Köşe Yazıları

“Beni iki kadın çok sevdi: Biri yalnız ben olduğum için, öteki mevkiim için.”

Sevgili okurlarım, bu haftaki yazımda sizlere tarihimize damgasını vurmuş, kurtuluş savaşımızın sessiz kahramanlarından birinden bahsedeceğim.

Türk’ün ateşle imtihanında erkeğiyle beraber kadını da canını, cananını, her şeyini ortaya koymuştu. Kimisi mermi taşıdı, kimisi su taşıdı. Biri vardı ki Kurtuluş Savaşı boyunca Paşa’sını hiç mi hiç yalnız bırakmayacak, onun her daim yanı başında olacak, onun evini çekip çevirecek, söküğünü dikecek, yemeğini yapacak, çamaşırlarını yıkayacak, misafirlerini ağırlayacak.

Bu hüzünlü aşk hikâyesinin adı Fikrîye Hanım’dır.

Atatürk de bu aşk için şu sözleri söylemiştir:

“Beni iki kadın çok sevdi: Biri yalnız ben olduğum için, öteki mevkiim için.”

Bizlere çocukluktan beri hep anlatılan, Mustafa Kemal’in Latife Hanım’ı sevdiği ve onunla evlendiği, oysaki Atatürk’ün, Latife Hanım’dan önce Fikrîye Hanım ile yaşadığı derin ve trajik bir aşk hikâyesi vardır.

Atatürk’ün, Latife Hanım ile evliliği bilinse de, Fikrîye Hanım‘ın çocukluğundan beri Ata’ya duyduğu aşk bir başkadır.

Zübeyde Hanım, Ali Rıza Efendi öldükten sonra ikinci bir evlilik daha gerçekleştirdi. Selanik bölgesinden ve yörede saygınlığı ile bilinen Ragıp Efendi adında bir kişi ile izdivaç yapmıştır. Mustafa Kemal askeri okulda yatılı okumaktadır ve bu izdivaç ani gerçekleştiğinden haberi olmamış, bundan dolayı da annesinin evlenmesini içine sindirememiştir. Mustafa Kemal ilk zamanlarda bu evliliğe karşı çıksa da daha sonra Ragıp Efendiye alışacak, onunla çok iyi anlaşacaktır.

Fikriye Hanım, Ragıp Efendi’nin kardeşi Memduh Bey ve Vasfiye Hanım’ın kızıydı. Ailesinin Selanik’ten göç edip İstanbul’a yerleşmesinden kısa süre sonra 1897 yılında dünyaya gelmişti.

Fikriye, diğer bir deyişle Mustafa Kemal’in üvey amcasının kızıydı ve kendisinden oldukça küçüktü. Bu nedenle Mustafa Kemal, Ragıp Bey’in akrabalarıyla da iyi ilişkiler içerisine girmişti. Hatta Memduh Bey’in oğlu Ali Enver’e karşı büyük bir hayranlığı vardı. Vasfiye Hanım ve eşi Mustafa Kemal’i çok seviyorlardı.

Fikriye Hanım küçük yaşta babası Memduh Bey’i kaybetmişti. Mustafa Kemal, bu ölümüne çok üzülecek ve Vasfiye Hanım ve çocuklarını yalnız bırakmamak için daha sık ziyarete gitmeye başlamıştı. Vasfiye Hanım ve çocukları Mustafa Kemal’e karşı büyük bir sevgi göstermişlerdi ve her ziyaretlerine geldiğinde evde büyük sevinç yaşanırdı. Fikriye, küçük yaşlardan itibaren Mustafa Kemal’e “ağabey” diye hitap eder ve onu çok büyük hayranlık beslerdi.

Mustafa Kemal, Harp Akademisini bitirdikten sonra 1905 yılında Şam’a 5.Ordu’ya tayin edilince annesinden ve akrabalarından uzun süre ayrı kalmıştı. Arada bir izin alarak ailesini ve akrabalarını ziyarete gelse de çok uzun süre onlarla görüşememiştir.

