Köşe Yazıları

EGE’NİN ŞİRİN ŞEHRİ SÖKE VE “LEZZETİN ADRESİ BAĞARASI”

Değerli okurlarım sizlere bu yazımda tarihiyle, kültürüyle, doğasıyla ülkemize renk katan Ege’nin İncisi Söke’den bahsedeceğim.
Söke, Anadolu’nun en eski yerleşim yerlerinden biridir. Bu yörenin özelliklerini saymakla bitmez. Söke tarih boyunca birçok gezginin, bilginin ve imparatorun gönlünü fethetmiş bir yerleşim yeridir.
Evliya Çelebi ünlü seyahatnamesinde bu yöre için övgü dolu sözlerle bahsetmiştir.
“Dağlarından yağ, ovalarından bal akar”
Gerçekten de Ege’ye doğru yolculuk yaptığınızda içinize bir ferahlık ve huzur dolmaya başlar, dağlarından kekik kokuları, bağlarındaki güzelim yemişlerin tadı, ovalarını bembeyaz örtüsüyle kaplayan pamuğu ayrı bir güzellik verir.
Söke tarihi olarak birçok medeniyete ev sahipliği yapmıştır. En eski yerleşim yerlerini bünyesinde barındıran şehir Anadolu tarihine ışık tutmaktadır. Eski çağ tarihinin en eski yerleşim yerleri burada bulunmaktadır. Milet, Priene şehirleri bunların en önemlileridir. Ünlü tarihçi İlber Ortaylı bir yazısında yöre için şunları belirtmiştir;
“Aydın’ın Güllübahçe mevkiinde antik Priene dediğimiz şehir yer alır. Doğrusu sadece ilkçağdaki Küçük Asya’nın değil bütün Akdeniz dünyasının en sempatik şehirlerinden birisidir. Antik nüfusunun beş veya altı bin kişiyi geçtiği düşünülemiyor. Fakat yapılaşması itibarıyla Miletoslu mimar Hippodamos sisteminin hemen hemen ilk uygulandığı, birbirini kesen caddelerden ve dörtgen bloklardan oluşan sevimli bir planı vardır. Deli zeytin ağaçlarının ve Akdeniz bitkilerinin arasında mermer şehir eşsiz bir resim oluşturuyor.”
Sevgili okurlar Söke aynı zamanda Ulu Önderimiz, Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK içinde önemli bir kenttir. Çünkü baba tarafı Ali Rıza Efendi’nin dedeleri Söke’de yaşayan “Kocacık Yörükleri” ndendir. Atatürk’ün dedelerinin buradan alınarak Selanik bölgesine yerleştirildiği kaynaklarda belirtilmektedir. Falih Rıfkı Atay’ın Çankaya, adlı eserinde de konuya değinmiş ve Mustafa Kemal Atatürk’ün atalarının “Kocacık Yörükleri” nden olduğunu ifade etmiştir.
Adı geçen “Kocacık Yörükleri”nin yaşadığı bölge bugün Söke’nin Serçin Köyü’dür. Kızıl Hafız Mehmet Efendi, bir Serçin’lidir. Araştırmalara göre Ali Rıza Bey, Kızıl Hafız’ın kardeşidir.
Değerli okurlar bu tarihi bilgilerin dışında Söke yemek kültürüyle de adından söz ettiren bir yerdir. Aydın mutfağı, zeytinyağlı yemekleri, incir, üzüm ve bunlardan yapılan şaraplar, narenciye ürünleri, turunç reçeli ve çipura, kefal, mercan ve barbunya gibi zengin balık çeşitleri ile Türkiye’nin çeşidi bol ve lezzetli mutfakları arasındadır.
Yörenin kendine özgü yemeklerinden bazıları; çorbalardan tarhana çorbası, kulak çorbası; yemeklerden acılı güveç, zeytinyağlı kızartma, zeytinyağlı taze ve kuru börülce, patlıcan kavurma, sarmaşık kavurma, yaprak sarma, nohutlu kereviz, etli enginar, şevketi bostan, arap saçı, çalkama; salatalardan börülce turşusu, deniz börülcesi, turp otu, azman salatası sayılabilir.
Genel itibariyle yemeklerde sebze kültürü ağır basmaktadır.
Geçen hafta bu güzel yöreyi karış karış gezerken şirin bir kasaba olan Bağarası’na geldik. Beş parmak dağlarının eteklerinde yer alan mahalle, Söke’nin tarım ve hayvancılık merkezlerinin önde gelen yerlerinden biridir. Doğallığıyla insanı büyüleyen mahallede mola verdik, karnımız iyice acıkmıştı hemen semtin Pazar yerinin yanında yer alan bir pideci dikkatimizi çekmişti. Selam ve verip içeriye girdik. Genç bir çalışanı vardı. İsmi Oğuz, ne yiyelim buranın neyi meşhur diye sorduğumuzda,
– Abi siz oturun hele
– Ben ayarlayacağım şimdi…dedi
Sevgili okurlar, Türkiye’nin birçok yöresini tanıyan biri olarak, burada yediğim yemeğin tadını başka hiçbir yerde almadım.
Oğuz bize güzel bir pide yaptı, getirdi. Yanında el yapımı köy ayranı, organik salatası, kurutma biberi ve tahinli pidesi.
Her yörenin pidesi, etli ekmeği ya da etli kömbesi mutlaka güzeldir. Ancak Söke’nin Bağarası kasabasında yediğimiz bu yemeğin lezzetini hiçbir yerde alamadım. Lokanta küçük bir aile işletmesi baba ve oğulları beraber çalıştırıyormuş, adı Kardelen Pide. İşletme sahibi Oğuz’u yanıma çağırdım;
– Oğuz buna ne kattın kardeşim, nasıl bir lezzet bu dedim.
Bana verdiği cevap her şeyi özetleyip son noktayı koyuyordu.
– Abi biz pideye sevgimizi katıyoruz…dedi
Evet sevgili okurlar, bu tarihi ve doğal güzellikleri olan şehri gezmeye gittiğinizde mola yeriniz mutlaka Bağarası olsun.
Ve mola saatine kadar hiçbir şey yemeyin, çünkü orada karşılaşacağınız lezzetin müptelası olacaksınız… hoşçakalın…

Daha Fazla Göster

Abdullah Şahin

Tarihçi – Yazar

İlgili Makaleler

Bir cevap yazın

Başa dön tuşu
Kapalı