ROTASI ŞAŞMIŞ TATİL

Arzuya belli etmiyordum ama içim içimi yiyordu. Acaba sorunsuzca buradan çıkıp gidebilecek miydik? Kendimi sanki bu ülkede zorla tutuluyormuşum gibi hissediyordum.
Sabah erkenden kalkıp otelimizde kahvaltımızı yaptıktan sonra yine lüks bir Uber aracı ile yola çıktık. Havaalanına yaklaştıkça içimdeki sızı da artıyordu sanki.
“Saudi Airlines” ile uçuyorduk. Uçuş kapımızda beklerken adeta heyecanım tavan yapmıştı. Etrafımızdaki çarşaflı kadınların, herkesin ortasında, orta yerde namaz kılmaları bile dikkatimi dağıtıp, bu heyecanımı atamıyordu içimden.
Kapı açılmış, yolcuları uçağa almaya başlamışlardı. Arzu geçip sıra bana geldiğinde, sanki suçluymuşum, kaçakmışım gibi kalbim atıyordu pasaportumu görevliye uzattığımda. Görevli uçuş kartımı okuttuğunda normalde biplemesi, benim bilgileri ekranda görmesi gerekirken biplemedi. Nasıl yani? Başımdan bir kova sıcak su dökülmüştü sanki. Görevli başını kaldırıp bana baktığında, “nasıl olur, neden, bırakın beni gideyim” diye haykıran gözlerimle karşılaştı. Ne diyeceğimi bilemiyordum, onun bir şey deyip demediğini ise hatırlamıyorum bile. Kafamdan geçenleri anlatamam. Uçuş kartımı alıp klavyeye yaklaştı ve manuel olarak giriş yaptığında bilgilerim ekranda belirdi. Bana gülümseyerek uçuş kartımı ve pasaportumu geri uzattı. Yaşasın sorun yoktu, gidebilirdik. Ama o an gerçekten düşüp bayılabilir, ya da sinir krizi geçirebilirdim.
Büyük bir ohh çekerek uçağa geçtik. Uçak adeta bomboştu. Toplam kaç kişi vardı bilmiyorum ama saysak ancak 20-30 kişi vardı sanki.
Ve iki buçuk saat kadar sonra iniyorduk. Çöllerin arasındaki kızıl deniz görünmüştü. Gelmiştik, Mısırdaydık. Başladım dualar etmeye. Sorunsuzca girebilecek miydik? Vizeyi kolayca alabilecek miydik? Sütten ağzı yananın yoğurdu üflediği gibi garip bir his vardı içimde.
Havaalanına girer girmez vize ofislerini gördük. Sıraya girdik. Bir sürü Rusça konuşan turist vardı. Biz de aralarında heyecanla sıranın bize gelmesini bekledik. İnternette ödemelerin genelde nakit istendiği söyleniyordu ama onlarda teknolojik çağa ayak uydurmuşlar, banka kartı kabul ediyorlardı. Yanımızda nakit olmadığı için sevindik.
Bu arada vize olayında ilginç bir uygulama var. Eğer sadece Sharm El Sheikh’de, ve de 2 haftadan az kalacaksanız vizeye ihtiyacınız yok. Bu neredeyse bütün pasaportlar için geçerli. Ama Kahire’ye, piramitleri görmeye gidecekseniz 25 Dolar karşılığında vize almanız gerekiyor. Bizim de asıl amacımız piramitler olduğu için o yüzden hemen vize sırasına girmiştik.
Oldukça kolay bir şekilde vizemizi aldık. Ve ikimizde hala inanamıyorduk, sonunda başka bir ülkeye giriş yapabilmiştik. Tatilimiz rotasını şaşmış olsa da, plansız programsız kendimizi Mısırda bulmuş olsak da tatil başlıyordu işte. Demek ki böyle olması, Mısır’a gelmemiz gerekiyordu diyerek kendimizi avutuyorduk.
Bu arada Arzu normalde sürekli sosyal medyada paylaşım yapmayı sever ama benim ricamla Suudi Arabistanda, sadece birkaç foto dışında pek bir paylaşım yapmadı, yapamadı. Çünkü ben piramitlere gidene kadar, devenin tepesinde piramitlerin önünde foto paylaşana kadar sosyal medyada hiç bir şey paylaşmak istemiyordum.
Günümüzde oldukça moda olan enerji olaylarına, eski adıyla nazara inanıyordum. Baliye gidemememizin belki de en büyük sebebi buydu, kim bilir? İşte bu yüzden piramitlere gidene kadar başımıza gelenler, Baliye gidemediğimiz, nerede olduğumuz, neler yaptığımız bilinsin istememiştim. Tekrar bir olumsuzlukla karşılaşmak istemiyordum.
Neyse umduğumuzdan daha kolayca vizemizi alıp şehre giriş yapıyorduk işte. Bir gece önceden aslında pek bir araştırma da yapmadan otelimizi ayarlamıştık. Şimdi oraya nasıl giderizi öğrenmek için danışmaya gittik. İki tane takim elbiseli, güvenilir görünen adam vardı. Derdimizi anlattık. Taksi ya da limuzin ile gidebilirsiniz dediler. Arzu ile birbirimize bakıp güldük. Limuzin mi? Fiyatına gelince de taksi ile hemen hemen aynı dediler. Lafta bir tanıdıkları varmış, bize özel indirim yapacaklarmış falan. Telefon ettiler ve az sonra genç bir çocuk geldi yanımıza. 20 Dolar’a limuzin ayarladılar bize. Ödemeyi peşin aldılar. Çok mu az mı anlayamadık ama sonuçta limuzin ile gidecektik. Hem de nasıl bir yerde olduğumuzu, otelin ne kadar uzakta olduğunu bilmediğimiz için kabul ettik. Hem danışmadakiler bizi kazıklayacak değillerdi herhalde. Dedik ama o genç çocukla birlikte bizi götürecek olan limuzine gittiğimizde kazıklandığımızı o an anladık. Gülelim mi ağlayalım mı bilemedik. Birbirimize bakakaldık. Limuzin dedikleri eski püskü bir binek arabaydı. Neden buna limuzin dediklerini ise anlayamadık.
Bir Arap ülkesinden başka bir Arap ülkesine gelmiştik. Ama burası Suudi Arabistan’dan oldukça farklı görünüyordu. Havaalanı da dahil olmak üzere her yer turist doluydu, kara çarşaflı hemen hemen hiç kimse yoktu. Biz dalmış, limuzinimizin penceresinden etrafa bakarken hop otelimize gelmiştik. 10-15 dakika ancak sürmüştü galiba.
Sharm El Sheikh tatilimizi ve nasıl geçtiğini haftaya anlatacağım. Haftaya görüşmek üzere. Sevgilerimle.