Mustafa Kemal yaşadığı savaşların yorgunluğunu biraz da olsun atmak ve hem de yedi yıldır görmediği akrabalarıyla hasret gidermek için üvey amcasının evine ziyarete gitmişti. Bu geçen sürede Fikriye Hanım büyümüş 15 yaşına gelmiş, kumral dalgalı saçlı, yeşil gözlü, ince uzun boylu, zarif bir Rumeli güzeli olmuştu. Ayrıca bir takım nedenlerden dolayı Fikriye okula gidemese de kendisini geliştirmekten geri kalmamış çevresindeki tanıdıklarından yardım alarak Fransızca ve Rumca öğrenmiştir. Müzikle de yakından ilgilenerek piyano ve ud çalmayı öğrenmiştir.

Fikriye, çocukluğundan beri hayran olduğu Mustafa ağabeyini karşısında görünce çok heyecanlanacak ve boynuna sarılarak özlemini giderecektir. Tabi ki bu ziyaret birçok şeyi temelden etkileyecek gelişmeler ortaya çıkaracaktı. Fikriye’nin Mustafa Kemal’e olan duyguları tamamen değişecek ona âşık olacaktır.  Bu aşkını ne kadar da gizlemek istese de pek başarılı olamayacaktır.

Bu ziyaretin hemen ardından Birinci Dünya Savaşı patlak vermiştir. Mustafa Kemal bu savaşta da cepheden cepheye koşturacak, Fikriye ile arasında yine uzun bir ayrılık yaşanacaktır.

Birinci Cihan Harbi’nin ardından yeniden bir araya geldiklerinde artık Fikriye 21 yaşına gelmiş ve Mustafa Kemal’e olan aşkını da kendisiyle beraber içinde büyütmüştü.

Şimdi de sırada Kurtuluş Savaşı vardı. Anlayacağımız yine hasret yine hasret…

Fikriye, bir gün gazetede beklemediği bir haber görür. Haberde Osmanlı Hükümeti, Milli Mücadele Harekâtının lideri Mustafa Kemal hakkında idam fermanı hazırlamış; yakalanması için çalışmalar yürütüldüğünü yazmışlardı. Bu haber üzerine Fikriye’nin beyninde şimşekler çakıyordu. Çünkü sevdiği insan çok zor durumdaydı ve o Mustafa Kemal’in bu zor zamanında yanında olmak istiyordu.

Mustafa Kemal’in annesi Zübeyde Hanım da bir süre önce İstanbul’a gelmiş ve buraya yerleşmişti. Fikrîye, arada bir Zübeyde Hanım’a gider Mustafa Kemal’den haberler alırdı. Yalnız Zübeyde Hanım, Fikriye’nin Mustafa’sına karşı duygularını biliyor ve bu ilişkiye hiç de sıcak bakmıyordu. Fikriye’nin Mustafa’sına uygun olmadığını düşünüyordu.

Fikriye, büyük bir karamsarlık içinde Ankara’ya gitmeye çalışacaktı.  Gizlice Karadeniz üzerinden İnebolu’ya, oradan da karayolu ile Kastamonu ve Çankırı üzerinden Ankara’ya ulaşacaktı. Fikriye Hanım, Anadolu’nun bütün yoksulluğunu ve perişanlığını göre göre, köylülerin ve yolcuların dertlerini dinleye dinleye, sonunda, soğuk ama güneşli bir kasım gününde Ankara’ya ulaştı.

Sevgili okurlar, bu aşk ki Ferhat’ın şirin için dağları deldiği gibi, Fikriye de aşkına ulaşmak için denizleri ve dağları aşacaktı.

