Gazeteler ve onlara hayat veren gazeteciler
Gazeteci, haberleriyle gelecekte yazılacak tarihin günlük notlarını kayda düşer; geçmişin sesi olur, geleceğinse ayak izi..
Türk basın tarihi açısından önemli bir yere sahip olan ‘10 Ocak Çalışan Gazeteciler Günü’nün bu yıl 61. yıldönümü. 1961 yılında gazetecilerin kararlı mücadelesi ile basın çalışanlarının haklarını yasal güvenceye alan 212 Sayılı İş Kanunu’nun, 10 Ocak 1961 yılında Resmî gazetede yayınlanarak yasalaşması sonrası “Çalışan Gazeteciler Günü” olarak kabul edilen bu özel gün, yaşanan toplumsal olayların ve değişimlerin aynası olan ‘Gazetecilik’ mesleğini icra edenleri onurlandırmak için Türkiye’ye özgü bir kutlama günü. 61 yıl önce yürürlüğe giren ‘212 Sayılı Yasa’, gazetecilere kıdem hakkı, gazetelerin kapanması durumunda tazminat ödenmesi, istifa eden gazeteciye kıdem tazminatı verilmesi, maaşının peşin ödenmesi, gece çalışanlara haftada iki gün izin hakkı tanınması, kar eden gazetelerin gazetecilere her yıl bir maaş ikramiye vermesi, maaş ödemelerinin gecikmesinde her gün için yüzde 5 faiz uygulanması gibi pek çok önemli haklar sağladı.
İletişim mesleklerinin en eskisi ve halkın sesi olmasının yanında, kendisine duyulan ihtiyaç hiç bitmeyecek olan gazetecilik; haber vermenin ve haber duyurmanın ötesinde toplumsal bilincin oluşmasında günlük hayatın vazgeçilmez bir öğesi ve araştıran, irdeleyen, sorgulayan insanların mesleği. Fedakârlık ve sorumluluk isteyen, zor şartlarda yapılan, toplumun bilgilendirmesi noktasında oldukça önemli bir meslek. Geçmişte olduğu gibi bugün de yalnız Türkiye’de değil dünyanın her yerinde en zor icra edilen ancak meslek ilkelerine bağlı kalınarak yapıldığında da en onurlu mesleklerden biri. Gazeteci, haberleriyle gelecekte yazılacak tarihin günlük notlarını kayda düşerken; geçmişin sesi, geleceğinse ayak izi olur..
Basın dördüncü kuvvet
Demokrasinin temel taşlarından biri olan basın için Ulu Önderimiz Mustafa Kemal Atatürk, “Basın, milletin müşterek sesidir. Bir milleti aydınlatma ve irşatta, bir millete muhtaç olduğu fikrî gıdayı vermekte, hulâsa bir milletin hedefi saadet olan müşterek bir istikamette yürümesini teminde, basın başlı başına bir kuvvet, bir mektep, bir rehberdir” demiş. Tıpkı Atamızın dediği gibi kamuoyunun bilgilendirilmesi ve yönlendirilmesinde büyük rol üstlenen basın, yasama, yürütme, yargı yanında, demokrasilerin olmazsa olmazı ‘dördüncü kuvvet’ olarak kabul ediliyor. Yöneten ve yönetilenler arasında sağladığı iletişim nedeniyle hayati bir misyon üstlenen basın için kullanılan ‘dördüncü kuvvet’ terimi, 1787’de İngiliz devlet adamı Edmund Burke’ün Avam Kamarası’ndaki konuşmasında gazetecileri göstererek, “İşte orada dördüncü kuvvet oturuyor, hepsinin en önemlisi” demesiyle literatüre girmiş. Kamuoyunu açıklama, oluşturma, iktidarı, devlet kurum ve kuruluşlarının faaliyetlerini halk adına denetleme ve eleştirme gibi son derece önemli görevleri olan basın, etkili olduğu sahanın genişliği göz önüne alındığında bu tanımlamayı tamamen hak ediyor. Önemli ve etkin bir denetim organı olma konumuyla da demokrasinin temel unsurlarından biri olan basının milli birliğin sağlanmasında, hak ve özgürlüklerin korunmasında da önemli bir rolü var.
