Köşe Yazıları

“HAKİMİYET BİLÂ KAYD-U ŞART MİLLETİNDİR.”

Bugünün anlamını kavramak ve onu gelecek kuşakları en doğru biçimde anlatmak her Türk vatandaşının ana görevidir. Neden mi?

23 Nisan 1920 Türk Milletinin kendi mukadderatını kendi eline almasının, vatandaş olma bilincine erişmenin ilk ve en önemli adımıdır.
O yüzden 23 Nisan’da TBMM’yi açan o koca yürekli Çılgın Türkleri gelecek nesillere unutturmamız gerekmektedir.
15 Mayıs 1919 yılında başlayan kutlu yolculuğun taçlandırıldığı günün adı 23 Nisan olarak belirlenmiştir.
Gazi Mustafa Kemal Paşa 19 Mayıs’ta Samsun’a ayak bastıktan sonra, kurtuluş için çalışmalarını adım adım gerçekleştirmeye başlar.
İlk olarak milleti bilinçlendirmesi gerekmektedir. Çünkü son 100 yılını savaşlar ve toprak kayıplarıyla geçiren bu millet, Birinci Dünya Savaşıyla büyük bir yıkım yaşamış ve karamsarlığa bürünmüştür.
19 Mayıs’ta Samsun’a ayak bastıktan kısa bir süre sonra Havza’ya geçer. Burada tarihi Havza Genelgesini yayınlayacak ve Türk Milleti’nin haklı sesini tüm dünyaya duyuracaktır.
Milli kuvvetleri örgütleyip bir ordu kurmak, silah ve cephane sağlayarak yurdu kurtarmak amacıyla 19 Mayıs 1919’da Samsun’a çıktıktan sonra Gazi Paşa, Milletin sinesine gitmek için yoluna devam eder.
Memleket işgal altındadır, yirmi milyon metrekarelik Osmanlı Devleti’ne bir avuç toprak verilerek Anadolu’ya sıkıştırılmaya çalışılmaktadır.
Türk askeri sözde bir antlaşma ile terhis edilmiş, tüm cephaneliklerine el konulmuş, yurdun bütün kaleleri zapt edilmiş, tüm tersanelerine girilmiş durumdayken Mustafa Kemal mücadelesine tüm kararlılıkla devam etmektedir.
Samsun’dan Havza’ya doğru giderken, sıcak güneşin altında tek bacağı ile tarlada çift süren bir köylü ile karşılaşır.
Gazi Mustafa Kemal, arabasından inerek tarlasını süren köylünün yanına yaklaşır:
– “Hemşerim kolay gelsin.
– Düşman İzmir’e çıktı.
– Yakında Samsun’a da asker çıkaracak.
– Belki buraların hepsini ele geçirecek. Sen ise hala rahat bir şekilde toprağı sürüyorsun.” der.
Bir eliyle alnında biriken teri silen yaşlı adam, karşısındaki üniformalı adama şöyle çıkışır:
– “Bey, Bey bana bak hele…
– Sen ne diyorsun öyle?
– Bana vatandan bahsetme!
– Biz 3 kardeştik. İki de oğul vardı. Balkan’da, Yemen’de, Kafkasya’da, Çanakkale’de hepsi elden gitti. Bir ben kaldım. Bacağımın birini cephede bıraktığımdan ben de yarım bir adamım. Evde 8 öksüz ile 3 dul kalmış kadın var. Hepsi benim sabanımın ucuna bakarlar. Şimdi benim vatanım da yurdum da işte bu tarlanın ucu. Düşman tarlamın ucuna gelinceye kadar benden hayır bekleme.” der.
Köylü yılların savaş yorgunluğu ve acıları içinde durumunu ve yılgın halini belirtmiştir. Kemal Paşa ve yanında bulunanlar köylünün sözlerinden etkilenerek büyük bir ümitsizliğe kapılmışlardı.
Ordu bu yılgın milletten mi oluşturulacaktı!
Mustafa Kemal Paşa moreli bozulsa da yanındakilere hiç bir bozgunluk belirtisi göstermeden yoluna devam etti.
