“I can’t breath!Please.”
Irkçılıkla ilgili bir şeyler yazayım diye oturuyorum masanın başına. Olayları izliyor, yazıları okuyorum George Floyd hakkında. Zihnimde susmak bilmeyen “I can’t breath!Please.” cümlesi. Nefes almasına engel olunacak düzeyde soruşturma altına alınan bir birey. Üstelik siyahi bir birey. Tüm Amerika’yı hatta tüm dünyayı ırkçılık karşıtı gösteriler yapmaya sevk eden acı bir ölüm.
Ne yazsam acaba diye düşünüyorum. Irkçılığa elbette ki karşıtım ama bu olay acaba beyaz bir suçlu tarafından işlenseydi yine aynı sonuç olmaz mıydı diye düşünmeden edemiyorum. Sahte para ile yapılan alışverişin cezası ölüm mü olmalıydı?
Derek Chauvin suça affedilemez bir suçla karşılık veren diğer suçlu. Mesleği polis ancak hakkında defalarca şikayet olmasına rağmen doğru dürüst bir uyarı bile almamış karakter. İnsan kelimesini yakıştıramadığımdan karakter diye tanımladım kendisini.
Siyahi birinin ölümüne sebep oldu. Bence dizlerinin altında yatan kendi teninden de olsa sonuç aynı olurdu. Irkçılıktan öte insan haklarını çiğneyen bir düşman.
Tüm bu olayların ardından ayaklanan siyahi halk ve rengi önemsiz olan tüm insanlar. Ne yalan söyleyeyim. Ayaklanmalara sevindim ilk başta rahatsız olan birçok insanın aksine. Haklarını arıyorlar, arayabilme cesareti verilmiş bir ülkede yaşıyorlar diye. Ancak her geçen gün iş çığırından çıkmaya, yükselen sesler amacını aşmaya başladı.
Görüyor ve anlıyorum ki, ne Corona ne başka bir şey henüz insanlara alması gereken dersleri aldıramamış. Üzülüyorum; haftalardır evlerde kapalı kalan insanlara.