Tarihteki ilk gazete kil tabletlere kazınan duvar gazeteleri
Yazılı materyal olarak yüzyıllardır okurlarına haber taşıyan medyanın gelişim hareketlerine dair günümüzden geçmişe doğru bir yolculuğa çıkıldığında ilk haberleşme faaliyetlerinin antik dönemlere kadar uzandığı görülür. Tarihte bilinen ilk gazetecilik faaliyeti M.Ö 4 bin yıllarında Mezopotamya’da başlar. Babionyalılar döneminde toplumda yaşanan ilgi çekici olaylar ve kamu ile alakalı meseleler günü gününe vakanüvisler (tarihçiler) tarafından kayıt altına alınırmış. Toparlanan bu haberler ise fırınlarda pişirilmiş kili tabletlere kazınıp şehrin çeşitli bölgelerine asılırmış. Şehirde işlenen cinayetlerden yaşanan kıtlıklara, evliliklerden siyasî ve sosyal olaylara kadar birçok önemli konu bu tabletlerde haber olarak yer alıyormuş. Mezopotamya’da hayat bulan gazetecilik faaliyetleri M.Ö 1750’li yıllarda Mısır’da da kendisini göstermiş. Burada kıl tabletlerin yerine günlük olaylar papirüslere kaydedilmiş. İlkel de olsa gazetecilik faaliyetleri o kadar gelişmiş ki devlet adamlarını bile etkilemiş. Öyle ki Firavun Amarsis, gazetelerin eleştirilerine dayanamayıp kahrından ölmüş. Antik Mısır’ın en önemli firavunlarından III. Ramses de gazetelerin hücumlarına maruz kalan isimlerden. Tarihî kayıtlar onun ve III. Thoutmes’in bakanlarından birinin yayınlan tekzip etme çabalarını aktarır. “Tarihin babası” olarak anılan Herodot da ‘firavunları eleştiren mizah gazetelerinin bulunduğunu aktarır. İşte tüm bu tarihi kalıtlardan, gazetenin geçmişinin M.Ö. 1750’li yıllara kadar gittiği anlaşılıyor.
İlk resmi gazete Antik Roma döneminde yayınlanan Açta Senatus’
Yunan site devletlerinde, yaşananlar yazıya dökülmek yerine ‘agora’ denilen şehir meydanlarında, görevliler tarafından halka bildirilirmiş. Daha sonraki dönemlerde tarihî olayların yazıldığı ‘Ori’ ve günlük olayların yazıldığı ‘Efimerit’ isimli i gazeteler yayına başlamış. Basın kuralları bu dönemde ortaya çıkmış. Mesela Atina yasalarına göre yapılan yayınlarda tanrılara sövülmesi yasakmış. Ahlâka, dine, site yönetimine zarar verici yayın yapanlara da ceza verilirmiş. Eski Roma’da ise gazetecilik faaliyetini önce rahipler yapmış. Onlar, yaşanan olayları beyaz levhalar üzerine yazarak başrahibin onayına sunmuşlar. Ardından havadisleri tapınağın duvarlarına asarak halka duyurmuşlar. Roma İmparatorluğu genişleyince Senato oturumlarına ait tutanaklar, Açta Senatus’ adıyla yayınlanmaya başlamış. İmparator tarafından çıkartılan bu gazete, günlük gazete olduğu kadar bir resmi gazete kimliğine de sahipmiş. Bu gazetelerin yayın hayatına şüpheci ve evhamlı Roma imparatorlarından Tiberus son vermiş. Sebebi ise senatoda konuşulanların halk tarafından öğrenilmesinin sakıncalı oluşu. Anlayacağınız, tarihin tozlu sayfalarından günümüze kadar ulaşan sansür, medya sektörünün en büyük sorunlarından biri oldu.