Havza’dan Amasya’ya geçen Gazi Mustafa Kemal kurtuluşun ön sözünü burada hazırlayacaktı. Yılgın, yorgun ve umutsuzluğa kapılan Türk Milletinin kurtuluş reçetesini buradan yazarak milletine yeniden umut aşılayacaktı.
Amasya’da toplantıya katılanlar Mustafa Kemal Paşa’ya soruyorlardı,
– Paşam çare ne olacak? Bu memleket nasıl kurtulacak?
Mustafa Kemal, kurtuluşun reçetesinde Türk Milletine tek çarenin kendilerinde olduğunu şöyle haykıracaktı:
“Milletin İstiklalini yine Milletin azim ve kararı kurtaracaktır.”
Bu kararın ardından önce Erzurum’a geçip ilk defa milletiyle buluşacak olan Mustafa Kemal sonra Sivas’a giderek milli kongreyi toplayıp Türk Milletini topyekûn savaşa davet edecekti.
Mustafa Kemal, Erzurum’a giderken 15 Temmuz 1919 günü Ilıca önlerinde bir kervan kafilesiyle karşılaşır, Çukurova’da muhacir olarak bulunup Erzurum’a dönen ihtiyar Mevlüt Ağa ile aralarında şu konuşma geçer:
Mustafa Kemal Paşa, Mevlüt Ağa’ya sorar:
– Ağa, Çukurova cennet gibi bir yer bu verimli memleketi terk edipte niye buralara geldin? Yoksa geçinemedin mi?
Mevlüt Ağa, derhâl cevap verir:
– Hayır, Paşam, halimiz vaktimiz pek yerindeydi, geçimimiz çok rahattı. Son günlerde işittim ki İstanbul’daki ırzı kırıklar, bizim Erzurum’u Ermenilere vereceklermiş. Geldim ki göreyim, bu namertler kimin malını kime veriyorlar?
Bu sözler, milletle beraber, millet için çalışmak üzere Erzurum’a gelen Mustafa Kemal Paşa’yı çok duygulandırmış, gözlerini yaşartmıştı. Bunun üzerine Mustafa Kemal etrafındakilere döndü ve şöyle dedi: “Bu milletle neler yapılmaz!”.
Atatürk, Erzurum’a gelişinden 5 gün sonra, 8-9 Temmuz 1919’da “sine-i millette bir ferd-i mücahit olarak çalışmak üzere” çok sevdiği askerlik mesleğinden ve görevinden istifa etti. Artık, bir millet ferdi olarak, milletten kuvvet, kudret ve ilham alarak tarihî vazifesine devam ediyordu.
Mustafa Kemal buradan Sivas’a geçip milli kongreyi toplayacak. Milletiyle tamamen kucaklaşacaktı. Amasya genelgesinde üstü kapalı olarak ifade ettiği millet egemenliğini tüm dünyaya açıkça ilan edecekti. Şöyle diyecekti:
“Kuvayımilliyeyi etkin, Milli iradeyi hâkim kılmak esastır.”
Buradan Ankara’ya geçen Mustafa Kemal, milletiyle beraber yeni devletin temellerini atacaktı. Bunun ilk ve en önemli adımı TBMM’nin açılması olacaktı.
23 Nisan 1920 tarihi itibariyle Türk Milleti’nin sinesine şu sözler işlenecekti:
“Hakimiyet bilâ kayd-u şart Milletindir.”
Sevgili okurlar;
Birinci Mecliste görev alan tüm milletvekilleri bu milletin kalbine altın harflerle yazıldı. Çünkü onlar ne oncuydu, ne buncuydu, bir tek hedefleri vardı. O da çocuklarına tam bağımsız bir ülke bırakabilmekti.
Başta Ulu Önder Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK ​olmak üzere bu kutlu günün yaşanmasına vesile olan kurtuluş savaşının tüm kahramanlarını saygı ve rahmetle anıyorum.
23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramınız kutlu olsun…

Etiketler
Daha Fazla Göster

Abdullah Şahin

Tarihçi – Yazar

İlgili Makaleler

Bir cevap yazın

Başa dön tuşu
Kapalı