Köşe Yazıları

WELCOME TO MIAMI

2,5 film, 2 yemek ve 3 saat kadar uykudan sonra Miamideydim. Uzun bir pasaport kontrolünden sonra nihayet “Welcome to Miami” yapabildim. Gözlerim turist danışma arıyordu ama göremedim bir türlü. Soracak kimse de bulamadım derken çıkış işaretlerini takibe başladım.

 Dışarı çıkar, Uber çağırırım diye umuyordum. Ama havaalanından çıkmak pek öyle tahmin ettiğim kadar kolay olmadı. Git git bitmiyordu. Epey yürüdükten sonra bir tren çıktı karşıma, bizi alıp çıkışa doğru götürdü ve işte nihayet kara görünmüştü. Çıkışa gelmiş ve de danışmayı bulmuştum. Ama içerideki kendine bile pek hayrı olmayacağını düşündüğüm, neden orda olduğunu kendisinin bile bildiğini sanmadığım, topluca bir tip vardı.

Otelimin ismini gösterdiğimde, ben nerden bileyim bakışı attı bana ama adresi görünce -neyseki otelim merkezi bir yerdeydi- beni alt kata otobüs terminaline yönlendirdi, üstüne üstlük otobüs numarasını bile verdi. 150 numara – South Beach. Aşağıya iner inmez otobüsü gördüm. Kalkmak üzereydi. El kol işareti yapıp koşarak beni farketmezsini sağladım ve valizlerimle ben atladım otobüse. Kart kabul ediyor musunuz diye sormuştum, şoför de ediyoruz demiş ve ben kart arayışına başlamıştım. Ama ilk denediğim kartı kabul etmedi makine, ikincisini de. 3-4 derken hiç biri çalışmadı. Şoför bıkkın ve sinirli bir şekilde ok, geç otur dedi. Zaten az bir şeydi ücret $2.25. Bu arada bir kadın muhabbet etmeye başladı. Belli lokal biriydi. Otelimin adresini gösterdim. Biliyordu bu otobüste yakınına gidiyor ben sana haber veririm dedi. Muhabbet ederek kaç dakika sürdü bilmiyorum, gelmiştik. Kadın da benimle aynı durakta indi. Şuradan karşıya geç, oralarda olması gerek dedi. Ve evet karşıya geçtim çok az yürüdüm ki otelim tam karşımda. Çok şanslıydım o kadınla karşılaştığım için. Elimle koymuş gibi buldum otelimi. Odama yerleşip hemen çıktım dışarıya. Miami’yi görmek için sabırsızlanıyordum. Otel pek iyi sayılmazdı ama yeri çok güzeldi, merkezdeydi. Bu arada saat daha 5, yani hala yola çıktığım gündü.

Biraz dolaştım etrafı ama Miami ilk etapta beni çok etkilemedi. Ama tabi daha tam olarak keşfedemedim. Çok yorgun ve uykusuzdum. Zar zor bir şeyler yedikten sonra, saat 8 gibi odama geldim.  Çok geç olmadan da uykuya dalmıştım bile.

Jetlag’ın etkisi ile 4 gibi uyanmış, bir sağa bir sola dönüp tam dalmıştım sanırım, alarm sesi ile irkildim. Dışarıdan birisinin arabasının alarmı çalıyor zannettim. Saate baktım sabah 5, kulağımı falan tıkayıp biraz daha uyumaya çalıştım ama alarm susmuyordu bir türlü. Şimdi susar, birazdan susar derken ses daha da artmaya başladı. Abartısız 1 saate yakın bu şekilde çaldıktan sonra başka ve daha yüksek bir alarm sesi oteli çınlatmaya başlayınca daha fazla dayanamayıp odadan çıktım, benim gibi diğer otel sakinleri de odalarından çıkmışlardı. Herkes İspanyolca bir şeyler söylüyordu, anlamıyordum. Sonradan farkettim ki çalan otelin yangın alarmıymış. Ben bunu farkedip korkmuş, ne yapacağım falan diye anlamaya çalışırken birden odamın kapısı kapanmaz mı? Pijamalarla kalakaldım koridorda. Koşarak resepsiyona gittim ama kimseler yok. Bağırıyorum “hello, hello” diye, kimseler yok. Neyseki çok geçmeden sallana sallana gelen bir zenci kız gördüm, direkt resepsiyon odasına girince ben de peşinden girdim, burada mı çalışıyorsun dedim oyle olmasını umarak. Ohh yaşasın öyleymiş. Ve garip bir şekilde çok sakindi. Bir şey yok sadece alarm çalıyor, her şey yolunda dedi ama alarm hala çalıyordu ve herkes odalarından çıkmış, resepsiyon’a dolmuştu. O hengamenin arasında o kızdan yeni bir oda anahtarı almayı başardım. Odama girdim ama alarm hala deli gibi ötüyordu. Susmuyordu. Bu kez giyinip anahtarımı alıp tekrar çıktım. Yoksa gercekten yangın mı vardı?Baktım bizim zenci kızın yanında birileri ile benim odama doğru geliyorlar. Meğer alarm benim odamın dibindeymiş. Dışarıdan da yanıp sönen mavi ışıklar görünüyordu. İtfaiye nihayet gelebilmiş 🙂 Miami Beach Fire Departmant :)) Film gibi bir sabaha uyanmış oldum tatilimin ilk gününde. Ok her şey şey  yolunda şimdi sustururlar, odama döneyim  dedim ama yanıma orjinal anahtarı almışım, kapım açılmadı. Yine kapıda kaldım, tekrar resepsiyona gittim; itfaiyecilerle bizim kızın resepsiyona dönmelerini bekledim. Alarm da hala son hız ötüyordu. Ne susmaz alarmmış böyle. Bizim kız geldiğinde yine gayet sakin, bana yeni bir anahtar ayarladı ve odama döndüm. Ve evet sonunda alarm, 1 saatten fazla çalıp kafalarımızı ütüleyip sonunda sustu. Saat de 6’yı geçiyordu. Tekrar yatmadım. Kalkıp kahvaltımı yapayım dedim. Bir şok da orada yaşadım. Onca ülke ve şehir ziyaret ettim, gezdim ama böyle bir kahvaltı görmemiştim. Plastik konteyner içinde, bir tane bagel, iki minik tereyağı, bir minik krem peynir, bir minik reçel, küçücük bir kek (muffin)ve muz. Bir de kahve ya da meyve suyu, ikisi birden olmuyor. Kahvaltımı alıp odama döndüm ve tur arayışlarına başladım. Kendime internetten turlar buldum ama hemen almak istemedim, bir de gidip tur ofislerine konuşayım dedim. Ve bu sayede nasıl daha uyguna tur ayarlanır öğrenmiş oldum. Benim internetten bulduğum turların, aynılarına nerdeyse iki kat fiyat söylüyorlardı. Ben de bu fiyata buldum dediğimde hemen ok biz de o fiyata yaparız dediler. Aklınızda olsun önce Viatour’dan bakın turlara.

Kendime otobüs ve tekne ile Miami şehir turu ve ertesi gün içinde Key West turu ayarladım. Devamı haftaya.

Daha Fazla Göster

İlkgül Karaca

Gazeteci / Yönetici

İlgili Makaleler

Bir cevap yazın

Başa dön tuşu
Kapalı