Acta Diurna modern gazetelerin atası
M.Ö. 59’da Sezar’ın buyruğu ile halkı ilgilendiren günlük önemli olayları kapsayan, resmi haberlerin kaydedildiği “Acta Diurna” adıyla bildiriler yayınlanmış. Taş ya da metal üzerine kazınarak, Roma Forumu gibi kamusal alanlardaki mesaj tahtalarına ve halkın görebileceği şekilde kentin belli başlı yerlerindeki duvarlara asılmış. Aynı zamanda evlere ve diğer eyaletlere gönderilmiş. Haberleri toplamak için de özel kişiler görevlendirilmiş. Bu nedenle, Acta Diurna bugünkü modern gazetelerin atası, haberleri toplayan görevlileri ise bugünkü muhabirlerin ilk örneği olarak sayabiliriz.
Ortaçağda haberleşme mektuplarla
Ortaçağ’da sosyal, dinî ve ekonomik sebeplere bağlı olarak gazeteler Avrupa’da suskunluğa bürünmüş. İnsanlar haber alma ihtiyaçlarını Nouvelle A La Main denen ‘haber mektupları ile gidermeye çalışılmış. Ülkeler arası ticaret yapanlar, yaşanan savaşlar hakkında bilgi almak isteyen devlet adamları, din ve sanat hareketlerini izleyen kilise görevlileri ile aydınlar bu mektupların doğmasında etkili olmuş. Bu mektupların 13. yüzyıl civarında önemli bir ticaret merkezi olan Venedik’te ‘Avvisi’ adıyla doğduğu sanılıyor. Bu haber mektuplarının alınıp satılması bir ticaret konusu haline gelmiş. Avvisi’ler Gazzetta denen bakırdan, en küçük Venedik parası karşılığında satıldığından, sonraları haber toplayan ve bu haberleri yayan basın ürünlerine ‘Gazete’ denmiş.
Ticaretin gelişmesiyle birlikte mektuplar tüm Avrupa genelinde görülmeye başlamış. Haber verme merakı olan sınırlı kişilerin yazdığı bu mektupların fiyatı oldukça yüksekmiş. Bu sebeple okuyucu kitlesi asillerden oluşuyormuş. Hatta bu mektupları satın almak soylular arasında prestij meselesi haline gelmiş.
Dünya’da en uzun yayın hayatına sahip gazete; “King Pao”
Avrupa gazeteleri mektuba dönüştürmüşken, Ortaçağ’da düzenli haber yapan ve gazete niteliğinde olan yayına Çin ev sahipliği yapar. Dünyanın en uzun ömürlü gazetesi King PAO, 911 yılında Pekin’de yayın hayatına başlar ve günümüze kadar yayınını sürdürür. Özel görevliler tarafından çıkarılan bu gazete bir nevi saray bildirisi olma özelliği taşır. 17. yüzyıla kadar elle yazılmış. Ayrıca 713-734 yılları arasında Tang Hanedanı döneminde imparatorun iletmek istediği bilgilerin devlet memurlarına ulaşması için “Kai Yuan Za Bao” adlı saray genelgesi dağıtılmış. Bu gazete bilinen ilk resmi gazete…
Matbaanın icadı basın-yayın tarihi için dönüm noktası
Çağdaş anlamda gazete, XV. yüzyılda 1450 yılında Johann Gutenberg’in matbaayı icat etmesi ile birlikte teknik anlamda çağ atlayarak ve bugünkü anlamını kazanmaya başlar. Bu dönemde, Avrupa’da yaşanan savaş haberlerine yer veren pek çok kısa süreli yayınlanan gazeteler ortaya çıkar. Basın-yayın tarihi için dönüm noktası olan matbaanın icadı gazetelerin daha çabuk ve daha çok sayıda yayınlanmasını sağlar. Böylece gazeteler, asil ve aydınlar dışında daha geniş kesimlere hitap etmeye başlar. Yayınların kamuoyu oluşturma gücü artar. Bu durum bazı yöneticilerin dikkatini çeker. 1500’lü yıllarda gazeteler ilk ‘sansür’ denebilecek denetimlere maruz kalır. Ancak bu denetimler gazetelere olan ilgiyi etkilemez.