Ankara’da Paşa’sıyla buluşan Fikriye artık o kadar mutluydu ki, artık hayalindeki erkeğin yanındaydı. Bundan sonra ona hizmet edecek ve onu zor zamanında yalnız bırakmayacaktı. Fikriye Ankara’ya gelir gelmez eve biraz çekidüzen vermek istiyordu. Evde çok şey eksikti. Hepsini kısa zamanda halledecek, Paşasına daha rahat bir yaşam alanı hazırlayacaktı. Mustafa Kemal, Fikriye’nin gelmesiyle çok rahatlayacaktı. Çünkü Fikriye onun için sadece bir ev kadını olmayacak aynı zamanda onun dert ortağı  olacaktı.

Fikriye Hanım’ın bazı kaynaklara göre Çankaya’nın ilk First Lady’si olduğu söylenmektedir.

Fikriye Hanım iki yıl boyunca Atatürk’e en iyi şekilde hizmet etmiştir ve Paşa’sına huzurlu bir ev ortamı sağlamıştır.

Mustafa Kemal, İzmir’in işgalden kurtarılmasından sonra o bölgeye ziyaret düzenlemiştir. Bu ziyarete Fikriye’ siz gelmiştir. Paşa’nın İzmir’e geldiğini duyan genç bir hanımefendi, Mustafa Kemal’i kendi evlerinde ağırlamak istediğini belirtmiştir. Salih Bozok bu teklifi Paşa’ya iletmiştir. Paşa bu teklifin ardından bu zarif hanımefendiyle tanışmıştır. Bu zarif hanım, İzmir’in sayılı ailelerinden Uşakizadeler’in küçük kızı Latife Hanım’dı. Latife Hanım, Paşa’nın kendi evlerinde kalmasını yaptığı ikna çalışmalarıyla bir şekilde Paşa’ya kabul ettirmiştir.

İşte bu olay, Fikriye Hanım için Paşa’sından koparılmasının ilk adımı olacaktır. Çünkü Paşa İzmir’de evinde misafir kaldığı bu zarif hanımefendiden etkilenecek hatta onunla sonu evliliğe kadar uzanacak bir ilişki başlayacaktır. Latife Hanım batı kültüründe yetişmiş, İngilizce ve Fransızca bilen, yüksek tahsilli entelektüel ve zeki bir kadındır.

Zübeyde Hanım hastalığı dolayısıyla da İzmir’e gelecek ve İzmir’de kalacak yer konusu gündeme gelince Latife Hanım araya girecek ısrarla evlerinde kalmasını isteyecektir. Hatta Zübeyde Hanım’ın hemşireliğini bizzat kendisinin yapmak istediğini belirtecektir. Paşa, bunun üzerine annesine Latife’nin bakmasına müsaade edecektir. Zübeyde Hanım bu süreçte, Latife’den oldukça etkilenir ve Mustafa Kemal için en uygun gelin olduğuna kanaat getirir.

İzmir’de durumlar böyleyken Ankara’dan Fikriye’nin hastalandığı haberi geldi.

Doktora göre, Fikriye’nin hassas bünyesi ve köşke kendini adayıp sabah akşam çalışması onu bu hale getirmiştir. Fikriye’nin hastalığı için verem teşhisi koydular. Bunun üzerine Atatürk en iyi tedaviyi alması için Fikriye’yi Almanya’ya göndermiştir.

Fikrîye Almanya’dayken, Zübeyde Hanım’ın Latife Hanımların köşkünde vefat ettiği haberi bütün ülkeye yayılmıştır. Zübeyde Hanım’ın son isteği de oğlunun Latife Hanım ile evlenmesi olmuştur ve Atatürk de bu isteği kısa zaman içinde yerine getirecektir.

Ata’nın evlendiği haberi hem ulusal basında hem de dünya basınında geniş yer almıştır. Tam da iyileşme evresinde olan Fikriye Hanım da bu haberi öğrenince kendinden geçecektir. Fikriye, tedavisini yarım bırakıp Paşa’sına gitmek istemiş fakat doktorlar buna izin vermemişlerdir.

