Köşe Yazıları

İngilizlerin deyişiyle peace and calm…

Oturmuşum sakin, huzurlu bir cafeye. Kendime seçtiğim köşe koltuğumda, uzaktan çalınıyormuş izlenimi veren kısık bir saksafon sesi eşliğinde filtre kahvemi yudumluyorum.

Nasıl böyle şanslı olabildim diye düşünüyorum bir yandan. Burnumun dibindeki bu tatminkar mekanı nasıl bu kadar geç farketebildim diye de hayıflanıyorum diğer yandan.

Huzur, aşk ve yalnızlığın hazzı aklımda uçuşan kelimeler. Bir elimde kitabımı okuyor, diğer yandan görevliden istediğim kalem ile defterime gelişigüzel satırlar karalıyorum. Zaman neden bu kadar hızlı akar mutlulukla geçirdiğimiz anlarda?

Aşk, evet içimde hissettiğim duygu aşk bu taptaze mekanda. Hayret! Karşı cinse, çocuğa, Tanrı’ya, çiçeğe, böceğe aşık olunabildiğini bilirdim de bir mekana aşık olunabileceğini aklımdan bile geçiremezdim.

Kahvaltı mekanı ararken tesadüfen keşfettiğim cafede kahvaltımı yaptıktan sonra şu an saat 20:00 olmasına rağmen halen ayrılamadım. Akşam onda kapanacakmış, mecburen o saatlerde terkedeceğim ama yarın ilk iş yine tüm günümü burada geçireceğim, biliyorum. Çünkü aşık olmak bunu gerektirir. Tüm sorumluluklarımı bir kenara itip sabahtan akşama kadar ara ara oturduğum masayı değiştirerek kök saldım resmen mekana! İzin verseler yatıya da kalırım, hissediyorum.

İngilizlerin deyişiyle peace and calm yani sükunet ve barış içinde mest olmuşken iki genç kız girdi oturduğum cafenin bahçesine. Köşe koltuğumda her ne kadar etrafımdan soyutlanmış olsam da yüksek volümlü kulakları tırmalayan sesleri bir süre sonra kafamın içinde zonklamaya başladı.

“Gözünaydın evleniyorsun.” diyordu buğday tenli olan. “Ama sakın ha kaptırma kendini. Öyle ana, baba, aile, önüne gelene zaman ayırmasına müsaade etme. Sonra yakarsın başını. Ablasına takmış belli ki kafayı.”
“Sana zaten şimdi bunları söyleyen adam yarın öbür gün ablasını karısının yerine alır. Sen de o zaman otomatik olarak sen benim kocam değilsin ablanın kocası ol bari.” dersin.

Duymuyorum, dinlemek istemiyor duymamaya çalışıyorum ama yok yani, evlenince o kızın başı yanacak besbelli, anlıyor, ortak oluyorum konuşmalarına. Bir süre sonra “Ben hislerime çok güvenirim” diye tıslıyor yine buğday tenli. “Hata yapınca hatasını anlayacak. Allah büyük. Ne yaparsa aynılarını yaşar insan. Ben bilirim böylelerini. Evleniyorum diye sakın güveneyim deme”

Manken bedenli sarışın gelin adayı da ağaçkakan edasıyla öğütler veren arkadaşını tabii dercesine onaylıyor kafasıyla. “Yok Canım, benim aklım başımda. Müsaade etmem o kadar hayatlarımıza girmelerine” diyor evleneceği çocuğun ailesi için.

Şimdi şurda sessiz sakin ruhen gökyüzüne doğru kanat çırptığım biranda ne işim var bu sohbetin ortasında. Diyemiyorum ki ey evladım senin kendini sakınman gereken biri varsa nah bu kadın! Karşında taramalı tüfek gibi etrafına kurşunlar yağdıran bayan çok bilmiş. Koru kendini bundan. Bu kızdan kurtulduğun anda Barış ve sen mutlu bir evliliğe doğru ilk adımı atacaksınız”.

Konuşmaya neresinden dalsam diye beklerken neyse ki sigaraları bitti de girdiler iç mekana.

Evet bir süre için huzurumu çaldılar farkındayım ama akışta kalmayı tercih eden ruhum bu haftaki yazımı sundu bana. Yaşanılan hiçbir şey, hayatımıza giren hiç kimse tesadüf değildir;)

Sevgiyle Kalın.

Daha Fazla Göster

İlgili Makaleler

Bir cevap yazın

Başa dön tuşu
Kapalı