Aller Fürnenmen und Gedenckwürdiden Historie
Çağdaş anlamda, dünyada kâğıt üzerine basılan ilk gazetenin Johann Carolus’un 1605 yılında yayınladığı, “Aller Fürnenmen und Gedenckwürdiden Historie”. Bugünkü anlayışa uygun ilk gazete ise 1609 yılında Strasbourg‘da yine Johan Carolus tarafından haftalık olarak Almanca yayınlanan ‘Avisa, Relation oder Zeitung’ olur. Yayın, genel olarak dış politika ve savaşlarla ilgili haberleri herhangi bir tahlil ve analize tabi tutmadan verir. Almanya’nın ardından gazeteler zamanla İngiltere, Fransa, İtalyan ve Hollanda’da yayımlanmaya başlar. 17. yüzyılda dergiler de kendisini göstermeye başlar. Dergi niteliğinde ilk edebî ve ilmî gazete, 1665 yılında Paris’te yayımlanır. Journal des Savants adını taşıyan yayında, haberler daha geniş ve ayrıntılı bir şekilde sayfalarda yer bulur. Peş peşe yayın hayatına başlayan gazeteler, kısa sürede insan hayatının bir parçası haline gelir. Okur sayısı her geçen gün artar. 1691 yılından itibaren ulaşım ve posta imkânlarının gelişmesiyle haftada iki ya da bir kez çıkan gazeteler günlük yayımlanmaya başlar. İlk sürekli günlük gazeteler, 11 Mart 1702’de Elizabeth Mallet tarafından tek sayfa olarak yayımlanır. Adı “The Daily Courant’tır. 1735 yılın, kadar yayınını sürdüren gazetenin özelliği, dış basından aldığı haberleri hiç yorum yapmadan yayımlaması. Amerika’da ise düzenli olarak yayınlanan ilk gazete ancak 1704’de neşre başlamış. Boston Posta Müdürü olan İngiliz asıllı John Campbell tarafından kurulan gazete, 1776 yılına kadar yayınına devam etmiş.
“Takvim-i Vekâyi”; ilk resmi gazete
Avrupa 17. yüzyılın başlarında gazete ile tanışmışken bizim gazete ile tanışmamız ancak 18.yy’ın sonlarına doğru oldu. Osmanlı topraklarında basılan ilk gazeteler, yabancılar tarafından, Batılı devletlerin propagandasını yapmak amacıyla yabancı dilde çıkarılıyordu. Bunların ilki Fransız büyükelçiliğinde, elçilik tarafından 1795 yılında yayınlanan Bulletin des Nouvelles’. Bu girişimlerin ardından, ilk Türkçe gazete, Mısır Valisi Kavalalı Mehmed Ali Paşa tarafından “Vakayi-i Mısriyye” adıyla çıkartılmış. Basımı 1828’de başlayan bu gazete yarısı Türkçe yarısı Arapça olarak yalnız orada yaşayan halka dağıtılırmış. Bu nedenledir ki Osmanlı’nın ilk resmi gazetesi, 1831 yılında II. Mahmud devrinde çıkarılan “Takvim-i Vekayi” olarak geçer. “Takvim-i Vekâyi”; Orta Avrupa’da ilk gazetelerin yayımlanışından 200 yılı aşkın bir süre sonra, ilk başlarda haftalık olarak yayımlandı. Kısa zaman içerisinde yalnızca resmi tebliğ yayınlayan bir gazete olmaktan çıkmış halk arasında yaygınlaşmış.