Fikriye Hanım bunun üzerinde doktorların tüm uyarısına rağmen sanatoryumdan kaçarak İstanbul’a gelecektir. İstanbul’a gelse de o sıralar özel bir izin gerektiren Ankara trenine binmesine izin verilmeyecektir. Fikriye yine bir yolunu bularak Ankara’ya gitmeyi başaracaktır.

Bundan sonrası için çeşitli rivayetler var.

İlki, Fikriye’’nin Çankaya Köşkü’nde çok kötü karşılanıp, bunu kendine yediremeyip intihar etmesi.

İkincisi ise Fikriye’nin tam köşkten çıkacakken başkası tarafından vurulması.

Ancak Salih Bozok’un notlarına göre bu olayların böyle olmadığı belirtilmekte.

Fikriye, Köşk’e geldiğinde Atatürk’ün akrabası olarak kendini tanıtmış ve böylece içeri alınmıştır. Hastalık ve yoldaki zor koşullardan bitap düştüğü için ertesi gün yataktan çıkacak hali bile kalmamıştır.

Ertesi gün Latife Hanım evin hizmetkârlarına Fikriye Hanım’ın evi terk etmesi gerektiğini söyletti ve Fikriye hastalıktan çökmüş halde bir otele yerleşti. Bozok, Atatürk’ün bu karara karşı çıkmadığını ancak Latife Hanım ile aralarının bundan sonra bozulduğunu notlarında yazmıştır.

Oteldeki gecesinin ertesi gününde Fikriye, güç bela kalkarak hazırlandı ve Köşk’ün yolunu tuttu. Köşk’e gelince yine Ata’nın akrabası olduğunu ve bunun da bir veda ziyareti olduğunu söyledi.

Bu haber ilk olarak Latife Hanım’a ulaştığından köşke girmesine izin verilmedi.

Fikriye, bunun üzerine hiçbir şey söylemeden faytona bindi ve fayton çok uzaklaşmadan Atatürk’ün ona hediye ettiği silahla intihar etti.

Hastaneye kaldırılsa da kurtarılamadı ve isimsiz bir mezara defnedildi.

Mezarının yeri tam olarak bilinmediği için bu konuyla ilgili çeşitli rivayetler vardır.

Kimi rivayetlere göre, Etnografya Müzesi’nin önündeki Atatürk heykelinin altında olduğunu söylenmektedir.  Bazı tarihçilere göre de Ulus semtindeki şimdi üzerinde bankaların yer aldığı mezarlıkta olduğu söylenmektedir.

Ancak Salih Bozok’un notlarında yer aldığına göre, Atatürk’ün cenazenin hastaneden alınarak Cebeci istikametine doğru olan eski mezarlığa defnedilmesini istemiştir. Ayrıca bu definden kimsenin haberinin olmamasını söylediğini yazmaktadır.

Atatürk, Fikriye Hanım’ın ölümünden 5-6 hafta sonra Salih Bozok ile birlikte faytondayken mezarını ziyaret ettiği, ayrıca vedalaşırken cebindeki beyaz ipek mendili Fikriye Hanım’ın mezarına bıraktığı belirtilmektedir. Bu, Ata’nın o büyük aşkını ilk ve son ziyareti oldu.

 

Bu aşktan geriye de Atatürk’ün Fikriye’si için yazdığı şu dizeler kaldı:

“İçsem de bir kadeh hayat iksirinden,

Zamansız ayrıldım, bilinsin Fikriye’den.

Bıkmadım ki doyayım o narin ellerinden,

Ümid-i aşkım saracak seni, cefakar teninden…”

 

Mustafa Kemal Atatürk, Latife Hanım ile olan evliliği için şöyle söylemiştir:

“Hayatımda yaptığım hatalardan biri de evlenmektir. İşte görüyorsunuz, ordular yönettim, meclisler yönettim, savaşlar yaptım, kazandım; ama bir kadını yönetemiyorum.”

Daha Fazla Göster

Abdullah Şahin

Tarihçi – Yazar

İlgili Makaleler

Bir cevap yazın

Başa dön tuşu
Kapalı