleri ve uşakları salona doğru koşturmuş ise de gözü dönmüş olan Çerkez Hasan’ın yaptıkları, hepsini korkuttu. Salona gelip üstüne atılmak isteyen iki yaverle bir uşağı da vuran Çerkez Hasan, tavandaki avizeleri çekip ortalığı ateşe vermek isteği sırada civardaki jandarma devriyesi yetişip ve süngüleriyle ona hücum ederek bu azgın Kolağasını ancak yakalayabildiler.

Çerkez Hasan, yakalandıktan sonra konaktan çıkarıp Beşiktaş karakoluna getirdiler.

Burada hiç bekletmeden ifadesi alındı.

Hasan ifadesinde bu cinayetleri işlemesinde kimsenin sorumlu olmadığını belirtti. Asıl hedefin Hüseyin Avni Paşa olduğunu diğer kişilere de kargaşa sırasında saldırmak durumunda kaldığını söyledi.

Çerkez Hasan bu eylemi ile Hüseyin Avni Paşa’dan öcünü aldığını düşünüyordu.

Hüseyin Avni Paşa’nın ölümü İstanbul’da, başta vükela olmak üzere herkesi memnun etti. Onun sahneden çekilmesi Mithat Paşa başta olmak üzere meşrutiyet yanlılarının ellerini güçlendirdi.

Çerkez Hasan karakol’ da ifadesi alındıktan sonra Süleymaniye kışlasına götürüldü burada yaralarına bakmak için gelen cerraha:

“-Beni ya asacaklar veyahut kurşuna dizecekler; artık nafile yere yaralarıma baktırmak abestir.” diyerek kendisine yapılacak tedaviyi geri çevirdi.

Süleymaniye Kışlası hapishanesinde bir süre kalan Hasan daha sonra Divan-ı Harp mahkemesinde yargılandı. Yargılama sonucunda önce askerlikten ihraç edilerek, ardından da idamına karar verildi.

17 Haziran 1876 Cumartesi günü sabaha karşı Beyazıt Meydanında bulunan dut ağacına asılarak idam edildi. Cesedi ibreti âleme ders olsun diye iki gün teşhir edildi. Naaşı daha sonra buradan alınarak Edirnekapı mezarlığına kaldırıldı.

Yaşanan bu olay Osmanlı Tarihinde Meşrutiyetçilerin önünü açarak tarihin seyrini değiştirdi. Böylece Ispartalı Hüseyin Avni Paşa yaptıklarının cezasını ölümüyle ödemiş oldu.

Daha Fazla Göster

Abdullah Şahin

Tarihçi – Yazar

İlgili Makaleler

Bir cevap yazın

Göz Atın

Kapalı
Başa dön tuşu
Kapalı