Türkiye’nin ilk özel gazetesi Ceride-i Havadis
Dokuz yıl sonra Ceride-i Havadis yayımlandı. “Gazete” yerine “ceride” sözcüğünün kullanıldığı o günlerde bu yayın, bir İngiliz vatandaşı olan William Churchill tarafından kurulsa da, “Türkiye’nin ilk özel gazetesi” oldu. Devlete ait değildi ama ondan maddi destek görüyordu. Bundan yaklaşık 30 yıl sonra da 1860’da “düşünce özgürlüğü insan doğasının bir parçasıdır” düsturuyla, Agâh Efendi tarafından Türk gazeteciliğinin olduğu kadar, Türk modernleşmesinin, fikir dünyasının, edebiyatın, filolojinin önemli bir ismi olan İbrahim Şinasi’nin katkısıyla, yayın hayatına başlayan Tercüman-ı Ahvâl ise Osmanlı Devleti’nde bir Türk vatandaşının çıkardığı ilk özel Türkçe gazete olarak tarihe geçti. Tasvir-i Efkâr, önce Şinasi’nin, daha sonra Namık Kemal’in yönetiminde Türk gazeteciliği için gerçek bir okul olmuş. Ardından her geçen gün yeni gazeteler yayın hayatına başlar. Rûznâme-i Cerîde-i Havadis’, Tasvir-i Efkâr, İkdam, Sabah, Yeni Tasvir-i Efkâr, Servet-i Fünûn… 1876-1908 yılları arasındaki istibdat döneminde, basın siyasetten uzaklaşır, Osmanlı’daki ticari ve sınai gelişmeleri aktarmakla yetinir. Sultan II. Abdulhamid’in döneminde (1876-1908) basına uygulanan sıkı sansür yüzünden gazetelerin sayısında azalma olmuş.
Mustafa Kemal Sivas’ta İrade-i Milliye gazetesinin çıkarılmasına ön ayak olur
- Meşrutiyet’le (1908) birlikte gazetecilik büyük ölçüde canlanmış. 1908-09 yıllarında ülkede yayımlanan günlük gazetelerin sayısı 200’u aşmış. Ama İttihat ve Terakki’nin yönetime el koyduğu 1913’ten sonra uyguladığı baskılar yüzünden gazete sayısı yeniden hızla düşmüş. Kurtuluş Savaşı öncesi ve savaş döneminde İstanbul’da çıkan gazeteler ikiye ayrılnış. Peyam-i Sabah, Alemdar, İstanbulgazeteleri padişahı desteklerken, Akşam Vakit, Yeni gün, İleri ise Ankara hükümetinin yanında yer almış. Mustafa Kemal bu dönemde ilk olarak Sivas’ta İrade-i Milliye gazetesinin çıkarılmasına ön ayak olmuş. Bu gazete daha sonra yayımını Ankara’da Hakimiyet-i Milliye adıyla sürdürür. Cumhuriyetin ilanından sonra, bazı engellere rağmen Türk gazeteciliği adına çok önemli adımlar atılmış, yıllar içinde Avrupa standartlarında gazeteler çıkmaya başlamış. Cumhuriyet, Hürriyet, Vatan, Sabah, Yeni İstanbul, Akşam, Tercüman, Posta, Milliyet, Star, Güneş, Yeni Asır, Türkiye, Habertürk, Radikal, Sözcü, Yeni Şafak gibi birçok gazete yayın hayatına başlamış Bazıları günümüze kadar gelemedi, kapandı. Bazıları ise el değiştirip, okurlarına haber iletmeye devam etti.
