Röportajlar

Türkan Turan Özel Röportaj

Azeri Gazeteci ve yazar Türkan Turan’la yeni romanı Sara’nın Gözleri’ni konuştuk. Sara’nın Gözleri, organ mafyasının iç yüzünü ortaya çıkarmak için hayatını ortaya koyan, 26 yaşındaki cesur bir gazetecinin soluk kesen macerası

Bize biraz kendinizden bahseder misiniz?

Azerbaycanlı gazeteci ve yazarım. Hayatım okumak, yazmak, araştırmak ve sürekli birşeyler öğrenmek üzerine geçiyor.

Sara’nın Gözleri isimli ikinci kitabınızı piyasaya sürdünüz. Neden bu konuyu seçtiniz?

Gazeteciliğe geldiğim ilk yıllarda organ ticaretini araştırmak için kolları sıvadım. Açıkcası başlarda şehir efsanesi olduğuna inanarak bu yola çıkmıştım. Ama akıl almaz gerçekler ortaya döküldü. Sıradan araştırma sandığım iş beni organ mafyasına götürdü. O zaman organ ticaretinin dünyada ilk üçlükte yer alan dev cinayet ağından biri olduğunu öğrendim. Hatta belki birincisidir. Çünkü bu “ticaret” hem “legal”, hem de illegal yollarla gerçekleştiriliyor. Çoğu zaman durumun böyle olduğu derin incelemeler neticesinde ortaya çıkıyor. Bu piyasada o kadar büyük paralar dönüyor ki, bazen namuslu doktorların bile başını döndürüyor ve hipokrat yeminlerini unutturup bu girdaba sokuyor. Bu hikayeyi üç yıl önce Büyük Usta Zülfü Livaneli ile röportaj için bir araya geldiğimizde ona anlattım. Çünkü yaptığım araştırma dünyanın birçok ülkesinde büyük yankı uyandırmıştı. Konu Zülfü bey’in de dikkatini çekti. Ama o, meseleye edebi yönden Usta gözüyle baktı ve  “bu roman olmalı” dedi. Üstadın konuya olan merakı ve roman olabileceğine inancı beni yazmaya teşvik etti. Bir gerçek daha var; organ ticareti dünyanın çözümü bulunamayan sorunu haline geldi. Sara’nın Gözleri belki bu ticaret ağını çökertmeyecek, ama okuyan her kişini bilgilendirecek ve kendilerini korumalarını sağlayacak.

Yazmak yetenek işi midir? Sonradan öğrenilebilir mi?

Sanatsal yeteneğin doğuştan geldiğine inanıyorum. Mesela, romancılık parmak izi gibidir, her yazarın kendisine özgü bir özelliktir, doğduğun andan itibaren taşıdığın bir özellik. Ama bütün bunlar sonradan öğrenilmez anlamına gelmiyor. Tabii, heyecan da önemli. Yetenek varsa, heyecan yoksa okurla hiçbir enerji bağı kurulamıyor. Sadece yetenekli olmak yeterli değil. Hikayen de olmalı. Romanın konusu her şey olabilir ve romancı her şeyle ilgilenebilir. O yüzden ben inanıyorum ki romancıların hayat boyu iyi okur olması gerekiyor. Sadece roman okumak değil, aynı zamanda tarih, felsefe, siyaset okumak. İlgimizi çeken her şey. Bilim, bilimsel yayınları takip etmek…

Yazdıklarınızı kimsenin okunmayacağını bilseniz de yazar mıydınız?

Her kitap kendi okuruyla mutlaka göz göze geliyor. Hiç okunmayan kitap yok, az okunan kitap var.

Türkiye’de ve dünyada en beğendiğiniz yazar / yazarlar kimler?

Sevdiğim yazarları sıralama konusunda hep zorlanıyorum. Çünkü olağanüstü kitaplar yazan o kadar yazar var ki hepsinin adını söylemek imkansız. Mesela, Schopenhauer, Nietzsche, Montesquieu son zamanlar okuma listemin başında geliyorlar. Büyük rus devrimcisi Troçki’nin kitaplarını da okumak aşırı heyecanlı hissettiriyor. Stefan Zweig vazgeçilmezlerimden. Dostoyevski, Victor Hugo… yok, bu liste sıralamayla bitmez. Yerli yazarlardan takip ettiklerim tabi başta Üstadım Zülfü Livaneli, Orhan Pamuk, Yaşar Kemaldir.

İlk okuduğunuz satın aldığınız kitap neydi?

Hangi kitap olduğunu söyleyemem, çünkü ta küçüklükten masallar, öyküler, hikayelerle başladı okuma serüvenim. Ama ilk roman hangisiydi derseniz, dokuz on yaşlarda okuduğum Victor Hugo’nun Sefiller’i diye cevaplayabilirim. Okudukça Cosette ve Jean Valjeanla ilgili hayaller kurardım kafamda. Ve okurken yaşadığım o tarifsiz heyecanı dün gibi hatırlıyorum.

O kitap hala durur mu kütüphanenizde?

Maalesef durmuyor. Çünkü önceleri insanlar kitap satın almaktan ziyade eşten, dostan alıp okuyorlardı. İşte benim kitapta elden ele geçti ve bir daha bana dönmedi.

Neden kitap yazmayı seçtiniz?

Çünkü roman sanatını çok seviyorum, her zaman böyle hissettim. O kadar geniş bir alan var ki… Onu tek tek böyle minyatür gibi işlemeye benziyor. Tabii emek var, her sayfada. Onu düşünmek, hayal etmek, kurgulamak benzersiz bir haz.

İmza günü yapmayı düşünüyor musunuz?

Elbette. Ama malum pandemi, salgın var. Lakin Büyük Usta Nazım Hikmetin “Güneşli günler göreceğiz, Motorları maviliklere süreceğiz çocuklar” dizesinin çok yakında gerçek olacağına inancım tam.

TANER GÜNAY /İZMİR

 

Etiketler
Daha Fazla Göster

İlgili Makaleler

Bir cevap yazın

Başa dön tuşu
Kapalı