Dumanla haberleşmeden internete
Gelişerek ve kendine yeni görevler yükleyerek günümüze kadar gelip, hâlâ güncel haber ve önemli bilgileriyle kültürümüzde ki yerini korumaya çalışan gazeteler ve medya dünyası bu günlere gelene dek oldukça zorlu süreçlerden geçti. Haberleşme ilk zamanlar duman, ateş, ses, söz, ulak, güvercin, seyyah aracılığı ile yazının icadından sonra ise haber mektupları, el ilanları ve nihayetinde matbaanın icadıyla da kağıtla buluşarak
gazeteler aracılığı ile ulaştırılıyordu. Günümüze gelindiğinde ise internet kullanımının yaygınlaşmasıyla internet haberciliği ve internet televizyonculuğu tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de de yaygınlaşarak medya sektöründe yerini aldı. Gelişen teknolojik imkânlar bilgiye ulaşmada hız olgusunu daha da güçlendirince internetle birlikte giderek sanal ortama aktarılan gazeteler, baskı sayılarını azaltmakla birlikte sanal ortam yoluyla her noktaya ulaşabildiklerinden okuyucu sayılarını da artırdı.
Bugünkü konumuna gelmesi kolay olmamış
Gazetecilik mesleği bugünkü konumuna gelene kadar da zorlu aşamalardan geçmiş. İlk başlarda yalnızca devletin aldığı yeni kararları ya da yürürlüğe girmiş kanunları halka iletmek ya da hatırlatmak amacıyla küçük el ilanları şeklinde hazırlanan gazeteler, ticaretin gelişmesiyle birlikte genellikle ticari etkinliklerin duyurulduğu el ilanları şeklini almış. Ancak, 17. yüzyıldan itibaren Avrupa’da bir takım siyasi olayların gelişmesi devrinde yalnızca ticari olayları duyuran küçük ilanlar olmanın ötesinde toplumsal olayları içerip bunları halka aktaran ve hatta hükümeti eleştiren bir meta haline gelmiş. Bundan sonra gelişimini sosyal, ekonomik ve teknolojik gelişmelere uydurarak son derece etkin bir kuvvet haline gelen gazeteciliğin bugünkü konumuna gelmesi sanıldığı kadar kolay olmamış.
Türkiye Gazeteciler Cemiyeti (TGC) Basın Müzesi
İstanbul’da bir müze var ki adeta “Türk basın tarihinin belleği” niteliğinde. Geçmişten günümüze basında kullanılmış birçok objeye ev sahipliği yapan Türkiye Gazeteciler Cemiyeti (TGC) Basın Müzesi, bir yandan basına emeği geçmiş kişilerin anı eşyalarını, fotoğraflarını, yağlı boya tablolarını, hatta hobilerini sergilerken bir yandan da basın teknolojisi ve teknoloji ile üretilen eserleri bünyesinde barındırıyor. Basın emekçisi herkesin görüp gezmesi gereken, nereden nereye gelmişizi barındırdığı objelerle gözler önüne süren müze, II. Abdülhamit döneminde Sansür Heyeti tarafından kullanılmış olması açısından da ilginç.
Basın tarihinin ilk basamaklarını anlatan belgeler ve gazeteler
Basın Müzesi, basın teknolojisinin başlangıçtan günümüze değişimini gözler önüne seriyor. Müzede, dönemin çeşitli gravürlerine ve tarihçesine bakılarak Türkiye’deki ilk basım olayı olarak bilinen 1729’da İbrahim Müteferrika’nın kurmuş olduğu matbaanın maketi ve bastığı örnekler, taşbaskı, düz baskı makinesi, rotatif, giyotin ve çeşitli dönemleri yansıtan baskı makineleri yer alıyor. Diğer odalarda ise Türk gazetecilik tarihinin başlangıcı olan 1828 tarihli Vakayi-i Mısriye gazetesi ile basın tarihinin ilk basamaklarını anlatan belgeler ve gazeteler, 2. Meşrutiyet’le birlikte gerçekleşen basın patlaması, Meclisin açılışı ve Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşu, Latin harflerine geçiş ve günümüze kadar ki süreci içeren belgeler, fotoğraflar da bulunuyor. 6 Nisan 1909’da Galata Köprüsü üzerinde katledilen ilk gazeteciden günümüze kadar öldürülen gazetecilerin fotoğrafları, “Öldürülen Gazeteciler” bölümünde yer alıyor.
Gazete ve dergilerin koleksiyonları Uzmanlık Kütüphanesi’nde
Müzenin üçüncü katında, uzmanlık kütüphanesi yer alıyor. Kütüphanede gazeteciler tarafından bağışlanmış 25 bin kitap, 1923’ten bu yana basılı, mikrofilm ve cd-dvd olarak gazete ve dergilerin koleksiyonları bulunuyor. Ayrıca, Osmanlıca gazete ve dergi örnekleri de kütüphane koleksiyonunda yer alıyor. Müzede ayrıca Nezih Demirkent Konferans Salonu ve Cep Tiyatrosu da bulunuyor. Türkiye Gazeteciler Cemiyeti Basın Müzesi, müzecilik açısından taşıdığı bu niteliklerin yanı sıra kültür ve sanat etkinlikleriyle de dikkat çekiyor. Müzenin ikinci katında bulunan Cevat Fehmi Başkut Sanat Galerisi’nde altı ayrı salonda sergi yapılabiliyor.
Eskiden ‘Sansür’ binasıydı
Basın Müzesi, 1865 yılında dönemin Maarif Nazırı Safvet Paşa tarafından İtalyan Mimar G. Fosetti’ye Neo Klasik tarzda yaptırılır. Maarif-i Umumiye Nezareti (Milli Eğitim Bakanlığı) ve İstanbul Darülfünunu hizmetlerinde kullanılan bina II. Abdülhamit döneminde Sansür Heyeti tarafından kullanılmış ve 1908 yılında Şehrülemaneti’ne (İstanbul Belediyesi) devredilmiş. Görkemli tarihi bina, Nezih Demirkent’in başkanlığındaki Türkiye Gazeteciler Cemiyeti Yönetim Kurulu ile İstanbul Belediye Başkanı Abdullah Tırtıl arasında yapılan anlaşmayla 1983 yılında Cemiyet’e tahsis edilmiş 1984-1988 yılları arasında restore edilen bina 9 Mayıs 1988 tarihinde Basın Müzesi olarak hizmete açılmış.
Gazeteler ve onlara hayat veren gazeteciler
Gazetecilik mesleği iletişim mesleklerinin en eskisi olmanın yanında, kendisine duyulan ihtiyaç hiç bitmeyecek olan mesleklerden birisi. Çünkü gazetecilik, özellikle demokratik toplumlarda yurttaşların doğru kararlar verebilmeleri için gerekli olan enformasyonu, haberi sağlayan bir meslek. Doğru haber verme, tarafsızlık, objektiflik, özel hayata ve kişilik haklarına saygı, basın ve basın çalışanları için yol gösterici değerler.
Günümüzde iletişim teknolojisinde yaşanan hızlı gelişmeler haberin insanlara ulaşma hızını artırsa da gazetecilerin habere ulaşma ve haber yapmada yaşadığı zorlukları değiştirmedi. Gazeteler ve onlara hayat veren gazeteciler uzun zamandır birçok zorlukla mücadele halinde. Yayınlarına yeteri desteği göremeyen, reklam alamayan birçok gazete kapanırken, birçoğu da tiraj küçülttü. Günümüzde İşsiz kalan ve cezaevinde yatan birçok gazeteci var. Bir de çok zor koşullarda oto sansüre karşı gazetecilik yapmaya çalışan meslektaşlarımız var.
“Gazeteciler, gördüklerini, düşündüklerini, bildiklerini samimiyetle yazmalıdır” diyen ulu önderimiz Mustafa Kemal Atatürk’ü saygıyla anıyor, dördüncü kuvvet olarak özgür, demokratik ve modern toplumların en önemli yapı taşlarından biri, kamuoyunun vicdanı ve sesi olan, mesai kavramı gözetmeksizin görev yapan tüm basın emekçisi meslektaşların ‘10 Ocak Çalışan Gazeteciler Günü’nü kutluyor, hak ettikleri hayat standardına, ekonomik ve sosyal imkanlara kavuşmalarını diliyorum.
Fulya OMAÇ / İzmir